Dev İsimler Silsilesi: GRASPOP 2019
Avrupa’da bir festival sezonu daha başlamak üzere ve Graspop bu yıl da yazın en iyi festivallerinden biri olacak. Belçika’nın Dessel kenti yakınlarındaki Mol kasabasında düzenlenen bu festival geçen yıl 24. defa gerçekleşmesine rağmen kimi ilklere de imza atmıştı: biletleri festival başlamadan önce ilk defa tükenen Graspop ayrıca istisnai bir kararla bu yılki metal rüyasını 3 yerine 4 güne çıkararak toplam katılımcı sayısını da 220.000 gibi devasa bir rakama çekti. Ana grupların Guns N’Roses, Iron Maiden, Ozzy Osbourne ve Volbeat olduğu festivale tam 91 ülkeden seyirci katıldı. Bu yıl ilk bakışta daha mütevazı gözükse de Graspop yine harika bir grup listesiyle karşımızda. Geçen yılki festivalin nasıl geçtiğini ve bu yıl gidecek olursanız sizleri neleri beklediğini derledik.
Graspop 2018
Bahsettiğimiz gibi dört güne çıkarılan ve yaşayan efsanelerin ciddi bir yüzdesini bir araya getiren Graspop yazın kesin favorisiydi. Ancak bu festivali her daim çekici kılan başka unsurlar da var: organizasyonun düzenliliği, Belçikalıların nazikliği, mekanın çok kullanışlı yapılandırılmış olması Grapop’u her zaman tercih edilebilir yapıyor. Bu kadar övdük, daha da öveceğiz ama aslında Graspop geçen yıl biraz sorunlu başlamadı desek yalan olur, ancak bunda kısmen bir Belçika gerçeği olan kötü hava da etkili oldu. Genel olarak diğer yıllara göre pek yağmurlu olmasa da öğlen saatlerinde yağan yağmurun yaşattığı aksaklıklar, katılımcı sayısının çokluğu ve iyice arttırılmış güvenlik önlemlerinin de etkisiyle çok insanın ilk günün konserlerine biraz geç başlamasına neden oldu. Nihayet kapıdan girebildiğimizde sahnedeki Doro konserini tamamlıyordu ve ne yazık ki Triumph and Agony albümünün tümünü çaldığı bu nefis konseri kaçırmış olduk. Ardından geçtiğimiz Iced Earth konserinde ise vokaldeki Stu Block’un sesi ilk şarkının ciddi bir kısmında neredeyse hiç duyulmadı. Bunun nedeni aniden bastıran çok sert rüzgar da olabilir, ancak bulunan çözümün sesi gözlerden yaş getirtecek kadar açmak olması pek yerinde olmadı, zira en azından bizim konseri dinleyebilmek için sahneden oldukça uzaklaşmamız gerekti.
Korn’un solisti olarak tanıdığımız Jonathan Davis çıkardığı solo albümün turnesi kapsamında, Graspop’ta da çaldı ve nu metal sahnesinde görmeyi pek beklemeyeceğiniz kontrbas ve keman gibi aletlerin de yer aldığı fazlasıyla eklektik bir konser verdi. Ardından sahne alan Ghost festivalin en çok seyirci toplayan gruplarından biri oldu. İsmi ve cismiyle müsemma olmayan müzikleri son albümlerinde iyice pop müziğe kaydığından bazı şarkılar sanki Rocky 3’ün soundtrack’ını dinliyormuşsunuz hissi yaratabilir, ancak Ghost konserlerine büyük özen gösteren bir grup. Katedral dekorlu ve Ghoul’ların dolaştığı sahnede yine bazı ses düzeni sorunları yaşandı ama önlerde fanların, arkalarda meraklıların yığıldığı çok kalabalık bir konser verdiler.
Normalde üç gün olan Graspop’un dört güne çıkarılmasının çok geçerli bir nedeni vardı: Guns’n Roses. Sonradan eklenen ve diğer günlere göre daha az grubun yer aldığı bu ilk günün finali, Not in This Lifetime Tour kapsamında turnede olan efsanevi gruptu. Bilmeyenler için küçük bir not: turnenin adı, Axl Rose’ye orijinal Guns’n Roses kadrosuyla tekrar bir araya gelmesinin mümkün olup olmadığını soran bir gazeteciye verdiği cevaptan geliyor. Gelin görün ki 2016’da başladıkları turne, tarihin gelmiş geçmiş en büyük kar yapan 5. turnesi oldu. Otuz parçanın çalındığı, üç buçuk saat süren konser, ilk şarkı It’s So Easy eşliğinde grubun muazzam bir enerjiyle sahneye fırlamasıyla başladı. Neler çalınmadı ki? Welcome to the Jungle’dan You Could Be Mine’a, Sweet Child O’Mine’dan November Rain’e tüm klasikler ve fanları kendinden geçiren Double Talkin’ Jive, Estranged, Coma, Civil War gibi şaheserler… Konser bu kadar uzun tasarlanınca elbette çok uzun introlar ve sololar da söz konusuydu, ayrıca Chinese Democracy’nin genel olarak çok sevilmeyen şarkıları ve bazı cover parçalar da çalındı ancak ritim ne zaman düşse bir başka klasikle tekrar yükseltildi ve grup harika bir konsere imza attı. Nightrain’le konseri kapatan grup bisi de Paradise City ile noktaladı.
