“Living In The Past”: Jethro Tull İstanbul Konseri
DeliKasap’ta bir kere yazdığım grubu ikinci kez yazmadan duramama geleneğim tüm hızıyla devam ediyor. 28 Ocak’ta yayınlanan, bu mecrada kritiğini yazmış bulunduğum The Zealot Gene albümünden yaklaşık beş ay sonra memleketimize gelen Jethro Tull, dün akşam İstanbullu müzikseverler ile buluştu. Bu konser için Ian Anderson’un Jethro Tull adı altındaki solo konseri olarak bahsedebiliriz. Zira halihazırda Ian Anderson hariç en eski Jethro Tull üyesinin grupla birlikteliği 2007 yılında başlıyor. Ancak Ian Anderson hariç grubun kadrosunda ciddi bir sirkülasyon olduğu için bugün Jethro Tull, Ian Anderson demek gibi bir durum söz konusu. Tony Iommi’nin bile Jethro Tull ile yolu kesişmiş 1968’de. Öyle bir grup.
Jethro Tull The Prog Years
Konserin afişinde “Jethro Tull: The Prog Years” yazıyordu. Başlangıcında ise Progresivve Rock 101 sunumu tadında bir video ile karşılaştık. Progressive Rock’un efsanelerinin peşpeşe sıralanmasının ardından Jethro Tull sahnede belirdi. Ben grubun canlı performans geçmişine pek hakim değildim, zaten ilk Jethro Tull konserimdi. Normalde konser albümlerini çok severim ama Jethro Tull özelinde bu yönüm zayıftır. Locomotive Breath’in 1978’e ait efsanevi Madison Squre Garden performansını bile konserden bir gün önce sevgili dostum Emre Kahvecioğlu’nun önerisiyle dinledim.
Eski zamanlardan, yani gençliğindeki konser videolarından enerjisini biliyoruz. Ancak bu yaştaki Ian Anderson’un bu kadar enerjik bir giriş yapması beni hem şaşırdı hem de mutlu etti. Her ne olursa olsun 74 yaşında bir insanı sahnede bu şekilde görmek mutluluk verici. Bununla birlikte doğal karşılanması makul bir biçimde ses olarak güçlü bir performans gösteremedi. Ancak bunun haricinde yaşına göre gayet iyi görünüyordu. Vokal haricinde enstrüman performansı olarak hem Anderson hem de diğer üyeler bana göre iyi bir konser izlettiler.
Konser, Ian Anderson’un gençliğine ve o dönemin Jethro Tull’una karşı bir saygı duruşu gibiydi. Konser boyunca grubun arkasına kurulu olan koca ekranda Jethro Tull’un eski konserlerinden görüntüler, Ian Anderson’un gençliğinde sergilediği performans bazı şarkılarda o şarkının temasına uygun kesitler gösterildi. Mesela Clasp’in sonuna doğru ekranda gördüğümüz şey, ilk etapta birbirleriyle tokalaşan “dünya liderlerinin” elleri ve en nihayetinde masum bir çocuğun eline uzanan, daha sonra silaha dönüşen bir iskeletin eliydi. Savaş teması konserin belli bölümlerinde ciddi biçimde ön plana çıktı. Ian Anderson, Rusya lideri Putin’den bahsedişinde “Tehlikeli zamanlardan geçiyoruz.” cümlesini kurdu.
Son Albümden Üç Şarkı Çalındı
Jethro Tull’un yorumu ile ayrı bir lezzet kazanan, Bach eseri Bourrée’yi dinlerken büyük keyif aldım. İlk setin kapanışı olarak çalınan parça, benim için konserin özel anlarından biriydi. Ayrıca yeni albüm çıkarmış olan bir grubun konserinde şanslı bir dinleyiciyseniz o albümdeki en sevdiğiniz şarkılar çalınır. Ben dün akşam şanslıydım. Shoshana Sleeping’i saymazsak en sevdiğim üç şarkı ve en sevdiğim Mine Is The Mountain çalındı. Son albümden çalınan diğer iki şarkı ise The Zealot Gene ve Mrs. Tibbet oldu. Grubun efsanevi parçaları Aqualung ve Locomotive Breath ise konserin sonlarında çalındı. Aqualung’ta sahneden inen grup,bis için geri döndüğünde Locomotive Breath’i çalarak herkesi geçmişe götürdü.
