PUTLAR YIKILIYOR! 40 YIL ÖNCE… 40 YIL SONRA…
EGZOTİK BAND; HEAVY METAL’İN TÜRKİYE’DEKİ AĞABABALARI!
70’li yıllarda Deep Purple, Led Zeppelin, Black Sabbath, Sweet, Slade, Suzi Quatro gibi rock gruplarının müziği ile Bulgaristan’da yetişen ve bulutsuz bir çocukluk geçiren birisi olarak, 1978’de, 15 yaşında iken Türkiye’nin anarşik ortamına düşmek benim için çok büyük bir faciaydı. Mutlu ve kardeşçe yaşamak varken kardeşin kardeşi vurduğu bir ortamda kendimi bulmak, akıllara zarar veren bir durumdu. Mitingler, kavgalar, “Kahrolsun Faşizim”ler, sol yumruklar havaya…
Bütün bunları ben çocukluğumda sadece sosyalizm dönemi öncesini anlatan Bulgar ve Sovyet filmlerinden izlemişken, birden o cehennemin ortasında buluverdim kendimi. Neyse ki bu süreç fazla uzun sürmedi ve işte bu yeni “özgürlükler” vaat eden yaşam dalgasının üzerinde “surf” yaparken Taksim’de “Egzotik Band-Heavy Rock Konseri” afişiyle karşılaştım… Sonsuz bir sevinç duygusu kaplamıştı benliğimi ve 30 Mayıs 1981 tarihinde saat 16:30’da arkadaşlarla beraber FİTAŞ sinemasının önünde hazır kıta konserin başlamasını bekliyorduk. 1977 yazında Bulgaristan’ın Deep Purple’ı sayılan Bulgar rock grubu “Şturtsite” (Çekirgeler), yaşadığım kasabada konser vermişti ve ben tabii ki ona gitmiştim. İlk göz ve kulak ağrım, bu sert ve aynı zamanda haddinden fazla melankolik ağabeylerdi.
Aradan geçen dört yılda dünya gezegeni üzerinde New Wave Of British Heavy Metal kasırgası tüm hızıyla esmeye başlamıştı. Bu kasırganın yankıları en sonunda Türkiye’nin kapısına da dayanmış olacak ki yıllardır taptığımız ve hep plaklardan ve kasetlerden dinlediğimiz rock müziğin canlı bir performansını izleyecektik en sonunda… Uzun lafın kısası, bu seyredip dinleyeceğim ikinci konser olacaktı ve heyecan had safhadaydı. Konser başladı ve biz ilk ritimlerle birlikte rock müziğin sihirli büyüsüne kapılıp uçuşa geçmiştik bile…
Gitarda Halil Bal, basta Gökhan Pekkaya, ikinci gitarda Ercan Birol, davulda Selami Sevinç ve vokalde Gürdal Polat’tan oluşan Egzotik Band sırayla “Fantezi”, “Kördüğüm”, “Sultan’s Dancer”, “Sabahın Sesi”, “Doğuş”, “Vibrations”, “Blues”, “Rock ‘n’Roll” ve “Harlfold Beufin” adlı bestelerini çaldılar.
Zannedersem “blues” parçalarını icra ettikleri sırada genç bir çift sahneye çıkıp bizlere “swing” dansından oldukça seksi örnekler sergilediler. Sonrasında bu konserle ilgili haberi yazan “Gong” dergisi, dans eden çiftin fotoğrafı altında “Neden yatakta değil de sahnede?” sorusunu soracaktı. Her şey gayet güzel gidiyordu, sert ritimler yerini yumuşak melodilere bırakıyor, ardından gene taramalı silah gibi ortamın dumanını attıran ritimler geliyordu… Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu yaşadığımız anlar da son bulmak üzereydi… Grup elemanları seyircilerin isteği üzere rock‘n’roll riff’leri ile doğaçlama çalmaya başlamışlardı ki heyhat… Gözlüklü bir genç sahneye korsanca fırlayıp Egzotik Band’ın çaldığı müzik eşliğinde parçalar söylemeye başladı. O yıllarda son derece popüler olan İngiliz Boogie Rock grubu Status Quo’dan parçalardı bunlar. Egzotik Band elemanları oldukça şaşırmış olmalarına rağmen büyük bir profesyonellik göstererek hiç bozuntuya vermeden konsere, korsan gencin söylediği beş parçayla devam ettiler. Oldukça güçlü bir ses, sahne duruşu ve hareketleri, üstündeki elbiseler, kısacası her şey bizim özlem duyduğumuz gerçek bir “frontman”ın gözler önündeki yansımasıydı, hayat bulmasıydı. Ortalık birden karışmıştı, seyirciler sahne önüne doğru yığılmaya başlayıp hep beraber ritim tutmaya başlamıştı. Bundan önce konser bitti diye sinema salonu yavaş yavaş terk etmeye başlayan seyirciler, salondan gelen baş döndürücü ritimleri duyunca geri dönmeye başladı. Ben ise çalınan birkaç parça sonra kendimi koltuk sıraları arasında sinema salonunun zeminini tokatlıyor halde buldum. Transtaydım… Kendimden geçmiş bir halde ben de sahne önüne gelip bu güzel anların son bulmaması için tezahürat yapanlara katıldım ama boşuna… Konser artık bitmek zorundaydı ve bitti… Sinema salonunda bulunanlar ve bu olaya şahit olanlar gibi ben de gördüklerimin ve duyduklarımın şoku, tesiri altında oldukça uzun bir süre kendime gelmeye çalıştım. Mest olmuştum!
GONG DERGİSİ’NDE ROCKÇILAR
Birkaç gün sonra Gong dergisi bu olayı “Putlar Yıkılıyor!” başlığı ile kapak yapmıştı. Sahneyi ve seyircilerin gönlünü fetheden gencin Ankaralı rock grubu “The Lesh”in vokali Levent Baki olduğunu öğrendik bu yazıdan. Onun bu davranışı beni o kadar etkilemiş olacak ki sonradan gene Gong dergisinden 5 Eylül tarihinde Egzotik Band’la beraber konserleri olacağını öğrenince hemen kolları sıvadım. Kendime ve birkaç arkadaşıma ön tarafında “Levent Baki & Egzotik Band – We Need You”, arka tarafında ise “Heavy Rock” yazılı tişörtleri hazırladım. Konser gününü iple çekmeye başladık ve 5 Eylül tarihinde arkadaşlarla yine FİTAŞ sinemasının önünde hazır kıta idik.
Konser nihayet başladı ama sahnede sadece Egzotik Band vardı. Levent Baki ise, sonradan fark ettiğimiz üzere bizden birkaç sıra arkada salonda oturuyordu. Durum böyle olunca her parça arasında sırtımızı sahneye, yüzümüzü Levent Baki’ye dönüp, “Levent sahneye!” tezahüratına başladık. Fakat tüm uğraşılar boşuna idi… Konser bitmişti. Hepimiz bir açıklama bekliyorduk ve Levent Baki o açıklamayı sahneye çıkıp yaptı. Yalnız bu açıklama açıkçası konsere gelen hiç kimseyi tatmin etmedi. Çok büyük umutlar vaat eden bu beraberlik biçare fiyasko ile sonuçlanıyordu. Sahneden inip yanımıza gelen Levent Baki, bizlere sarıldı ve sinema salonunu hep beraber terk ettik. Sokağa çıkarken yaşlı gözlerle bana, “We need you haaa?” dedi. Sokağa çıkıp ve yine Gong dergisinde yayınlanacak olan FİTAŞ’ın önündeki fotoğrafı çektirdik. Söz konusu fotoğrafta Levent Baki’nin solunda, elini onun omuzuna koyan 18 yaşındaki genç bendenizim efenim…
ASIM CAN GÜNDÜZ
Sonrası mı?.. Sonra 24 Ocak 1982 Aksaray Lunapark Gazinosu’nda Asım Can Gündüz’ün ön gurubu olarak efsanevi “Kavimhan”la birlikte çıktı Levent Baki sahneye. Maalesef o yıllardaki rockçı, metalci gençlerin ondan beklediği müzik tarzı bu değildi. Bir büyük hayal kırıklığı daha yaşamıştık o konserle birlikte! Zira Anadolu rock veya o günkü deyimiyle pop folk müziği icra etmişti bizlere. Ben şimdi yıllar sonra anlıyorum Cem Karaca’nın mirasını sırtında taşımanın ne kadar yüce bir misyon olduğunu… Ancak o zamanlar, o genç benlikler, onun ilk Egzotik Band konserindeki halini özlüyordu…
Daha sonra malumunuz bir heavy metal furyası başladı… Biz de Avcılar tayfası olarak, o yıllarda metalin memlekette yayılması konusunda bayağı faal bir rol aldık. Ama Levent Baki’nin katıldığı o ilk Egzotik Band konseri hiç hafızalardan çıkmadı. Kim bilir Egzotik Band elemanları ile yıldızları barışsaydı Türk Rock tarihi ne şekilde gelişirdi?!…
Bu ilk konserden tam 28 yıl sonra, sevgili kardeşim Pena ‘Zine Can sayesinde internet üzerinden Egzotik Band’ın basçısı değerli ağabeyimiz Gökhan Pekkaya ile yaptığım röportajda Levent Baki hakkında şunlar söylendi:
“İlk konserden sonra kendisi ile yaptığımız provalarda gösterdiği gayri ciddi tavırlar, onunla çalışamayacağımızı bize ispatladı. Onun istediği, bizi bir eşlik orkestrasına çevirmekti; ben bunu hissettim. Sonunda Halil Bal ve Ercan Birol ile toplanıp şu kararı aldık; biz Egzotik Band idik ve öyle de kalacaktık!”
Öte yandan Pena ‘Zine Can kardeşimin Levent Baki ile yaptığı röportajda ise bakın nasıl bir cevap alındı: “Ben İngilizce söylemek istemiyordum açıkçası”. Kendine hep Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray, Ersen ve Dadaşlar gibilerini örnek aldığını söyleyerek devam etmişti sözlerine. Sözü geçen demeçlerden, grubun işlevsel birlikteliğine olan farklı bakış açılarının, müziksel tarz konusundaki uyuşmazlıkların iki tarafın arasında uçurum oluşmasına sebep olduğu anlaşılmaktadır. Her iki tarafın birlikteliği konusu haşır neşir tartışıldığı sıralar Gong dergisinin tespiti ise “Putları yıkan adam, put olmak istiyor” şeklindeydi.
PUTLAR? CEM KARACA VE BARIŞ MANÇO MUYDU?
Şöyle veya böyle bu çok önemli tarihi fırsat kaçırılmış oldu. Ama biz yine Egzotik Band’ın ilk konserine dönelim… “Putlar Yıkılıyor!” diyordu Gong dergisinin manşeti ve “putlar”dan kasıt Cem Karaca ve Barış Manço idi. “Yeni bir gençlik ve yeni bir müzik doğuyor. Yarını arayan, eskilerin yarattığı anlayışı yıkan, bugüne kadar ilahlaşan isimleri silmeye hazırlanan gençler bunlar!” deniyordu daha sonraki yazılarda. 80 darbesini müteakip toplumsal, kurumsal baskıların yoğun olarak yaşandığı zaman kıstasından bahsettiğimizi hatırlatalım. Herkesin aynı hizada yürütülmek istendiği, sivrilere hoş gözle bakılmadığı, her şeyin aynı biçimde bir kısır döngü içersinde yaşanıldığı dönemlerdi bunlar. Son derece yoz, muhafazakâr, esnaf mantaliteli küçük hesaplar peşinde koşan, kokuşmuş değer yargıları ve görenekleriyle koyun sürüsü haline gelen bir toplum vardı karşımızda. Bu kokuşmuşluk müzik alanında da aynı seviyedeydi. TRT’de Türk sanat müziği ve Türk halk müziği dayatması, piyasada da dinlenecek tek müzik arabesk empozesi ile tek boyutlu topluma doğru hızla ilerliyorduk. Egzotik Band, dönemin realitesini ve kendi yapmak istediklerini, Temmuz 1981’de yayınladıkları manifesto ile oldukça çarpıcı bir biçimde dile getirmişti.
EGZOTİK ROCK!
Durum böyleyken Egzotik Band’ın ilk konseri ve peşinden de özellikle yüksek öğrenim öğrencilerinden kurulan değişik rock grupların konserleri bir tepki olarak tavır oluşturmaya başlar… Büyük yankılar uyandıran bu ilk performansları ile 12 Eylül öncesi korkutulmuş, sonrasında ise sindirilmiş gençliğin yeniden dışavurum kanallarını kullanmaya başladıklarının açık seçik kanıtıdır. Bu bağlamda Egzotik Band’ın bu ilk konseri 70’lerin sonundan beri ölü durumda olan rock müziğinin yeniden dirilişi ve grup müziğinin yeniden doğuşu açısından M.Ö. ve M.S. olarak rock müzik tarihimizi ikiye ayırır. Dönemin yokluk ve zorluklar dönemi olduğuna bakmaksızın peşpeşe verdikleri bir dizi konserler ile 70’lerin sonundan beri canlı rock müziğine hasret kalmış dinliyecilerin susuzluğunu bir nebze gidererek “çağımızın yeni kahramanları” ünvanını haklı olarak kazanmış ve 80’ler onların önderliği altında sürüp gitmiştir. 2009 yılında gene grubun basçısı Gökhan Pekkaya ile yaptığım röportajda şöyle der kendisi: “O yıllar, değil heavy müzik yapmanın, gitar çalmanın bile zor olduğu, bir gitar telinin bile zor bulunduğu bir ortamda başlamış bir hareketti bizimkisi ve bu çok büyük emek, maddi/manevi özveri ve cesaret gerektiren bir iş idi. Egzotik Band olarak hiçbir zaman duruşumuzdan, tavrımızdan ödün vermeyerek her zaman iyisini ve hatta daha da iyisini yapmaya azami özeni gösterdik. Başardıysak ne mutlu bize.”
Topluluk 1983 ve 1984 yıllarında dokuz parçasının kayıtlarını yapmış olmasına rağmen maalesef plak veya kaset yayınlama fırsatı bulamamıştır. Tüm bu olumsuzlıklara rağmen konserler vasıtasıyla önemli bir görev üstlenmiş ve Ankara, Bursa, İzmir, Adana ve İstanbul’da sahne alarak rock müziğinin bayrağını uzun süre taşımıştır. Devil, Asım Can Gündüz & Grup Ambulans, Grup Ra, Whisky, Denge, Axe, Clips v.s. gibi gruplar, Egzotik Band’ın izinden gidip 80’ler rock sahnemizin diğer adsız kahramanlarıdır. Adsız diyorum çünkü birçok grup dönemin imkansızlıkları ve plak şirketlerinin ilgisizliği yüzünden ya hiç kalıcı kayıt yapamamışlardır ya da çok daha sonra, artık ünlerinin yittiği zamanlarda bizlere eser bırakabilmişlerdir. Lakin tüm bu gruplar 80’li yıllar boyunca canlı performans vasıtasyla kendilerinden bahsettirmişler ve peşlerinden de oldukça güçlü bir heavy metal akımı oluşturmayı başarmışlardır.
AVCILAR TAYFASI!
Özellikle İstanbul’da tüm bu grupların konserlerini hiç kaçırmayan, başta Avcılar tayfası olmak üzere, Bakırköy, Şirinevler, Kadıköy gibi semtlerden gelen ve 20-30 kişilik gruplardan oluşan tayfalar türemeye başlamıştı. Kendilerini heavy metalci olarak adlandıran gençler, gruplar halinde konserlere katılıp, metalciliği sadece konser salonlarında değil, güncel hayata, sokağa, meydanlara, medyaya taşımasını bilmişlerdir.
Dönemin medyası tarafından işin özünü kavramaksızın sürekli aşağılanıp küçümsenen bu tayfalar asla bildikleri yoldan şaşmayıp doğru bildikleri düşüncelerini savunmuşlardır. Bireysel özgürlüğü, rahatlığı, insan ilişkilerindeki serbestliği savunan gençler aslında “Bir ağaç kadar hür ve özgür ve bir orman gibi kardeşçesine” ilkesine belki de bilincinde olmadan göbekten bağlıydılar. O yılların metalciliğini gökten inme, batıdaki örneklerine kıyasla altyapısız, arabesk ve deşarj amaçlı olmakla suçlayan medya mensupları da vardı. Bu suçlamaların kısmen doğruluk payı olduğunu rededemeyiz lakin rock konserlerinden başka bir eğlencesi olmayan gençleri konserleri “deşarj amaçlı” olarak kullandıkları ithamında bulunmak en azından ahmaklıktır!
Daha dikkatlice irdeleyecek olursak tüm bunların dönemin yaşamsal kısır döngüsünden kurtulmaya çalışan, zincirlerini kırmak için cebelleşen, yozlaştırılmaya çeyrek kalmış, düştüğü bok çukurundan kurtulmak isteyen bir gençliğin çırpınışları, kavgaları olduğunu ve tüm bu olumsuzluklara karşı duyulan nefretin dışa vurumundan başka birşey olmadığının ayırdına varabiliriz kolaylıkla. Ne var ki medya ve devlet kurumları bu bariz görünen gerçekleri göreceğine metalci gençleri özenti olma ve taklitçilikle suçlamayı yeğlemiştir. Hâlbuki bu gençlik dinlediği müzikte, düşüncelerinde, davranışlarında, giysilerinde özgür olmak, kalıplara sıkışıp kalmamayı arzulamaktaydı. Çok horlandılar, terslendiler, dövülmek istendiler ama daima cevabını verip hiçbir zaman altta kalmadılar, metalci duruşlarından, tavırlarından, yüce asiliklerinden asla ödün vermediler!
Toplumun kokuşmuş değer yargılarına bir başkaldırıydı heavy metalcilik 80’lerde. “Ey millet bu hayatta ben de varım… Bu benim de hayatım… Ve beni olduğum gibi kabul et!” kafa tutmasıydı icabında. Bırakın interneti, henüz ortada bilgisayar denen meret yokken, bırakın cep telefonlarını henüz her evde telefon bile yokken bu metalciler herhangi bir rock grubun konser gününde salonların önünde hazır kıtaydılar! Dayanışma, özveri, paylaşım, hırs, özgürlüğüne düşkünlük, haksızlığa karşı nefret; dostluklarını pekiştiren öğelerdi, “eski tüfek” metalcilerin. İşin aslına bakarsanız yokluklar ve zorluklar idi bizi birbirimize böylesine kenetleyen ve o birlik ve ortak ruh maalesef yeni nesil metalci kardeşlerimde pek izlenmiyor. O yıllarda hiçbir şey yoktu ama ruh vardı! Günümüz tüketim toplumumuzda ise artık her şey var ama o eski günlerin ruhu olmadığı aşikârdır! Şaşırdın mı? Paraları ve imkânları olmadığı için harçlıklarından biriktirip sevdiği grupların albümlerini plakçılardan kasete çektirip dinleyerek hatim ederlerdi, zira MP3 ve internet henüz icat olmamıştı ki istediğin her şeyi bir tıkla önüne indiresin. Polis, esnaf, futbol taraftarları, sağcısı, solcusu, dincisi kısacası herkesle başımız dertte idi… Çünkü biz onlar gibi değildik, “başkaydık”. Etrafınıza şöyle bir dönüp baktığınızda aslında bu durumun kırk yılda çok da fazla değişmediğini fark edersiniz kolaylıkla! Ne kavgalara ne dövüşlere ne sövüşlere maruz kaldık ama sözüm sana yeni nesil metalci kardeşim… Bugün rahat rahat metalci tişörtünü, bilekliğini, bandananı, üstten aşağıya kadar zımbalı deri montunu giyiyebiliyorsan, küpeni takıp, saçını uzatabiliyorsan bil ki bunlar 80’li yıllarda ilk metalcilerin verdikleri kavgaların ve elde ettikleri kazanımların sayesindedir… Bu heavy metal olayı gökten zembille inmedi! Bizleri bilmesen de önemi yok ama Türkiye’de heavy metali başlatan Egzotik Band, Devil, Grup Ra, Whisky, Asım Can Gündüz gibi grupları bilmen şarttır. Bileceksin ki bugünlere nasıl ve ne zorluklarla gelindiğini anlayasın haliyle köklerine, tarihine sahip çıkasın. “Yahu ben bunları nerden bilebilirim ki?” diyorsan ufak bir tüyo da ben vereyim.