Festivalin ikinci günü eğlenceli tiyatrolu metal grubu Avatar, değişik rap-rock grubu Hollywood Undead, Star Wars müziklerini bol distortion ile yorumlayan Galactic Empire, şeytanlı black metal grubu Watain veya gibi hayli enteresan gruplar ağırladı. Günün en eğlenceli konserlerinden biri 90’ların grunge furyasının armağanı olan L7’nin konseri oldu. Killswitch Engage seyirciyi kışkırta kışkırta devasa bir circle-pit oluşturmayı başardı, Avenged Sevenfold da bol alevli sahne şovuyla çok kalabalık bir konser verdi fakat sonraki isim nedeniyle konserlerinin sonuna gelindiğinde kalabalık ana sahneye doğru göçe çoktan başlamıştı. Günün headliner’i Iron Maiden olunca buna alındıklarını sanmıyoruz. Iron Maiden yine her ince ayrıntısı tasarlanmış kusursuz bir konser verdi. Aces High’in girişindeki Churchill konuşması banttan verilirken sahneye tam boy bir 1943 model Spitfire uçağının çıkarılmasıyla açılan konser, fanların canlı dinleme fırsatıyla pek veya belki hiç karşılaşmamış olduğu Where Eagles Dare, The Clansman, Revelations, Sign of the Cross ve grubun bu turneye kadar 1983 yılından beri hiç canlı çalmadığı Flight of Icarus gibi şarkılarla büyüleyici bir şarkı listesine sahipti. Henüz üç yıl önce gırtlak kanserini yenen ve kısa süre önce altmış yaşına giren Bruce Dickinson ne hastalığın ne de yaşın kendisinden birkaç kilodan başka hiçbir şey götürmediğini ağızları açık bırakan bir performansla kesinlikle kanıtladı.
Üçüncü gün Pantera’nın efsanevi bateristi, Hellyeah grubuyla daha önce Graspop’ta izleme şansını yakaladığımız Vinnie Paul’un ölüm haberini almamızla hüzünlü başladı. Festivalin son iki gününde neredeyse her grup Vinnie Paul’u andı, bazıları Pantera şarkılarından küçük kısımlar çaldı.
Üçüncü gün bir thrash-severe cenneti vadediyordu, ancak açılışı 80’lerin güzide glam gruplarından, “dişi Bon Jovi” lakaplı Vixen’in, insanın içini açan, acıklı olduğunda bile naifliğini kaybetmeyen muhteşem şarkılarıyla açtık. Yaş aldıkça daha da karizmatik ve çekici hale gelmiş bu harika kadınları seven bir tek biz kaldık sanıyorduk ama çok yanılmışız, günün erken saatlerinde olmasına rağmen Cryin’, I Want You to Rock Me veya Edge of a Broken Heart dinlemek isteyen çok sayıda insan varmış. Bu konserin ardından bizi bekleyenleri şöyle izah edelim: Accept, Exodus, Kreator, Megadeth! Kısa kısa değinecek olursak Accept’in şarkı listesi de, seyircisi de çok enerjikti; vokalde Steve Souza’nın olduğu ancak gitarist Gary Holt’un Slayer’la yürüttüğü çalışmalar nedeniyle (bir kere daha!) katılmadığı konserde Bonded by Blood albümünü neredeyse olduğu gibi çaldı ve konserin ana sahnede değil kapalı alanda olmasını bir avantaja çevirerek gümbür gümbür bir konser verdi; son albümü Gods of Violence’in turnesine devam eden Kreator günün konserine imza attı ve Satan is Real esnasında Mille Petroza’nın “yapılabilecek en büyük moshpit’i kurun” emrine uyan festivalcilerin de desteğiyle ortalığı kasıp kavurdu; Megadeth ise Hangar 18’le açtığı konserde ilk etapta büyük bir coşku yakalasa da, elbette ki kötü olmamakla beraber, kendi standartlarına göre biraz “sakin” diyebileceğimiz bir konser verdi.
Sevdiğiniz bir grubun bir süredir albüm çıkarmamış olması, konserlerine katılma şansı yakalayabiliyorsanız bazen bir avantaja dönüşüyor: günün headliner’i Volbeat, çok sevildiği Graspop’ta resmen bir “best of” olarak piyasaya sürülebilecek bir şarkı listesiyle sahne aldı. Michael Poulsen’i eskisine göre daha mütevazı, daha bir zarif bulduğumuzu konuşuyorduk ki yakın zamanda bir kızı olduğunu anons etti. Babalık kendisine cidden yaramış. The Devil’s Bleeding Crown’la başlayan konser tüm klasiklerin üstünden geçerek Fallen ve Still Counting ile kapandı. Son yıllarda festivallerde headliner’in ardından “bunlar gelmeseydi headliner bu olacaktı” temalı bir konser eklemek adet oldu ve bu gecenin son konseri de Marilyn Manson’dı. Volbeat’le içimde açan sevgi tomurcuklarını öldürmek istemesem de refakatçi olarak izlediğim konserde tahmin ettiğim gibi MM tüm bu tomurcukları ufaladı. Sevseniz de sevmeseniz de sahnede ciddi bir şov ortaya koyan MM’in çok büyük bir konser grubu olduğu su götürmez bir gerçek.
Herkeste merak uyandıran iki toplama grubun (Hollywood Wampires ve Deadcross) yanı sıra efsanelerin de sahne aldığı dördüncü günün gerçek açılışını, sahneye Slayer ezgileriyle çıkan Body Count ile yaptık. Önceki yıllarda da oğlunu bazı şarkılarda sahneye çıkaran Ice-T işi büyütmüş, zira bu yakışıklı genç tüm konser boyunca sahnedeydi ve Body Count iki vokalle sahne almış oldu. Enteresandır, babalık müessesesine ikinci değinişimiz olacak (onlar da yaşlandı biz de) ama iki yaşındaki kızını da sahneye alan Ice-T, bu minik bebişe zorbalara karşı verdiği nasihatın zorbanın gözünün içine bakıp “talk shit, get shot” demek olduğunu söylemesini, miniğin şaşkın bakışlarını atlayamayacağız. Ardından elbette aynı isimli şarkıya giren grup bunun üstüne bir de Cop Killer çalarak konseri tamamladı. Vokalde Faith no More’dan Mike Patton’un davulda da Dave Lombardo’nun olduğu Dead Cross için performans olarak kötü bir şey söylemek güç, ancak biz tarzı fazla deneysel bulduk. Meczup Patton’un sempatikliği her zamanki gibi yerindeydi ama bizim için konserin en güzel anı konserin sonunda iki kupleliğine de olsa Raining Blood ve Epic çalmaları oldu.
Hollywood Vampires Alice Cooper, Joe Perry ve Johnny Depp’i bir araya getiren kadrosuyla elbette dehşet bir ilgi çekti. Elbette özellikle Johnny Depp’in nasıl bir gitarist olduğunu çok merak ediyorduk ve gördük ki biraz dekoratif amaçlarla sahnede bulunuyor. Bazı şarkılarda gitarının sesinin kapalı ya da hiç duyulmayacak kadar kısık olduğu konusunda konuştuğumuz arkadaşlarla da hem fikir olduğumuzu belirtelim. Ancak The Doors, AC/DC, Aerosmith ve Alice Cooper coverlarının da yer aldığı şarkı listesi çok güzel olduğu ve dünya gözüyle Joe Perry ve Alice Cooper’ı aynı sahnede görme şansı tanıdıkları için son derece müteşekkiriz.
Gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden biri olan Firepower’in turnesindeki Judas Priest, grubun halen resmi bir üyesi olan Glenn Tipton olmadan sahne aldı ve beşte ikisi taze kandan oluşan bir kadroyla çalmış oldu. Sahneye bakınca iki gitarist dışında yaşı çok ilerlemiş bir grup gördüğünüz su götürmez bir gerçek, ama duyduklarınız “gönül yaşlanmıyor” lafını kesinlikle kanıtlıyor. Klasiklerle dolu konser günün en coşkulu konseriydi ve biste Glenn Tipton’un sahneye gelmesiyle arka arkaya çaldıkları Metal Gods, Breaking the Law ve Living After Midnight bu su gibi akıp giden konser için kesinlikle muhteşem bir sondu. Yılların eskitemediği, eskitse de emekli edemediği (neyse ki) Ozzy Osbourne, iki yıl önce Black Sabbath’la sahne aldığı Graspop’ta bu sefer solo şarkılarıyla ve efsanevi gitaristi Zakk Wylde’la karşımızdaydı. İnsafsız Ozzy, nice grubun yarattığı en iyi şarkı olabilecek güzellikteki Bark at the Moon’la açtığı konserde neler çalmadı ki: Suicide Solution’lar, Crazy Train’ler, I Don’t Wanna Change the World’ler, Bark at the Moon’lar ve daha niceleri. En güzel yanı da bütün bu şarkıları hala bundan 30 yıl önce söylediği kadar güzel söyleyebilmesi. İyi ki varsın Ozzy!
Böylece kapattığımız 2018 Graspop’undan muhteşem havai fişek gösterileriyle ayrılırken çoktan 2019’un hayallerine dalmıştık. Graspop Avrupa’da gidilebilecek festivallerin kesinlikle en iyilerinden ve bu yılki kadrosu, headlinerlar ile olmasa da bir araya getirdiği efsanelerle bunu kanıtlıyor: Within Temptation, Slipkot ve Kiss’in headliner olduğu festival, her biri headliner olmayı hak eden Slayer (son Benelüks konseri), Def Leppard, Whitesnake, Lynryd Skynyrd, Sabaton, Rob Zombie, In Flames, Lamb of God, King Diamond, Amon Amarth, Anthrax, Testament ve Carcass gibi isimleri ve nicelerini üç güne sığdırıyor.