Paris Metalcileri, Saxon ve Judas Priest’ı Ağırladı

Sevgili okurlar, sevgili metal sevenler! Güzel haberlerle Paris’ten bağlanıyorum. Sütlü çaylarınızı hazırlayın çünkü beraber mükemmel bir İngiliz Heavy Metal yolculuğuna çıkıyoruz.

08.04.2024 tarihli Paris Judas Priest konseri, seferi yazarımız Akça’nın hayatının hatırı sayılır bir bölümünü kapsamış bir hayaldi. Bu hayal konserin özel misafirinin Saxon olmasıyla bir rüya haline geldi. Gün geldi gün geçti, Madame Guillotine’ler Invincible Shield’lar hayatımıza girdi ve dünya daha güzel bir yer oldu. Geçen bu günlerden 30 Mart akşamı, DeliKasap ve Türkiye için harika bir e postanın gecesi oldu.

Acar Muhabirimiz 43. Saniyede İş Başında

Saxon’un ve daha birçok mükemmel grubun menajeri olan Adam Parsons ve asistanı Michele Coombe, yazarımızı kırmayıp konsere misafir edilebileceğini ve fotoğraf çekme izni olacağını söyleyen bir mesaj yazdılar. Böylece as bayrakları dedirten bir olaya geri sayım başladı.

Peki 4 Nisan’da neler oldu?

Konser salonu, Zenith la Villette önünde metrelerce süren bir sırayla saat 18:00’de kapılarını açtı. Her yaştan metalci battle vestleri deri ceketleri çekmiş sırada bekliyordu.

Çevrede bilet, tişört satıcıları ve ilerleyen metal organizasyonlarının afişlerini dağıtan birçok kişi vardı. Bir sürü farklı insan, o an tek kalp olmuştu ve mükemmel bir müzik deneyimi için ilerliyorlardı.

Konser salonunun içi oldukça etkileyiciydi, orta kısmında büyükçe bir ayakta seyir alanı olan salon, oturarak izleme imkânı da sunuyordu. Aynı zamanda spor salonu işlevi gören bu bina 1983 yılında çok hızlı bir şekilde (3 yılda) yapılmış.

Binanın ünlü mimar Bernard Tschumi tarafından yapılmış kırmızı peyzaj elemanlarıyla donatılmış müthiş park Parc de la Villette’in içinde olması ve Paris Philharmonie, Bilim ve Endüstri Bölgesi gibi önemli sergi binalarının komşusu olması da gerçekten deneyimi çok daha güzel yapan etkenlerdi.

Vakit geldi, geçti. İnsanlar biralarını içip çalan metal şarkılarını dinlerken birden ışıklar kapandı ve herkesin beklediği o an geldi: ‘Hell, Fire and Damnation’la karşımızda Saxon vardı!

Sonrasında sırayla Motorcycle Man, Sacrifice, There’s Something in Roswell, And the Bands Played On, Madame Guillotine (bu şarkıyı Fransa’da duymak da oldukça ilginç bir deneyimdi), Heavy Metal Thunder, Strong Arm of the Law, Crusader, Dallas 1 PM, Denim and Leather ve Wheels of Steel çaldılar.

Biff Byford’un dehşet headbangleri, Nibbs Carter’ın sahnenin bir ucundan diğerine koşması, Brian Tatler ve Doug Scarratt’ın inanılmaz harmonisi ve tabii ki arkada gümbür gümbür Nigel Glocker, heavy metali salondaki tüm insanların iliklerine işletti. O kadar enerjik ve güçlülerdi ki, binlerce metalciyi zıplata zıplata bir ağızdan midnight rider’lara çevirdiler. Finallerini Princess of the Night’la yaptılar ve bütün salon yüksek alkış ve bağırışlarla Saxon’u tebrik ederken Biff, Judas Priest’a ve Paris’lilere teşekkür etti.

Heavy metal ruhunun gazıyla, bol bol bira ve su içilmiş olduğu için molada metrelerce tuvalet sıraları olmuştu. Tabii ki sıradaki herkes büyülenmek ve heyecanlanmak arasında müthiş bir duygu karmaşasındaydı. Farklı yaş gruplarından, bir sürü ülkeden insan birbiriyle sohbet ediyordu. Hepsi de Saxon’a bayılmıştı. Saatler ilerledikçe Judas Priest heyecanı artıyordu.

Salon yeniden dolmaya başlayınca, arka plandaki dev Saxon yazısının Judas Priest’ın 8 Nisan çıkışlı Invincible Shield Albüm kapaklarıyla yer değiştiğini gördük. Sahnenin hemen ortasında da albümün yazılı olduğu kocaman bir bayrak vardı. Panick Attack şarkısıyla konsere başladıkları an, bu bayrak yukarı doğru çekilerek efsane abilerimizi ortaya çıkardı. Richie Faulkner, Ian Hill ve Andy Sneap dizilmiş, arkalarında Scott Travis ve önlerinde efsanevi Rob Halford’la mükemmel bir tablo çizmişlerdi. Tabii ki bu destansı poz fazla sürmedi çünkü grubun tüm üyeleri oldukça hareketli ve coşkuluydu.

Evet, Scott Travis bile, sanki altında bateriyle doğmuş gibi en zor ritimlerin arasında bile bagetlerini havaya fırlatıp tutuyordu. Konser boyunca sırayla Panic Attack, You’ve Got Another Thing Comin’, Rapid Fire, Breaking the Law, Lightning Strike, Love Bites, Devil’s Child, Saints in Hell, Crown of Horns, Turbo Lover, Invincible Shield, Victim of Changes, The Green Manalishi (With the Two Prong Crown), Painkiller, Electric Eye, Hell Bent for Leather ve Metal Gods dinledik.

Setlisti burada bölmek durumundayım çünkü bu şarkıda tüm seyircileri çok mutlu eden bir isim sahneye çıktı: Glenn Tipton.

 

Arkadaki dev ekranda da kimi zaman müzisyenleri kimi zaman da çalan şarkıya uygun görsel efektleri izledik. Dumanlar, ışıklar ve mükemmel müzik seyirciyi delirtirken bir de dev gibi Judas Priest logosunun hareketli olduğunu görmez miyiz? Sonrasında da yetmezmiş gibi Rob Halford ortalığı birbirine katarak sahneye bir Chopper çıkardı! Adamlar gerçekten şov yapmayı biliyor, ne demeli…

Grubumuz konseri Living After Midnight’la bitirdi. Ardından Rob Halford’un heavy metal’i yarattıklarına ve heavy metal tanrıları olduklarına dair bir iki gaza getirici ve harika kelamlarını dinledik ve ekip Paris’lilere el sallayıp dumanların arasında tekrar kayboldu.

Bu kadar büyülü ve ‘heavy’ bir gece yaşattıkları için iki gruba da sonsuz teşekkürler. Böyle güzel, güçlü insanlar gördükçe metal yolundan şaşmayız diye düşünüyorum. Sahnedeki tüm sanatçılara, teknik ekiplere, organizasyonda yer alan herkese, Paris’in coşkulu metalheadlerine, Gerard Drouot Productions’a ve Adam Parsons ile ekibine de buradan sevgiler ve teşekkürler yolluyoruz.

Judas Priest’a seslenirken bir de bu noktada ‘İstanbul’da görüşürüz!’ demek kalıyor.

Metalle kalın, Türkiye’nin metal rüzgarlı yazı yakındır.

Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın