Heavy Metal’in Ruhu: OZZY OSBOURNE
“BEN BARRY MANILOW YA DA FRANK SINATRA DEĞİLİM Kİ KONSERLERİME SMOKİNLE GELEREK KONSER SONUNDA KİBARCA ALKIŞLADIKTAN SONRA S.KTİR OLUP GİDESİNİZ” (OZZY OSBOURNE)
DeliKasap Editörlüğünün Notu: Henüz daha vikipedi, facebook, youtube hatta google’ın bile hayatlarımıza sirayet etmediği yıllarda başladığımız “Rock’N’Roll gazeteciliği” direnişimizde bugün 19. Yılımızı geride bırakırken DeliKasap’a katkı sunan çok değerli “metal-entelektüelleri”nin zamana direnen makalelerini yeniden düzenleyerek yayımlamaktan dolayı kıvanç duyuyoruz. İşte onlardan birini; tepeden tırnağa tavizsiz bir “metalist” olan “Ozzy” Özgür’ün DeliKasap Dergimizin analog dönemler ile dijital dönemler arasındaki devrimsel geçiş zamanlarından kalma enfes bir metal-makalesini, Ozzy Osbourne fenomenini sizlere erbabının kaleminden yeniden sunuyoruz…
Yorgun Adamın Günlüğü
Sevgili dostum Murat Arda bana mail atıp yeni albümünü çıkarması dolayısıyla bir Ozzy Osbourne yazısı yazmamı istediğinde biraz düşündüm. Çünkü yeni albüm söz konusuydu ve yazının da öyle olması gerekiyordu. Ama ben Şebek Dergisine yazdığım yazıyı biraz değiştirip eklemeler yaparak vermenin daha uygun olacağına inandım. Böylece eski yazıyla onun geçmisini anlatıp yeni albüm ve son dönemi hakkında bilgiler vererek Ozzy Osbourne’u gerektiği şekilde anlatabilecektim. Şimdi Sebek’teki yazıyla başlayarak girişi yapayım:
Ozzy Osbourne binlerce insanın gözünde hâlâ civciv ezen, yarasanın kafasını ısırarak kopartan ya da konserde seyircilerin bir kovada topladıkları tükürüklerini içen biri. Gerçi pek çok metal grubuna aynı suçlamalar yüklendi ama nedendir bilinmez, Ozzy bu konuda hep en çok suçlanan kişi oldu. İşin ilginç tarafı da, başta Ozzy olmak üzere Heavy Metal gruplarının bu tür şeyleri alışkanlık haline getiren sapıklar olarak gösterilmesi. Heavy Metal konserlerinde çok sayıda şiddet olayının olduğu doğrudur. Ama bu, ne müziğin ne de müzik yapan grubun suçudur. Yazının girişindeki cümle Ozzy’nin bir röportajında “Konserlerinizde çıkan olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki soruya verdiği cevaptır.
Bu cevap asla bir itiraf değil, Heavy Metal’in ruhunu anlatan bir cümledir. Doğrudan, fiziksel bir şiddeti öngörmese de bir karşı çıkışın, insanoğlunun doğasında var olan şiddetin düşünce ve sözler aracılığıyla dışavurumunu anlatır. Bu kadar genel anlatımdan sonra Ozzy Osbourne’a dönmek istiyorum. Benim kaygım Ozzy’nin hangi tarihte hangi albümü çıkarıp kaç milyon sattığını, ne yiyip ne içtigini aktarmak değil, hayatını ve düşüncelerini anlayıp anlatmaya çalışmaktır. Bütün bunların dışında aktarmak istediğim bir ayrıntı, benim de kazara öğrendiğim (ama hala emin olamadığım), Ozzy’nin Black Sabbath’dan önce başka bir grupla albüm çıkardığı… “Magic Lanterns” adlı bu grup 1966, 1967 ve 1968’de 3 albüm yayınlamış. Kapağındaki fotoğrafta bir grup üyesinin Ozzy’ye çok benzemesi ve grup kadrosunda -bass: Mike “Oz” Osbourne- yazması bana bunları düşündürdü. Kadroda davulcunun adı da “Harry Paul Ward” yazıyor. Gerçi bunun Bill Ward olmadığını sanıyorum. Çünkü Bill Ward’un gerçek adı William Ward.
