Empyrium’u dinledik, haz aldık, metrobüste astral seyahate çıktık ve uğurladık
Baştan söylüyorum bu bir fan yazısıdır! Çok uzun yıllardır hayranı olduğumuz Empyrium’un Türkiye konseri haberini aldığımız andan bu yana heyecanımız tavan yapmıştı. Bundan yıllar öncesinde “acaba konser verirler mi, canlı izleme şansımız olur mu?” diye kendimize sorardık. Karanlık gecelerde, içtiğimiz her kadeh şarapta yanımızda Empyrium vardı. Ve sonunda o gün çıka geldi. Empyrium İstanbul’da konser verecekti. Bu haberi duyduğumuzda inanamadık fakat gerçekti. Hem de iki gün üst üste! Şaka gibi!
Onları ve yaptıkları müziği nasıl anlatsak bilemiyoruz. İki gün üst üste inanılmaz ve büyülü geceler yaşadık. Her notasında doğaya olan sevgiyi, içerisindeki trajediyi bize bütünüyle anlattılar. Yaptıkları müziği şiddetli ve operal vokallerle, derin ve ağır gitarlarla, atmosferik kısımlarla harmanlıyorlardı.
Ülkemizde yaşanan talihsiz olaylardan dolayı konser iptallerinin arttığı bir dönemde, kafamızda oluşan bazı soru işaretlerinin dağılmasına grubun videolu mesajları yardımcı oldu. “Geliyoruz, kaçarı yok!” diyorlardı. Empyrium’un hava alanına geldiği haberi ile biz konserin havasına girerken, Empyrium’un da iki günlük İstanbul maratonu başlamış oluyordu.
Dostlarımızın bazıları ilk günkü konserde bulunduğundan Cuma akşamı konser görüntüleri sosyal medyayatek tek düşmeye başlaması bizi bir yandan heyecanlandırıyordu lakin konserle ilgili “spoiler” almak da istemiyorduk. Karmaşık duygular yaşadık!
Cumartesi, grubun imza ve tanışma günü ile başladı. Bu anı kaçırmak istemeyen herkes gibi biz de erkenden oradaydık. Gruba ve grubun ürünlerine yoğun bir ilgi vardı (Kalan son on adet tişörtü grup elemanlarının hatıra olarak saklaması sanırım durumu özetliyor). Yaptıkları müziğin naifliğinden mi ne inanılmaz mütevazi insanlarla karşılaştık. Markus iyi müzisyenliğinin yanı sıra çok da kibar ve güler yüzlü bir insan olarak karşımıza çıktı. Thomas duruşu ve bakışlarıyla nevi şahsına münhasır birisi… Adam gibi adam!
Ve sonunda konser saati geldi çattı. Sahneye yavaş yavaş girdiklerinde heyecandan yerimizde duramıyorduk. Empyrium, Mourners ile açılış yaparken önde ağlayan izleyiciler gördük. Kemancı Aline Deinert’in kemanından çıkan notalar bizi tamamiyle büyüledi ve Markus’un yırtıcı “scream” vokalleri ile kendimizden geçtik. Ardından The Frocanian Woods in Winter Silence ve The Days Before the Fall ile tam anlamıyla büyülenmiştik.
Fossegrim, Where at the night the wood grouse plays, Heimwarts, Lovers Grief , Der Weiher derken The Ensemble of Silence’ı ilk defa Türkiye’de çaldıklarını açıkladı Markus. Zaten bütün izleyiciler kendinden geçmişti bile ve son şarkıdan önce dakikalarca grup ayakta alkışlandı. Konser sonunda içimizde ukde olarak kalacaktı ki, geri dönüp Many Moons Ago çalmaları inanılmaz büyüleyiciydi. Bir sonbahar ancak bu kadar güzel başlayabilirdi sanırım.
Konser bittikten sonra doğrudan kulise geçmek yerine sahneden seyircilerin arasına inen grup elemanları, kendilerine sunulan yoğun sevgiye karşı hem saygısını hem de samimiyetini göstermiş oldu. Konserden sonra da sohbet imkanı bulduğumuz grup, hem mütevaziliği hem samimi tavırları bizi kendilerine bir kez daha hayran bıraktı, özellikle “Konser iptalleri olurken buraya gelmeniz bizim için çok önemliydi” dememizin üstüne “Burada fanlarımız yaşıyor, 15 milyon kişi yaşıyor kimse evine kapanmıyor biz gelmeyi hep istedik çok ekstrem bir durum olmadıkça da planımız değişmeyecekti zaten” diye açıklama yapması gerçekten burada olmayı istediklerinin de samimi bir göstergesiydi.
Empyrium’un dört günlük Türkiye macerasından 2 muhteşem konser ile mutlu ayrıldıklarını düşünüyoruz. Son gün konserden sonra yemek yemeye ve gezmeye geldikleri Kadıköy’den, Avrupa yakasındaki otellerine bilin bakalım neyle döndüler? Metrobüs! Şaka yapmıyorum çünkü ben de o metrobüsteydim…
Grup, rakıyı pek beğenmemeleri dışında kendilerinden tek bir olumsuz söz duymadık (Metrobüs dahil!). Umarım kendileriyle yeniden harika bir konserde görüşeceğimizi ümit ediyorum ve bu konserde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum…