Belarus’ta neler oluyor? Karina Dubovik Minsk’ten bildirdi

Belarus’ta seçimler oldu ve olaylar da hemen akabinde patlak verdi. Şu anda hala ülkede barışçıl protestolar ile sert muhalefet, polis şiddeti ile kaos ortamı birbirine karışmış durumda ve şiddet olayları da karşılıklı olarak devam ediyor. Bu güzel ülkede şu anda neler olup bittiğine dair arkadaşım Karina Dubovik ile konuştum…

Sovyetler Birliği ve Eski Doğu Bloku ülkelerine özel bir ilgim var. Hem modern sosyalizmin dünyada Post-Sovyet dönemde nasıl şekillenmesi gerektiğine yönelik entelektüel bir merak güdüyorum –Corona ile sekteye uğrasa da Post-Sovyet coğrafyadaki siyasal ve kültürel iklimi yerinde incelemek için bu ülkelere yönelik ziyaretlerim ve bağımsız odaklara yönelik araştırmalarım devam ediyor- hem de serbest piyasaya geçiş yapan “Demir Perde” ülkelerinin yaşadıkları sorunlar/hayal kırıklıkları ve başarılar üzerinden bir sosyalist deneyimin ve “kapitalist yeniden yapılanmaların” nasıl olması ve aynı oranda “nasıl olmaması” gerektiğine dair de kafa yormak gerektiğini düşünüyorum. Bu minvalde Belarus da Sovyetler Birliği sonrasında tıpkı Moldova gibi “Batı’ya biraz daha mesafeli” ve “Rusya’ya daha yakın” bir profil çizegeldi. Ancak şu anda devam eden politik sorunlar ve ayaklanma girişimi, Belarus’ta tepkilerin süreceğinin ve ülkede memnuniyetsizlerin sesinin daha da gür çıkmaya başlayacağının sinyallerini veriyor. Karina’ya göre ülkedeki en büyük çelişki genç kuşaklar ile eski kuşaklar arasındaki düşünce farklılıklarının devasa bir uçurum oluşturması:

“Sovyet dönemini yaşamış olan eski kuşaklara dayanıyor Lukashenko’nun popülaritesi. 1994 yılından beri iktidarda hep o var ve genç kuşaklar ise bir değişimin peşinde. Sovyetler zamanındaki gibi burada özel teşebbüse izin verilmemesi Belarus’ta da hala taban bulan bir görüş. Fabrika işçileri ve yaşlı insanlar değişime yanaşmıyor. Oysa ki Lukashenko’ya oy vermeyen gençler Polonya ve Litvanya gibi ülkelerin liberalleşme sonrasında daha iyi bir duruma ulaştığına inanıyor.”

Belarus protestolarında yer yer sevimli görüntüler de eksik olmuyor.

Eski nostaljik ruh halindeki yaşlı kuşakların temkinliliği ile kanı kaynayan ve “özgürlük” peşinde koşmak isteyen gençlerin dinamizminin çatışması sadece Belarus’a özgü değil. Sovyetler Birliği sonrasında hemen her Post-Sovyetik coğrafyada aynı çelişki gözümüze çarpıyor. Karina, iktidarı Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ele geçiren Lukashenko’nun zor kullanarak, muhalefeti sindirerek, karşıtlarını öldürerek gücünü koruduğunu düşünüyor ve genç kuşakların “demokrasi”ye olan özleminden dem vuruyor:

“Lukashenko şunu vaat etmişti: ‘Savaşlardan uzak bir Belarus, herkese iş ve istikrarlı bir hayat.’ Doğrusu, Belarus 2. Dünya Savaşı’nda belki de hiçbir ülkenin çekmediği  kadar çok acılar çekti ve halkımız hakikaten de savaşlardan çok çekiniyor. Her aileden bir yakınımızı kaybettik. İnsanların istikrarlı ve kargaşadan uzak bir hayat istediğini anlayışla karşılarım. Ama neden bizim hayat koşullarımız daha demokratik bir süreci yaşayan bir Polonya ya da Litvanya’nın gerisine düştü? Genç insanlar bunu sorguluyor. Ekonomik gelişme çok yavaş, insanlar sefalet çekiyor ama ne de olsa bir işleri var ve savaş da yok, bu mudur? Yurtdışına seyahat etmekte zorlanıyorsam, ilaç sıkıntısı varsa neye yarar bu? Bürokratik elitler ve IT sektöründe çalışanların durumu iyi ama diğerleri için hayat çok zor bu ülkede. Corona salgını sonrasında aldığı tutum da güvenirliğini sarstı. Seçim sürecinde de karşısına güçlü adaylar çıktı ve halktan aldıkları destek herkeste bir değişimin umudunu yeşertti. Lukashenko ise ne olursa olsun şimdi iktidarını kaptırmamak için direniyor. Polise ve özel güvenlik şeflerine sınırsız yetki vermesi de çaresizliğini gösteriyor.”

Karina sadece Minsk’te değil, ülkenin her yerinde, hatta Habarovsk’ta bile merkeze inmenin imkansız olduğunu, polis kuşatmasının sürdüğünü söylüyor heyecanla. Ancak kendisinin de üye olduğu ve sadece kadınlardan oluşan Beyaz Kıyafetli direnişçiler biraz daha rahat protesto yapabiliyormuş.

“Kadın oldukları ve ellerinde çiçekler olduğu için asker ve polis onlara dokunmuyor” diyerek hükümetin maço tavrını da alaya alıyor.

Beyaz kıyafetli minnoşlar “Love Can Not Be Forced” sloganıyla yürüyüş yaparken polis “daha dişli” muhalefetin peşinde, kızları pek umursamıyor gibi görünüyor. Ancak Belarus’ta da sular durulacak gibi görünmüyor.

Karina Dubovik, Minsk’te IT sektöründe çalışıyor.
Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın