Helloween “Şeytanınız bol olsun!”
1980’lerin ortasında filizlenen Helloween Andi Deris, Michael Weikath, Markus Grosskopf, Sascha Gerstner, Dani Löbre’den kurulu kadrosuyla ikinci albümüne imza attı. Zaten kurulduğu dönemden beri line up problemleriyle sıkça karşılaşan Alman grup 2000 yılında The Dark Ride albümü sonrası Roland Grapow ve Uli Kush’ün ayrılığı sonucu yaşadığı depremi atlatıp uzun arayışlar sonucu bulduğu Freedom Call gitaristi Sascha ve Mike Cross ile beraber ‘Rabbit don’t come easy’ albüm kaydına girdi. Mike Cross’un çeşitli problemler dolayısıyla albümü tamamlayamaması sonucunda eski dost Motörhead davulcusu Mickey Dee ile kayıtları tamamladılar. Eleştirmenler tarafından kapağından şarkıların zayıflığına kadar eleştiri oklarından nasibini alan bu albüm yine de ‘Hell Was Made In Heaven’ gibi güzel şarkılara da sahiptir. Davulcu Stefan Schwarzmann bu albüm turnesinde gruba eşlik eder. Fakat Turne sonrası Stefan ile yollar ayrılır ve grup yine davulcu arayışına girer. Arayışlar sonucunda Dani Löbre’de karar kılan grup bu kadroyla yeniden stüdyoya girer. Riskli bi kararla efsane albümleri ‘Keeper Of the Seven Keys’in devam albümü olacaktır bu çalışma. 2005’te Keeper of the seven keys – The Legacy ismi ile raflardaki yerini alan albüm 72 dakikalık süresine rağmen double CD formatında piyasaya sürülür. İçinde özlenen epikler barındıran albüm eleştirmenler ve dinleyicilerden olumlu eleştiriler almıştır. Çıktıkları uzun dünya turnesinde Türkiye’yi de ilk kez ziyaret eden grup bir hayli başarılı geçen bu turneyi geçen yıl The Legacy – DVD konser albümüyle taçlandırdı.
Iki yıllık bekleyiş ardından Echoes Production organizasyonuyla tekrar Yeni Melek’te bu sefer yanlarına eski dost Kai Hansen’in grubu Gamma Ray’i de alarak Istanbul yolunu tuttu Helloween. Konser günü mekana erkenden damladım. Echoes’dan Burçin ve Burak kontrolünde hummalı bir produksiyon çalışması vardı sahnede. Yeni Meleğin ufacık sahnesinin ortasında Uzay Yolu dizisinden fırlamış gibi duran tepesinde rototomlar bulunan davul tüm dikkatleri uzerine çekiyordu. Grubun sitesindeki fotoğraf galerisinde önceki konserlerin sahnesini gördüğüm için konser keşke Yeni Melek’te olmasaydı dedim içimden. Oldukça tiyatral ve dekoru bol bir sahneyi o kücük yere kuramazdı grup. Ayrıca kanıksanmış Yeni Melek ses problemleride cabası. Ama diğer tarafdan bir Brezilya yada Italya’da yaşamadığımızı ve bu grubun kitlesinin belli bir sayının üstüne çıkamayacağını düşünerek bu sevdamdan vazgeçtim ve organizasyonu bu seçim dolayısıyla realist ve haklı buldum.
Soundcheck sonrası kapılar açıldı ve tayfa mekana ufaktan yerleşmeye başladı. Genci, eski tayfası bir arada fuayede içip o klasik Yeni Melek konser öncesi geyiğe kaptırmıştı kendini ki o sırada Gamma Ray sahne aldı ve Kai Hansen ve arkadaşları Türk dinleyicisine ilk arz-ı endamlarını yaptı. Rebellion in Dreamland dışında fazla Gamma Ray tücrübem ve deneyimim olmasa da Kai Hansen’i sahnede izlemek ve sevdiğim şarkıyı canlı canlı dinlemek keyifliydi. Kai Hansen çok canayakın bir karakter. Hala içinde cocuksu bir ruh taşıdığını düşünmekteyim. Daima gülümseyen ve asla poser olmamış biri. Helloween’deyken vokalini verdiği (vokal – gitar) Ride The Sky şarkısını orijinal sesinden dinlemek inanılmaz güzeldi. Bir saati aşkın performansları sonrası grup sahneden indi ve artık herkes sıranın kime geldiğini biliyordu.
Bizi fazla bekletmeden Alman metal devi Helloween sahnedeki yerini aldı. AC/DC klasiği ‘For Those About to Rock’ ile seyirci selamlandı ve yeni albümün intosu Crack The Riddle (ki Saxon vokali Biff ses vermiştir) duyulduğunda ben Kill it ile giriyorlar diye düşünürken Halloween şarkısıyla konsere inanılmaz bir giriş yaptılar. Seyirci bu çok eskilerde kalan nostaljik epik şarkıyle kendinden geçti resmen. En sevdiğim Helloween şarkılarından olan Sole Survivor başladığında ben de şarkıyı Andi ile beraber bağıra çağıra söyledim. Daha güzel bir an olamazdı. March of Time ile eskilere selam çakan Helloween, yeni single As Long As I Fall ile yeni albümden de bir şeyler çalabileceğini hatırlattı ki kanımca sadece üç şarkı çalarak bir yanlışa imza attılar. Albüm o kadar güzel şarkılar içeriyor ki gönül bir Dreambound, Saints falan da duymak isterdi. Eagle Fly Free klasigi, yine yeni albümden Paint a New World, efsane ballad A Tale That Wasn’t Right ile konser devam etti. Kanımca konserlerin en gereksiz atraksiyonları elemanların sahnede solo atması. Dani eksik kalmamalıyım demiş olmalı ki uzun ama sıkıcı olmayan bir davul solo izletti bize. Böylece diğer elemanlar arkada nefeslenmiş oldu, Dani de egosunu tatmin etmiş oldu. Yeni albümün efsane şarkılarından The Bells Of the 7 Hells’de inanılmaz bir Andi Deris vardı. Zaten Helloween adı altında Andi Deris Show izledik. Sahne duruşu, ses rengi (ki kendine has bir gırtlağa sahip olduğuna inandım hep) ve kostümleriyle hep bir frontmanden beklenecek kadar ön plandaydı. Hatta ona çamur atanlar bile hakkını teslim etti konser sonrası yorumlarda. Time Of The Oath açılış sarkısı We Burn güzel bir sürprizdi, Bir önceki albümün en iyi şarkılarından King For a Thousand Years büyüleyiciydi. Uzun ve zor şarkıyı hatasıza yakın icra etti grup. Dr. Stein ile seyirciyi selamlayıp sahneden indiler.
Kısa süren bis arasından sonra konserin asıl bombası medley başladı. Perfect Gentleman’den, I Can’e, Where The Rain Grows’dan (taparım) If I Could Fly’a, Power’dan Keeper of the Seven Keys epik’ine kadar geniş bir repertuarla şarkıların belli bölümlerini çalıp, birleştirmek suretiyle güzel bi medley hazırlamış Helloween. Son iki şarkıda ise Kai Hansen ve arkadaşları sahneye çağrıldı. I Want Out ve Future World şarkılarının da yazarı olan Kai Hansen sahnede ve Andi’ye şarkılarda eşlik edip gitar çalıyordu. Görülmeye değerdi bu performans. Ve konserin sonunda her iki grup seyirciyi selamlayıp sahneden inerken arka fonda Falling To Pieces calıyordu. Helloween bizi ‘mutlu’ etmişti yine.
(İşbu yazı, ilk olarak DeliKasap Dergi Ocak 2008 Dijital Nüshasında yayımlanmış olup gözden geçirilerek yeniden yayımlanmıştır.)
DELİKASAP DERGİ 666+2. ÖZEL KOLEKSİYON BASKISI ÖN SİPARİŞTE: