Max Cavalera: “Soulfly olmasaydı kendimi toparlayamazdım”
Bir Metal Tanrısının Kişisel Hikayesi
Bazı müzikal şahsiyetler analarının karnından karizmayla doğarlar. Neyi nasıl yaptıkları o kadar önemli değildir, bazen kötü bir sevgili gibi sizi hayal kırıklığına uğratsalarda peşlerinden gitmeden duramazsınız. Çünkü onun elbet bir gün özüne döneceğini, yine sizi etkileyecek eserler ortaya koyacağını bilirsiniz.
Hangi grupta kimlerle çaldıkları o kadar önemli değildir çoğu zaman, çünkü “O” grubu tamamlamaz, grup “O”nu tamamlar. Her kimle nerede ne çalarsa çalsın “O” tarzını, diğerlerinden farklılığını ve neden insanların “O”na taptığını belli eder. Evet gerçekten tapınmaktır bu!!! Metal camiasında bu tip kişilere “METAL GOD” denir.
Max Cavalera (Massimilliano Antonio Cavalera, 1969) camiaya 1985 yılında Sepultura’dayken adım attığında kardeşi Igor Cavalera ile Brezilya ardından dünya metal piyasasında bu kadar yükselebileceklerini tahmin ediyorlar mıydı acaba? Ardı ardına çıkardığı albümler ile milyonlarca hayran kazanan grup biraz Max’in duygusallığı, biraz Max’in karısı – menajeri Gloria (Shannon Osbourne’dan sonra gelir kendisi) ve azcıkta kardeşi dahil diğer grup elemanlarının tahammülsüzlüğü nedeniyle koparılmıştı kanaatimce. Üvey evladını çete savaşında kaybetmenin acısının üzerine birde belki de evladından daha çok sevdiği grubundan olmuştu. Sepulnation öksüz kalmıştı.
“En zor kısmı Sepultura olmadan yoluma devam etmem gerektiğinin yavaş yavaş farkına varmamdı ve bunun için doğru insanları bulmam gerekiyordu. Fakat yapacağım en son şey müziği bırakmak, pes etmek olurdu!”
Çok geçmeden Max “selftitled” ilk albümu için aradığı elemanları bulur. Listeye ilk giren Roy Mayorga olur, öncesinde New York’lu bir grup olan Thorn’da çalmaktadır kendisi. Daha sonra Sepultura dönemlerinde yıllarca grubun roadieliğini yapan dostu Marcello D.Rapp olur. Bulmacayı tamamlayan ise gitarist Jackson Bandeira, Max’in en sevdiği Brezilyalı grup Chico Science’de çalmaktadır ama grubun kurucusu Chico elim bir olayda vefat ettiği için kendini boşlukta hissetmektedir. Aradığı ortamı Soulfly’da yakalamaya çalışacaktır. Albüm çıktıktan hemen sonra Jackson gruptan ayrılır ve Machine Head eskisi Logan Mader ile turlarlar ama Logan nedendir bilinmez ayrılır ve bir daha da dönmez.
“Mader sanki sürekli kafası başka yerdeymiş gibi davranıyordu. Başka bir şeylerin peşindeydi, sadece kendine ait bir grup istiyordu ve bu yüzden de ayrıldı zannedersem.”
Bu üç kişi yetmez albümü çıkarmaya ve sevdiği insanlarıda, müzisyen arkadaşlarını da yanına alır Max Cavalera. Fear Factory’den Burton C.Bell , Dino Cazeres, C.Olde Wolbers, LimpBizkit’ten Fred Durst ve DJ Lethal, Deftones’tan Chino, DubWar’dan Benji, Cypress Hill’den Eric Bobo, Chino Science’nin geride kalan elmanları Jorge DuPeixe ve Gilmar Bola Oito, prodüktör olarakta Sepultura Roots’a da el atmış Ross Robinson (her zaman derim; bu adam çok iyi) bu zor gününde desteklerini eksik etmezler. Zaten eşi dostu toplama olayı daha sonra alışkanlığa dönüşecektir.