Kitabın adı; “Türkiye’de Grup Müziği: 1980’ler”…Yazarı da Münir Tireli. Al ve oku! Bu bir reklam değil, öneridir. Artı buradan ufak bir müjdemizi de iletelim… Pek yakında, Egzotik Band elemanlarının da yardımlarıyla, grubun adını taşıyan Facebook sayfası açılacaktır. Grubun kuruluş tarihçesi, fotoğrafları, (DeliKasap Dergi Youtube Kanalı hariç) henüz hiçbir yerde yayınlanmamış 80’li yıllar kayıtları, canlı performanslarının videoları bu sayfada yer alacaktır… Katılımlarınızı bekleriz.
“Putlar Yıkılıyor!” diye başlık atmıştı kırk yıl evvel Gong dergisi editörü sevgili Deniz İzgi ağabeyimiz. Putlardan her nedense kasıt Cem Karaca ve Barış Manço idi… Söz konusu edilen “Putlar” çok şükür yıkılmadığı gibi hala dimdik ayaktalar, sahipleri her ne kadar boyut değiştirmiş olsalar da… Ne yaman bir raslantıdır ki, putları yıkmaya yeltenen sevgili ağabeyimiz Levent Baki son yıllarda hala hazırda Dervişan grubuyla beraber Cem Karaca’nın şarkılarını söyler. Mesuliyeti büyük, zira her babayiğidin hakkı değildir Cem Baba’nın vesayetini sırtında taşımak. Tanrı yardımcısı olsun!
Bu makalenin suçlusu Egzotik Band’a gelince… İlk konserlerini müteakip birçok eleman değişikliği yaparak Mk 3 olarak adlandırılan kadro ile 1983-84 yıllarında gerçek anlamda bir heavy metal soundu yakalama başarısı göstermişlerdir. Mk 3 kadrosu şöyledir; Halil Bal-gitar, Gökhan Pekkaya-bas, Karaca Somer-vokal, Sefa Ulaştır-davul. Bunun canlı kanıtı 17 Ocak 1984 yılında Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde verdikleri konserdir. Yine Gong dergisi bu konserlerinden sonra “Egzotik Band ses duvarını aştı!” diye başlık atacaktı…
Grup 1986 yılına kadar faal olup ilerleyen yıllarda aralıklarla bir araya gelip çalışmalarına devam etmişlerdir. Halil Bal ve Gökhan Pekkaya halen beraberce deneme çalışmaları yapmakta ve efsanevi grubun henüz tamamlanmamış misyonunu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Yani Pekkaya ve Bal’ın söylediği gibi: “Egzotik Band henüz son sözünü söyleyip, müziğine son noktayı koymamıştır!”
Sabırsızlıkla bekliyoruz… Öyle kırk yıl önce olduğu gibi “Putlar”ı falan yıkmaya da gerek yok… O güzelim müziğinizi bizlerle paylaşın yeter… Agalarıma saygılar!
Yazımı, kime ait olduğunu hatırlamamakla birlikte, şu sözlerle bitirmek isterim: “Dünyada kızgın gençler olduğu sürece heavy metal ateşi illelebet yanacaktır!”
NOT 1: Bu yazıyı hazırlamamda katkıları olan Halil Bal’a, Gökhan Pekkaya’ya, Levent Baki’ye, Deniz İzgi’ye, Münir Tireli’ye, Güven Erkin Erkal’a, Can Kaya’ya ve Murat Arda’ya teşekkürü bir borç bilirim.
NOT 2: Egzotik Band kurucu elemanı ve gitarcısı sevgili hemşerim, dostum, agam Ercan Birol’u 28 Ocak 2003 yılında kaybettik. Bu vesile ile onu burdan saygıyla anmak isterim. Nur içinde yat Ercan agam… Seni çok özledik!
(DK Editörlüğünün Notu: İşbu yazı ilk olarak Delikasap Mayıs 2011 İnternet Edisyonu’nda 30 Yıl Önce 30 Yıl Sonra başlığıyla yayınlanmış olup hemen her sene Veysel Aga’nın denetiminde güncellenerek 40. yılına ulaşmıştır. Bu yazının sonunda Rock Arkeolojisi DeliKasap Egzotik Band Belgesel Röportaj Serisini de izlemeniz önerilir)