KRALIN DÖNÜŞÜ
Kıymetli Metalseverler,
Sizlerle müstesna dergimiz DeliKasap’ta ikinci kere buluşuyor olmaktan mutlu ve de gururluyum. Sebeb-i buluşmamız aylardır bizi ne olacak ne çıkacak diye merak içinde bırakan ‘İngiliz Heavy Metali’nin kralları Iron Maiden’ın yeni Single’ı “The Writing on The Wall”.
Sıkı takipçilerin atlamadığı üzere, Temmuz ayı başlarında küçük küçük animelerle geliyorum diyen W.O.T.W, 15 Temmuz akşamı bütün platformlarda yerini aldı. Tabii ki kulunuz @metaloda da hemen dinleyip videosunu izledi, sıcağı sıcağına Instagram sayfasında paylaştı. Açıkçası ilk dinleyişim ve açılış rifflerindeki izlenimim haydaa bu ne biçim Maiden olmasına rağmen, dinledikçe oturan ve güzelleşen gerçek bir şaheserle karşı karşıya olduğumuzu anlamakta gecikmedim. Anlayacağınız, heavy metalin kralları bir döndü pir döndü sevgili dostlar. Single böyleyse 3 Eylül’de çıkacak albüm de en iyiler arasına adını yazdıracak diye düşünüyorum. Müzikle ilgili izlenimlerime geçmeden evvel parçanın konusu, anime video klibi ve bana düşündürdükleriyle ilgili birkaç kelam edeyim.
Konusunu Eski Ahit’ten Daniel’ın Kitabındaki “Belshazzar’s Feast” (Belşazar’ın Ziyafeti)’nden alan “The Writing on the Wall”, Babil krallarından Nebuchadnezzar’ın oğlu Belshazzar’ın Tanrı’ya meydan okuması ve Kral Süleyman Tapınağı (First Temple) hatıralarına saygısızlık etmesi sonucunda, bedensiz bir elin ziyafette belirerek, duvara yazdığı yazıyla onu lanetlemesini anlatır. Vücutsuz elin yazdığı İbranice MENE, MENE, TEKEL, UPHARSIN yazısına anlam veremeyen ve bilge Daniel’e başvuran Belşazar’a Daniel kısaca “Burada sonun geldi demek istemişler” diyerek konuya açıklık getirmiştir. Babası Nebuchadnezzar gibi Tanrı’nın karşısında alçakgönüllü davranmayan ve hatalarından ders almayan Belşazar, Allah’ından bulacak, o gece ruhunu teslim edecek ve krallığı Darius’a geçecektir.
“The Writing on the Wall” konusundan da anlaşılacağı üzere, felaketlerin, kötü haberlerin yolda olduğunu anlatan bir deyimdir aslında. Iron Maiden’ın güzelim anime video klibine gelirsek (ki öyküsü bizzat Dickinson tarafından yazılmıştır) içinde bulunduğumuz ve bizzat yaşadığımız distopyayı anlatır. Nedense distopik dünyalar hep kurgusal gözükür gözümüze ama bugün yaşadığımız felaketler, koronavirüs salgınından orman yangınlarına, nükleer kazalara, müsilajdan okyanustaki plastik adasına, yok olan yağmur ormanlarına, asit yağmurlarına, dünya nüfusunun önemli bir bölümünün altında ezildiği açlık ve sefalete kadar kaos ve cehennemin tam da göbeğinde durduğumuzu gösteriyor. Iron Maiden’ın klibinde çölleşmiş, tehlikeli atıkların akrepleri bile öldürdüğü, insanların ruhları emilmiş kölelere döndüğü, kapitalizmin arsız ve purolu patronlarının hüküm sürdüğü bir dünya resmediliyor. Çin Ejderhalı konvoyu düşe kalka çekmeye çalışan ucuz işgücünü temsil eden insanları, Amerikan bayraklı limuzinlerin ardından koşturarak çay servisi yapan yalaka İngilizleri de görüyoruz videoda. İngilizlerdeki özeleştiri ve fikir özgürlüğünü bu yüzden seviyorum; çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendilerine batırmayı ihmal etmiyorlar. Iron Maiden da sanatçının topluma ayna tutması görevini hakkıyla yerine getiriyor.
Klipte, daha sonra Samuray Eddie’ye (ki bence müthiş bir Eddie olmuş) dönüşecek Gandalfvari figür ve motorize birlikleri, bu korkunç dünyayı yöneten zalimin elinden, sıvı dolu tanklara hapsedilmiş Adem ve Havva’yı, yani insanlığı kurtaracaktır. Klibimizin baş kötüsü, tıpkı Matrix’teki karanlık dünyada insan tarlalarından beslenen makinalar gibi, Adem ve Havva’nın kanlarından beslenen Brainiac benzeri bir kötüdür. Samuray Eddie, Açlık, Ölüm, Veba ve Savaşın (Plague, Famine, War and Death) –ki burada da Mahşerin Dört Atlısına gönderme vardır- müsebbibi bu kötüyü duvardaki pentagramın ortasına mıhlayarak zulmüne son verecektir.
Gelelim müziğe. Sosyal mecralara düştüğünden bu yana her gün defalarca dinlediğim W.O.T.W bana Iron Maiden’ı ne kadar özlediğimi hatırlattı. Şuraya yazıyorum, söylemedi demeyin, W.O.T.W müziği ve klibiyle en kült Maiden işlerinden biri olarak bilinecek. Bir Smith / Dickinson bestesi olan ve akustik gitarda adeta vahşi batı ezgileri ile başlayan parça, arka planda kafanıza vura vura ilerleyen beat ve folklorik elemanlar taşıyan, akılda kalan açılış riffleriyle kendini gösteriyor. Derli toplu, klasik rock and roll ezgileriyle parlıyor. İhtiyar delikanlılar yapmışlar yine yapacaklarını dedirtiyor. Ben en çok 4:00’te la minör tonundaki gitar solodan re minör şahane riff geçişini sevdim; bildiğim sevdiğim Iron Maiden tadını orada buldum. Iron Maiden soundunun imzası olan Steve Harris’in ayırt edici gallop basını duyunca eski bir dostu görür gibi oldum. Dramatik ve üstün Bruce Dickinson vokali “Gördün müü gördün müü, duvardaki yazıyı gördün müü” derken, Iron Maiden yine konusunu mitoloji, felsefe, tarih ve kutsal kitaplardan alan şarkı sözleriyle, lyricler işte böyle derin olmalı, şarkılar söz ve müzikleriyle sanatçının derdini anlatmalı diyor.
“All that’s left of what we were, it’s what we have become
Once our empires glorious but now the empire’s gone
Now we are victorious, we’ve become our slaves “
Ne olduğumuzdan geriye kalan yalnızca biziz şimdi,
Kurduğumuz şaşaalı imparatorluklar hep tükendi, bitti.
Bak şimdi muzafferiz, kendi kendimizin kölesi.
(kulunuzun çevirisi)
Ben doyamadım yine açtım dinliyorum.
Siz de dinleyin, sözün ve müziğin ustası Iron Maiden’ın önünde saygıyla eğilin.
Yaşasın Metal, Yaşasın Rock’n’Roll, Yaşasın Iron Maiden.
@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
DELİKASAP 666+2. SAYI, 20. YIL ÖZEL BASKI DERGİ YAYINLANDI, SİPARİŞ İÇİN: