“Monsters of Rock”-Moscow’91’de bir Türk metalci… (3) METALLICA İLE BAŞ BAŞA
Yirmi sekiz yıl evvelinin Sovyetler Birliği’ne zaman yolculuğumuz devam ediyor. Veysel Barışsever, yine bir çanta dolusu kutu biraları kapmış, Pantera’nın ortalığı velveleye vermesinin şaşkınlığını çoktan üzerinden atmış, The Black Crowes ile rahatlamış ve arkadaşlarıyla tekrar uzaklara, “sahneye” kilitlenmiştir… Çünkü Metallica sahneye çıkmış, tüm ihtişamıyla komünist devletin yurttaşlarına metal işaretini çakmıştır bile… Bu arada, bu yazı vesilesiyle DeliKasap olarak alkol bağımlılığından kurtulma amaçlı rehabilitasyon merkezine kendi isteğiyle yatan James Hetfield’e acil şifalar diler ve sözü tekrar Veysel Aga’ya bırakırız…
Metallica…
Saat 18:00 oluyordu ve beklenen an geldi… Metallica sahne aldı ve daha yeni, 1 ay önce çıkardıkları “Siyah” albümün açılış parçası “Enter Sandman” ile açılışı yaptılar. Çok ilginçtir Metallica’nın sahne alması ile seyirci-polis arası bütün itiş kakışlar tamamen kesiliyor. Polisiyle seyircisiyle herkes Metallica’nın müziği ile hop iniyor hop kalkıyor.
Sırası gelmişken yazmadan edemeyeceğim… 83’te çıkardıkları “Kill’em All” debut albüm kapağının içerdiği şiddet öğelerini prensip olarak tasvip etmediğim için albümün kendisini dinlememek için epey direnmiştim. Bilinmezdir niye, 80’li yılların ortasında Üsküdar’da “Melodi Plak” dükkanını işleten Türkiye’nin ilk Punk rocker’i sevgili Tünay Akdeniz agamın da anlatımıyla: ”Plak çıktığından ilk 6 ay boyunca kasete aktarmak için hiç kimse onu sormadı… Daha sonra yavaş yavaş sormaya, kaydetmeye başladılar.”
O yıllarda Ankara’da üniversitede okuyan ben, belli bir aradan sonra, Ankara’nın soğuk gecelerinde bekar evlerde arkadaşlarla toplanıp “Kill’em All” hatmetmeye başlamıştık. Ve işte aradan geçen 8 yıl sonra agalar karşımdaydı ve şaheserlerini peşpeşe döktürüyorlardı. Karşımdaydı dememe bakmayın. Onlar bayağı uzaktaydı. Hayvani boyuttaki denizci dürbünüm işe yaramıştı ama asıl alana sağlı sollu koyulan 6 dev ekran sağolsun. Onlar da olmasa pek bir şey göremeyecektik. Seyircinin büyük bir çoğunluğu gibi biz de konserin büyük bir kısmını dev ekranlardan izleyecektik.
Metallica’yı ilerleyen yıllarda, Temmuz 2008-İstanbul Ali Sami Yen Stadı, Nisan 2010-Moskova ve en son Haziran 2010-İstanbul Sonisphere Festivali konserleri ile toplamda 4 defa izlesem de bu ilk izleyişimi hayatım boyunca unutamayacağım. Benliğim karman çorman olmuştu… Çok duygulanmıştım. İlk başta dinlememeye inat ettiğim “Kill’em All” daha sonra en sevdiğim “Speed Metal” albümler sıralamamda ilk sıralarda yerini alacaktı. Evet evet yanlış okumadınız… “Speed Metal!” O yıllarda “Thrash” henüz daha icat edilmemişti. Metallica benzeri grupların icra ettiği müziğin ismi henüz “Speed Metal” idi.
Bu esnada James sahneden “Die…die…die…” diye bağrıyordu… 1,5 milyon insan da onunla beraber tekrarlıyordu… Bu manyak bir şeydi dostlar… Hatırladıkça yine tüylerim diken diken oluyor…
Benim için Metallica’nın yeri apayrıdır. Birincisi ben bu agalarla yaşıtım. İkincisi metal dünyasında tam da bizim de Türkiye’de kavgasını verdiğimiz zamanda yeni bir çığır açtılar. 83-84 yılları Türkiye’de metalin en hızlı zamanlarıydı. Konserler, festivaller, yeni yeni gruplar… Bir de tabii öz geçmişlerine bakınca görüyorsun ki bu çocuklar bizim içimizden çıkma insanlar. Farklı ülkelerde de olsa aynı problemleri yaşayan gençlerdik. Yalnız onlar yeni müzikleriyle bizim içimizdekileri dışa vurmamıza yardımcı olanlardı. Kendilerini dinlemeye başladığımda 1983’te 20 yaşındaydım. Aradan geçen sadece 8 sene ve işte karşımdalar… Ve “Seek&Destroy”a girdiler… O an boğazımın düğümlendiğini çok iyi hatırlıyorum. İyi ki yanıma bir çanta dolusu kutu birayı almıştım…
Bu konserden tam 17 yıl sonra yukarıda bahsettiğim 2008 Ali Sami Yen stadı konserinde Metallica agaları bizim “Avcılar Tayfası” elemanlarıyla birlikte 2. kez izleyecektim. 80’lerde Egzotik Band, Devil, Ra, Whisky’leri izlerken çeyrek asır sonra Türkiye’de de level atlayarak Metallica’yı izledik hep beraber. Sevgili Aptülika ile de bu konserde bizim Kronik Özer sayesinde tanışacaktık. Bu arada Türkiye’de thrash’in ağababaları olan Kronik grubunu kuran 3 eleman da (Özer, Özgünay, Fevzi) bizim metalkafa “Avcılar Tayfası”nın elemanıdır. Haberiniz olsun. Diyeceğim, bu konserdeki katılım ve genç nesil metalkafaların grupla beraber tabanca gibi tek ağız bütün şarkıları ezbere söylemesi beni çok duygulandırmıştı. Bunlar, 80’lerde çektiklerimizin, verdiğimiz savaşın boşuna olmadığının açık seçik kanıtıydı. O savaşta galip gelmemizin meyveleriydi. Biz kazanmıştık. 80’lerin metalkafaları eserimizle ne kadar gurur duysak azdı.
Her ne kadar 91 “Siyah” albümle mainstream’e ufak bir kayma yapsa da Metallica elemanları müziğe getirdikleri yeniliklerle her zaman başı çekmeyi bilmişlerdir. Tek başına “Kill’em All” rock ve metal müzikte devrim etkisi yaratmış ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının habercisi olmuştur adeta. Çizgisinden ödün vermeyen grupları da severim lakin yeni ufuklara yelken açan, kabuk değiştirmekten korkmayan grupları daha da bir severim. Metallica da bunlardan birisidir. Debut albümleri ile yeni ufuklar açtı, “Siyah” ile biraz yumuşadı, tabiri caizse sound’ları ticarileşti, 2003 “St. Anger” ile ise milleti ters köşeye yatırdı. “St.Anger”i aldıktan sonra bayağı bir dinledim açıkçası. Bu adamlar sürpriz yapmayı seviyor vardır bir bildikleri diye ama olmadı… Kimilerini sarmıştır ama beni sarmadı bu albüm. Bu arada belirtmeden edemeyeceğim… Arşivimde tüm albümlerini barındırmama rağmen Metallica benim için 88 “…And Justice for All”a kadardır. Ondan sonrasını pek bilmem, dinlemem.
Gönül, “Monsters of Rock” konserinden tam 5 yıl önce İsveç’te otobüs kazasında can veren bass gitaristi, bass’ta Cliff Burton’u görmek istese de Jason Newsted da aletinin hakkını gayet güzel veriyordu. Kendisi daha sonra konser hakkında şunları söyleyecekti: “Çok manyak bir performanstı. Gözlerinizin görebildiği yere kadar insan kalabalığı. Bu kalibredeki gruplar ilk kez Rusya’ya geldiğinden yerel halkın susuzluğu apaçık ortadaydı. Resmi rakamlara göre kaç kişinin geldiğini söyleyemem, ancak 1,6 milyon rakamı bana açıklandı. <…> Tek başına bu gerçek bile Rusya hakkında fikir edinebilmek için yeterliydi. Sınırsız insan denizinin önünde çalmak, anlayışın ötesinde akla zarar bir şeydi.”
James Hetfield da bu performanslarını bir radyo programında şöyle dile getirecekti. İngilizce bilmeyenlerden özür dileyerek paylaşıyorum. En sonundaki sözleri çok önemli. “İngilizce bilmeyen yüzbinlere konser verdik ama işte tam da bu noktada ‘The Power of Music’ devreye giriyor” diyor. “Bizim şarkılar sayesinde İngilizce öğrenen insanlar vardı orada. Müzik sayesinde tek vücuttuk.”
https://www.youtube.com/watch?v=qmSgl4mwZ4Q
Gençliğimin efsanesi sahnede kasırga gibi esmeye devam ediyordu. Toplamda 13 parça söylediler. Setlist’leri:
- Enter Sandman
- Creeping Death
- Harvester of Sorrow
- Fade to Black
- Sad But True
- Master of Puppets
- Seek and Destroy
- For Whom The Bell Tolls
- One
- Whiplash
- Last Caress (The Misfits cover)
- Am I Evil (Diamond Head cover)
- Battery
Her güzel şeyin sonu olduğu gibi bunun da sonu gelmişti…Sevineyim mi üzüleyim mi karar veremiyordum… Karmaşık duygular içindeydim… Birisi beni boşluğa itmişti sanki… Metallica agalar sahneden inmişti. İnerken de seyircilere bol bol pena, baget attılar… Kirk Hammett ise gitarını seyircilere atarak festivalin en akılda kalıcı hareketini yapacaktı. James aga elinde bira bardağı ile sürekli mikrofona: “Bolşe piva” diye bağrıyordu…”Daha fazla bira…” yani… Duydum ki kendisi şimdi alkol tedavisi görmeye başlamış. İşte bunlar hep yılların birikimi… Sağlık önemli James aga… Belli bir yaştan sonra tedbiri elinden bırakmayacaksın. Bu vesileyle buradan bir kez daha kendisine geçmiş olsun ve acil şifalar dileklerinde bulunalım…
Hava epey kararmıştı… Sıra gecenin assolistlerine gelmişti…
Pazar: AC/DC ile ilk temas…