Tabii hemen hemen her şarkıda yansıtılan görüntülerin altında bir anlam yatmasına da değinmek istiyorum. İnsan ömrüne etkili ve ilgi çekici anlatılar sığdırmak güzeldir tabii. Ama esas güzel olan anlattıklarımızın dayandığı temeller sanırım. Jethro Tull’un sahnede kaldığı süre boyunca izlediğimiz görüntüler, kesitler bizi film gösteriminde gibi hissettirdi. Onlarca tema vardı; savaş, yoksulluk, yalnızlık, öfke, hüzün, riyakarlık, sahtekârlık, şovmenlik, tektipleşme, yozlaşma… Bir popülizm ve sosyal medya eleştirisi olan The Zealot Gene çalındığında, güncel bir eleştiri izliyorduk.
Konserin sonunda The Dambusters March çalınırken arkada ülke bayraklarının yanı sıra Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği bayraklarının sıralandı. En sonda ise Ukrayna bayrağı üzerinde kalp şeklinde bütünleşen bütün bayrakları gördük. Bu arada görüntü ekibini ayrıca tebrik etmek gerek, özellikle Ian Anderson’un gençliğinin vokallerini izlediğimiz anlarda senkronizasyon çok temizdi. Ian Anderson, kendi gençliğiyle düet yapıyormuşçasına güzel ve duygusal enstantanelere şahitlik ettik.
Ufak Bir Eleştiri
Konserin kapalı alanda, oturmalı düzende seyredilmesi ise seyircinin temposunu doğal olarak düşük tutuyordu. Şarkı aralarında grubun arkasındaki görüntüler duruyor ve sahneye atmosfere uymayan bir ışık veriliyordu.Dolayısıyla zaman zaman konserin atmosferinden kopma tehlikesi yaşadık. Ian Anderson’un konuştuğu anlardaki ışık, belediye kültür merkezinde gerçekleştirilen düşük prodüksiyonlu etkinliklerden halliceydi. Belki bu grubun tercihidir bilemiyorum ama her koşulda bana kötü yansıdığını söylemezsem içimde kalır.
Jethro Tull Özel Bir Gece Yaşattı
Konserin benim için bir diğer özel tarafı, buradaki yazılarda da sıklıkla adından bahsettiğim Socrates Dergisi Yazı İşleri Müdürü İlhan Özgen ile yüzyüze tanışmak oldu. Aylardır sosyal medyada belli aralıklarla futbol ve progresif rock muhabbetleri yaparız; Songpop oyununda beni sürekli perişan eder. Yine de onunla oynamaktan asla sıkılmadığım İlhan Baba ile Deep Purple’dan sonra Jethro Tull konserinde de aynı atmosferi yaşamış olmak benim için mutluluk verici. Zaten bu yılı güzel kılan şey biraz da bu.
DeliKasap’taki 11’inci yazımı tamamlıyorum, doğduğum günün de etkisi vardır belki ama 11 sayısını çok seviyorum. Murat Arda, hem futbolu hem de müziği seven bir insan. Tanışmaktan mutluluk duyduğum, 2013’lerde bu siteyi gördüğümde uzaktan uzaktan hayranlıkla takip ettiğim bir abim. Ne yazmak istesem kapı açtı. Bundan sonraki duygusal kapanışı ise umarım 111’inci yazıda yapacağım. Görüşürüz!
Fotoğraflar Zorlu PSM’nin Instagram hesabından alınmıştır.
Konserde çalınan şarkıları sıralı bir şekilde dinlemek için tıklayabilirsiniz.