“Grubu bir araya getirmek, Sepultura’dan ayrılmam ve oğlumun ölümüyle meydana gelen travmanın üstesinden gelebilmemde çok büyük rol oynadı. Soulfly olmasaydı yeniden kendimi toparlamam 10 kat daha güç olurdu. Tüm stresimi üzerimden attığım, duygularımı en iyi paylaşma yolum her zaman için müzik olmuştur. Bunu beni tanıyan, canlı izleyen veya dinleyen herkes çok iyi bilir. İşime devam edebilmem bu boktan, zorlu günlerden kurtulmama gerçekten çok yardım etti.”
“Gruptaki diğer elemanların davranışları tamda benim bir grup içerisinde olmasını beklediğim şekilde. Müzik yapmak, ateşle oynamak ve aptalca şeyler için endişe duymamak. Bu adamlarda bu var. Kayıt odasına girip bir grup olmanın tadını çıkarmak gerçekten çok iyi.
’98 baharında çıkan albüm bu kadar katılımcı olunca oldukça renklidir haliyle, hangi parça iyi diye bir yorumda bulunamayacağım bence hepside birbirinden güzel enerjik ve agresif parçalar. Max’in Sepultura’dan sonra nasıl bir yol izleyeceğini tam olarak anlatan bir albüm. Albümde direkt olarak Sepultura’yı hedef alan (Max’e gore) sadece Eye for An Eye’dır ki; zaten bu parçada en brutal en yırtıcı en sert parça olarak göze batmaktadır. Bu albüm belkide hayatı boyunca çıkardığı en “kişisel albümdür.
Bir yandan olanca stresi, kötü günleri üzerinden atma çabası bir yandan Sepultura olmadan da bir şeyler yapabileceğini göstermek istemesinin hırsını üzerinden iyi atar.
“Bu albümün trajedilerle şekillendirildiğine inanıyorum. Biraz garip bir çalışma fakat gerçeğin ta kendisi. Bu albüm için bir bedel ödedim ve ne yazık ki çok büyük bir bedeldi; çok yakın bir arkadaşımı kaybettim ve 15 yıldır beraber çaldığım insanlardan ayrıldım. Eğer Dana Wells (üvey oğlu/dostu) ölmeseydi ve ben Sepultura’da çalmaya devam ediyor olsaydım kesinlikle çok daha farklı bir kayıt olurdu. Bence dinleyen herkes albümün neden bu kadar duygu yüklü ve özel olduğunu anlayacaktır.
Soulfly ile istediğini elde eder ve Metal Dünyası’nda tarih yazmaya devam eder. Ama yine de çatlak sesler çıkar bir çok yerden. Bu sesler “Sepultura’nın Eski Liderinden böyle bir albüm beklemedikleri için çıkmaktadır haliyle. Max Cavalera bir anda kendini hayranlarının ve müzik eleştirmenlerinin hedef tahtasında buluverir.
Primitive 2000 yılında çıkar. İlk albümdeki nu/tribal metal ezgileri korunur ve yine tepkileri toplar ama bunlara rağmen çok sağlam bir albümdür. Dinledikçe coşar kopar insan. Sonraki albümlerde de göreceğimiz grup elemanlarında yaşanan istikrarsızlık burada da kendini gösterir. Mader ve Mayorga gruptan ayrılmıştır. Mikey Doling (Snot) gitarı çiftlemek ve bizzat Slayer vitüözü Kerry King’in tavsiyesiyle Joe Nunez (Fleshhold, Stripping The Pistol) davulları gümbürdetmek için kareyi tamamlar.
Bu albümdeki ekstra katkılar ise Slayer’dan Tom Araya, Deftones’tan Chino Moreno, Slipknot’tan Corey Taylor, Sean Lennon ve Brezilya’dan komple Mulambo kabilesi’dir. Prodüktör ise yine nu-metal aleminin tanıdık isimlerinden biri olan Toby Wright olarak seçilmiştir. Göze çarpan parçalar Son Song, Jump da Fuck Up, Boom ve Soulfly serisinin ikinci parçası Soulfly II’dir. Süpriz ise kapanışta yer alan bayan vokal destekli Fly High olur. Tüm parçalar yine yakalayıcı ritmleri, Max’e has vokalleri ve ritmleri ile öne çıkar. Albümünün arkasında durur Max ve tüm yıl boyunca turlar.
MothaFukka You Don’t Understand !!!
ALL MY HATE !!!
MothaFukka You Don’t Understand !!!
ALL MY RAGE !!!
MothaFukka You Don’t Understand !!!
ALL MY PAIN !!!
JUMP DA FUCK UUUUUP !!!!
Sene 2002 aylardan Haziran ve gün benim doğum günümde “3 albümü piyasaya çıkar. Soulfly’ın en zayıf albümü olarak görülür kendisi. Zaten yeni bir albüm olarak değilde sanki ilk iki albümün “eki gibi durmaktadır. Aynı ritmler, aynı vokal ve üstüne üstlük albümün gidip-gelen temposu insanı biraz canından bezdirmektedir. Tamam parçalar güzeldir ama 3-4 defa dinledikten sonra kesinlikle çekici gelmedikleride bir gerçektir. Artık her şey gün ışığına çıkmıştır. Max yeni notalar öğrenmelidir ve hep aynı akorlara basmaktan aşınan gitarının üstten üç adet telini değiştirmelidir!!!
“3 albümünde diğer albümlere nazaran daha az yer bulur konuk sanatçılar; Ill Nino’dan Christian Machada, bir önceki albümden tanıdığımız bayan vokal Asha Roubin, üvey oğlu Ritchie kadrodadır. Kadro ise şöyledir; Roy Mayorga, Mikey Doling, Marcelo Dias..
Tüm eleştirmenler tarafından bu albüm bir “Metal Devinin Düşüşü olarak tanımlanır. Haksızda değiller hani, ne müzikal nede lirik açıdan bir gelişme gösterememiştir Soulfly. Daha öncede belirttiğimiz gibi hayatı ayakta kalma çabalarıyla, darbeleri savuşturmakla geçen Max için artık önünde yeni bir engel olmaktadır “3 albümü. Bunun için savaşmalı hakkındaki “Öldü, bitti o artık / bir daha üretmez !! (bak sen şu densizlere !!! ) dedikodularını yıkmalı ve yaşadığını ispat etmelidir. Bunu yapacak gücün kendisinde olduğunu bilir ve tüm çatlak seslere kulağını tıkayarak bildiği yoldan devam eder. Bu yüzden “Metal Tanrısıdır O zaten !!!
Kadroda değişiklik kaçınılmazdır. Yeni bir kimya oluşması gereklidir. Herkesi gönderen Max, Ill Nino’dan Marc Rizzo’yu gitara, Primer55 adlı hardcore grubundan Bobby Burns’ü baslara (yanında 3 parçadaki ekstra performansıyla efsanevi Megadeth basçısı Dave Ellefson yer almaktadır) ve eski Soulfly bateristi Joe Nunez’i alarak oluşturur bu sefer dörtlüyü (Roy Mayorga bi gidip geliyo o “3 albumu esnasında takip edemiyoruz artık :oP).
Prophecy’nin listeleri vurduğu zaman Temmuz 2004’tü ve ilk single olarak albümle aynı ismi taşıyan parça piyasaya çıkar. Parçanın klibinde Rizzo’nun gitar çalarken attığı uçan tekmeler ve Nunez’in olağandışı enerjisi yanında “ağır abi” edasıyla sadece kafasını hafifçe sallayıp bas gitarının ucunu azıcık yellendiren Dave Ellefson’un halini unutamam.
Sözler direkt olarak tanrıya yakarış, bir mucize isteği ve yıkımla ilgilidir. Ama bu yıkım bir “chaos veya “mass destruction değilde, kıyamet öncesinde gelen bir düzen bozukluğu olarak algılanır. Dinsel bir tema hakimdir kısacası. Bunu zaten parçalarda da çok rahatlıkla hissetmek mümkün; “Father of creation, give me inspiration!! diye böğürür Moses isimli parçada. Albümün ilk 4-5 parçası gayet metalik gitmekteyken birden bire değişime uğrar ve çoğu kişinin “Bob Marley Metal olarak adlandıracağı bir hal alır. Rizzo’nun aslında bir flemenko gitaristi olmasıda çok işlerine yarar. Arada birde Helmet cover’ı In The Meantime gelip geçer. Bu reggie metal hallerinde beraber çalıştığı Sırp grup Eyesburn’ün çok büyük etkisi vardır. Akorlar renklenir, lirikler su gibi akar Prophecy albümünde, şimdiye kadar çıkmış en renkli, en yaratıcı Soulfly yapıtı olur ve 2004 yılının geri kalan kısmında (en azından benim için) döner durur müzik-çalarlarda.
Herşey yolunda gidecek artık zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Müzikal açıdan her şey yolunda olabilir belki. 2005 yılında çıkacak olan albümün çalışmaları devam ederken 2004 yılının Aralık ayında iki üzücü olay ile yüzleşmek zorunda kalır Cavalera. İlki büyük oğlunun ölümü, ikincisi ise hepimizin yakından bildiği can dostu Pantera/Damageplan gitaristi Dimebag Darrell’ın bir manyağın kör kurşunlarına kurban gitmesidir. Albümün öfke, sinir harbi, kaybolmuşluk duygusu, huzur isteği arasında gidip gelmesinin nedeni belki de budur. O anda yaşananların kayıtlar sırasında parçalara fazlasıyla sinmiş, yoğurulmuş olması.
“Bence albümün isminin Dark Ages olmasının bir nedeni de o dönemin benim içinde oldukça karanlık geçmesiydi. 2004 yılı aralık ayının sonlarında albümü yaparken, Moses ve Dimebag’i kaybetmemiz Bizim için çok karanlık bir aydı Bir yılı bitirmek için çok karanlık bir yoldu
“3 ve Prophecy albümlerinde olduğu gibi Dark Ages’de de prodüktörlüğü yine Max Cavalera üstlenir. Albüm Sepultura sounduna en yakın, en bi trash, en bi metal, en bi ateşli albümdür. Albümden fazla bahsetmeyeceğim kritikler kısmında “Ron Jeremy” Erdem zaten halletmişti o işi (Yorumdaki not kısmı okudukça koparmaktadır beni hala). Sadece Max yeniden Arise Again!!! demektedir diye gaza getirmekle yetineceğim ki konsere kadar gazınız kaçmasın. Değişikliklerden sonra ise bence de en sağlam Soulfly kadrosuyla karşılaşacağız mekanda; Max Cavalera, Joe Nunez, Bobby Burns, Marc Rizzo..
“Tur programımda Türkiye’de yer almakta çünkü; İstanbul (Constantinople diyor aslında röportajda) 1000 yıl kadar önce Hristiyanlığın merkeziydi ve orayı gerçektende çok egzotik buluyorum. (!!!) İsmi Dark Ages olan bir albümün turnesine daha fazla renk katmak istedim. Bu tarihle dolu ülkede, o eski büyüleyici Ayasofya içerisindeyken, çalışan insanların metal üzerine vururken çıkarttığı o ahenkli ekolar albümün Bleak parçasının çıkışında yer almakta.” (adam gelmiş- görmüş-kaydetmiş-gitmiş-haberimiz YOK!!!)
Yazıya başlamadan önce de biliyordum ama şöyle bir baştan okuyunca da farkettim ki ben ne kadar üzerinde çalışırsam çalışayım bu yazı hayatta bir Soulfly yazısı olamayacaktı. Herşeyi paratoner gibi kendisine çeken “idoller var (kendi adıma) Machine Head’den Rob Flynn gibi yada Coal Chamber/Devildriver’dan Dez Fafara veya Slayer’dan Kerry King gibi.. Şimdi onlardan birini daha kanlı canlı izleme fırsatı elimize geçmiş durumda. Bir Metal Tanrısı’yla daha coşacak onunla bağırıp çağırıp onunla zıplayacağız. Son söz yine Max “The Metal God Cavalera’dan;
“Ben Sepultura ile yola çıktığım zamandan itibaren hep metal yaptım. Fakat o zamanlar yaptığım biraz daha farklı bir türdü. Aslında yeni bir şeyler yaratmaya çalışıyorum ve bunu yaparkende bir bilim adamı gibi çalıştığımı söyleyebilirim. Bir metal müzik-bilimadamı gibi aslında birbiriyle etkileşimi olmayan şeylerden canlı notalar yaratmaya, onları birleştirmeye çalışıyorum. Hızlı ve agresif müziği çok seviyorum. Metal’i-hardcore’u ve bunları diğer müzik türleriyle birleştirmek çok hoşuma gidiyor. Bu gerçekten benim tutkum, metal müziği bir şekilde değişik kalıplara sokmak.
STAY STRONG !!!