Ozzy bir fabrika isçisinin çocuğu olduğu ve kalabalık bir aileden geldiği için daha çocuk yaşta okulu bırakıp bir sürü işte çalışmak zorunda kaldı. Bu işler arasında mezbahada çalışmak da vardı. Ozzy mezbahada çalıştığı dönemle ilgili olarak geceleri hep parçalanmış, barsakları dışarıda, oradan oraya koşup duran ineklerle dolu kabuslar gördüğünü anlatır. Gördüğü kabuslar da dahil olmak üzere o yaşta bir çocuğun yaşadığı olumsuzluklar ve bunalımlar ruhsal dengeyi bozar. Ozzy’nin sergilediği küçüklü büyüklü dengesiz davranışların kaynağı da bu sanırım. Yaşadığı hayatı, yaptıklarını göz önüne alırsak Ozzy Osbourne Heavy Metal’ın şövalyeliğini başarıyla yapıyor. Çünkü Heavy Metal paranın, ipi kuşağına denk insanların değil, ezilmişliğin, nefretin, dışa vurulamayan şiddetin; kısaca aslında insan doğasında olan tüm değerlerin müziğidir. Her zaman yaptığı şeylerle, hatta yapmadıklarıyla bile gündeme oturacak kadar ön planda olmasına, tüm albümleri çok satmasına rağmen hiç para ve ticari kaygı peşinde koşmadı. İçindeki duyguları müziğe aktardı. Derdi kendini anlatabilmekti ve bunu sadece onu dinleyenler için yaptı. O, “En iyi dostumdu” dediği Randy Rhoads öldüğü zaman Randy’nin adını paraya çevirmeye çalışmadı. Beraber verdikleri konserlerin kaydını ölümünden beş yıl sonra Randy’nin annesinden izin alarak “tribute” (boyun borcu, minnet borcu) adıyla ve Ozzy Osbourne-Randy Rhoads adıyla yayınladı. 1982’de Randy’yi görüp dinleme şansı olmayanlara bu şansı dostunun muhteşem konser performansıyla verdi.
“Deli Adam” daha sonraki gruplara ilham kaynağı olmasının yanı sıra bir çok genç yeteneği müzik dünyasına kazandırdı. Özellikle neredeyse yoktan var ettiği gitaristleriyle bir gitarist fabrikası gibi çalıştı. Birlikte çalıştığı müzisyenler ya dev isimlerdi ya da dev oldular. İşte bazıları: Lee Kerslake, Geezer Butler, Brad Gillis, Rudy Sarzo, Zakk Wylde, Jake E. Lee, Randy Castillo, Bob Daisley… Bütün isimler H.M. dünyasında tanınan, saygın müzisyenler. Ozzy’nin meşhur civciv ezme olayında benim bildiğim ve öğrendiğim tek şey ise bir röportajda (SMASH HITS dergisi) anlattıklarından ibaret. Black Sabbath vokalisti olduğu zamanlarda uzun bir Amerika turundan dönen Ozzy sabahın 5’inde büyük ihtimalle aç olan tavukların sesiyle uyanır. Uykusuzluğun verdiği sinirle yataktan fırlayarak tüfeği kapar ve kümese girip tüm tavukları öldürür. Bu gürültüye uyanan komşusu olayı görür. Tabii ki Ozzy de ağızlarda sakız olur.
Uzun turlara dayanamayan Ozzy ayakta kalabilmek için tavsiyelere uyarak kortizon iğnesi yaptırmaya başlar. Sonuç bellidir: Ozzy iyice şişmanlamış ve hayatını devam ettirebilmek için alkol ve uyuşturucudan medet umar hale gelmiştir. Şimdilerde hepsinden uzak kalsa da o günlerin izlerini üzerinde taşımaktadır: Külçe gibi yerçekimine karşı koymakta zorlanan bir vücut ve artık o vücudu taşıyamayan sakat bir bacak, iflas etmiş ciğerler… Hepsinden önemlisi karısının bir zamanlar her gece barları tarayıp Ozzy’yi kusmuk ve pislik içinde bulması, neredeyse sırtlayıp eve götürmesi. Ozzy’nin yerinde olmak istemezdim doğrusu.
Ozzy Osbourne’un yeni albümü “Down To Earth”e gelince: Albümü şarkı şarkı eleştirmeyeceğim. Bunun iki nedeni var: Bir, yaklaşık 1 aydır internetten sipariş verdiğim orijinal CD’mi bekliyorum. Bu yüzden albümü henüz almadım ama internet üzerinden dinlediğim için albüm hakkında bilgim var. İki; bu albüm Ozzy’nin altı yıl aradan sonra çıkardığı ilk albüm ve albümün hazırlanış aşamasındaki koşullar öncekilerden çok farklı. O yüzden herhangi bir albümü eleştirir gibi eleştirmenin haksızlık olacağını düşündüm. Down To Earth, herhangi bir Hard’n’Heavy albümü değil, aslında yıllardır harcadığı enerji ve yaşadığı şeylerden yorulmuş, yorgun bir adamın çığlığıdır. Sessizlik içinde geçen altı yıl içindeki duygusal değişimini yansıttığı günlüktür. Albümü çok fazla beğendiğimi söyleyemem. Kötü bir albüm mü? Kesinlikle “HAYIR!” Ama benim gibi iflah olmaz bir Ozzy fanatiğinin beklentileri farklı olduğu için etkisi de farklı oluyor tabii. Eğer bu düşünceler içinde olmasaydım, beş yıldır bu albümü bekleten koşulları bilmeseydim kesinlikle yerin dibine sokardım.
Öncelikle Crazy Train, Bark At The Moon ya da Miracle Man gibi hızlı ve vurucu şarkılar yok albümde. Çünkü yadsınamayacak bir gerçek var ki; Ozzy o tür şarkıları yazacak ya da sahnede söyleyecek enerjiye sahip değil; en azından eskisi kadar değil. Bence Ozzy Osbourne, hayranlarını yakın zamanda gerçekleşecek bir vedaya hazırlıyor. Bu hepinizden çok beni üzer ama benim Ozzmosis ile başlayan yavaşlama sürecinden edindiğim izlenim böyle. Artık turlarına Avrupa’yı dahil etmiyor bile. Bu durumda da en azından ben, 80’li yıllardaki Ozzy albümleri gibi bir şeyler beklemenin Ozzy’ye haksızlık olacağını düşünüyorum. Eğer “Down To Earth”de yer alan şarkılardan yükselen “yorgunum artık” çığlıklarını duyabiliyorsanız zevkle dinleyip arşivinize koyabileceğiniz bir albüm. Çok sert, hızlı şarkılar yok fakat albüm çıkışından önce yayılan söylentilerde anlatıldığı gibi Kornvari, 30 yıllık kariyerini kaldırıp çöpe atacak şarkılar da yok.
Albüm ile ilgili küçük bir ayrıntıyı da aktarmak istiyorum: Zakk Wylde bu albümün prodüktöründen çok fazla şikayetçi. Söylediğine göre kayıt için stüdyoya girildiğinde prodüktör gitarı eline alıp Zakk’a “gitarı şöyle çal, şu tonu kullan” gibi dayatmalarda bulunmuş. Genç yaşında gitar ilahı olmuş biri için gitar çalmayı bilmeyen birinden bu sözleri duymak ne acı. Sonuçta bu albümde Ozzy’nin müziği kadar prodüktörün sinsi oyunları da var. Ozzmosis’teki prodüktörü küfürlerle anan Ozzy, eğer bir albüm daha çıkarırsa Heavy Metal’i bilen bir prodüktörle çalışır umarım. Neyse; albümü bu gerçekler ışığında dinleyin ve özellikle “Can’t Get Through”, “Junkie” ve “That I Never Had” üzerinde durun derim.
Albümün mümkün olduğunca tarafsız ve genel bir kritiğini yapmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Albüme daha önce yaptığım gibi not vermek istiyorum, ama iki şekilde değerlendireceğim:
Klasik bir Ozzy albümü olarak: 75/100
Yukarıda yazdığım koşulların ışığında: 85/100
HEAVY METAL RULES!!!
Bu yazı ilk olarak DeliKasap Dergi 2002 Haziran Dijital Edisyonu’nda “Yorgun Adamın Günlüğü” başlığıyla yayımlanmıştır.
“Ozzy” Özgür
DELİKASAP DERGİ 666+2. SAYI ÖN SİPARİŞE ÇIKTI… Eski sayılarımızı edinmek, dergimize abone olmak veya son sayımıza sipariş vermek için: