“Rock’n’Roll Tarihi”nde Ters Giden Neydi (Yazı Dizisi) 1-Beyaz Adam, Siyahlardan Rock’n’Roll’u Nasıl Çaldı
”Rock’n’roll’un tehlikede
Olduğu bir zamana yetiştin.
Savaş sona erdi. Onlar kazandı.”
Söz konusu “yenilgi” Almost Famous’ta böyle yüzümüze çarpıyordu. 1950’lerde kapitalizmin tam kalbinde, ırkçılığın hala sürdüğü dönemde Amerika’nın kenar mahallelerinde siyahilerin elinde doğan ve kısa zamanda toplumdaki tüm çelişkileri içine toplayan Rock‘n’ Roll’dan söz ediyoruz. Vietnam savaşı, soğuk savaş dönemi ve sonrasında tek kutuplu dünyanın vahşi canavarı neoliberalizmin karşısında; Çiçek Çocuklar’da, 68 Kuşağı’nda, Anti-Faşist mücadelede, işgal evlerinde, Riot Grrrl’de hayat bulan, zaman içinde kendini ifade etmek isteyenlerin onlarca alt kültürünü yarattığı ve belki de ilk defa dinleyicilerin kendini içinde özne hissettiği bir harekete, yaşam tarzına dönüşen kocaman bir ortak müzik kümesinden kısaca söz edeceğim bu yazı dizimizin ilk bölümünde…
“Bana siyahlar gibi şarkı söyleyen bir beyaz verin, bir milyon dolar kazanayım.” Sam Phillips, 1954
Fats Domino’nun üniversitelerde konser verdiği dönemde beyazlar henüz sahnenin izleyici tarafındaydı.
Kenar mahallelerde büyüyen ve kısa sürede beyazları da içine alan bu sert müzik, burjuvaziyi korkutuyor fakat bazı fırsatçı kapitalistler için de büyük bir pazar alanı olarak görülüyordu. Bu dönem müzik sektöründe müzisyenlerin hakları yok denecek kadar azdı. Bu örgütsüz alan kapitalistler için kaçınılmaz bir fırsattı ve ileride birçok ünlü ismin yapımcısı olacak olan Sam Phillips bu fırsatı değerlendiren ilk kişi oldu diyebiliriz. Aradığı kişi de Elvis Presley’di.
Görünüş olarak kenar mahalleli Rock’n’Roll çalan çocuklar kadar sert ama bir taraftan “toplumun” değerlerine saygılı tam da piyasanın istediği gibi törpülenebilecek bir beyaz “RockStar”. Öyle de oldu, Elvis inanılmaz bir parlatma ile ABD müzik piyasasının en üstüne oturdu. Filmlerde oynadı, şarkıları yok sattı ama hiçbir zaman kendisine çizilen çizginin dışına çıkmadı. 1935 yılında başlayan kısa hayatı 1977 yılında, erken bir yaşta nihayetlenene kadar Elvis, Rock’n’Roll imgesinin en büyük belirleyici sembolü oldu.
Yapım şirketleri bir süre sonra kendilerine sürekli para basan “RockStar”lar aramaya koyuldu. Bu starlara inanılmaz paralar veriliyor, yine kendi kurdukları müzik dergilerinde bu starlar ilahlaştırılıyordu. Toplumdan kopartılarak sahnede sadece şirketlerin çizdiği rolleri oynayarak, ısmarlama şarkılar yapmakla yükümlü bir yaşamın içinde törpüleniyorlardı.
Bu durum en şiddetli dönemini de seksenler ve sonrasında yaşadı diyebiliriz. Çünkü bu dönem dinleyici kitlelerinin iyice kendi içine kapandığı ve birkaç istisna dışında artık dinleyici ve sanatçı arasındaki ilişkinin ileri seviye bir fanatizmden başka bir şey ifade etmediği bir duruma dönüştü. Dinleyici eskisi gibi bu müziğin bir öznesi olmak yerine artık sadece müşteriydi. Artık satılan her üründe grupların/sanatçıların isimleri yer alıyordu.
Diğer taraftan süreç içinde tekelleşen müzik şirketlerinin gruplara yaptığı baskının boyutu inanılmaz bir hal almıştı. ”Rockstar”lar adeta bir kümesin içindeki altın yumurtlayan tavuklardı. Aralıksız turneler, reklam çekimleri ve yetiştirilmesi istenen “piyasa” odaklı albümler gibi bitmek tükenmek bilmeyen istekler… Tabii bu yabancılaşmanın sanatçılarda farklı farklı yansımaları oluyordu. Bu kopukluk, ilahlaştırma ve baskı bazılarında artık inanılmaz yıkıcı boyutlara gelen bir şımarıklığa bazılarında ise genç yaşta içinden çıkamadıkları bir tükenmişlik hissine sebebiyet veriyordu.
Uçuyorum bazen, haberiniz yok! Best of’larım yüksekte, yayınımız yok… Televizyonda hırslı çocuklar, Bırakınız koşsunlar, zincir yettiği kadar…” Kesmeşeker- Şeyler Arasında (Kum-2004)
1990 yılında Güneş Gençlik dergisinin konuğu Kesmeşeker
Tabii ki Rock’n’Roll sadece bu popüler kültür şaklabanlığı içinde ilerlemiyordu. Diğer taraftan daha en başından bu yana piyasaya teslim olmayan köklerini toplumsal hareketlerden alan gruplar/sanatçılar her daim mevcuttu. Bu akımlara alternatif demek de yeterince doğru olmayabilir çünkü gerçek Rock’n’Roll’u yaratanlar her daim sokakta bir arada duranlar, piyasa kaygısı gütmeden doğru bildiklerini müziğiyle anlatanlar ve toplumsal hareketlerde en başı çekenlerdi. Hatta rock piyasasının gelişimini izlerseniz, ellilerden bu yana popüler Rock’ın belirli kriz dönemlerine girip dibi gördüğünü ve ne yazık ki kendini yeniden var etmek için sokaktaki hareketlerden beslendiğini, dişliler arasında ezilecek yeni “rockstar”larını bu hareketlerden çıkardığını görürsünüz.
Aşağıdaki fotoğrafta, henüz onlu yaşlarındaki U2 elemanları, pek kısa bir zaman içerisinde İrlanda’dan çıkıp dünya çapında bir fenomen olacaklarından henüz habersiz, deklanşörlere melül melül bakarken…
(Yarın: 60’lar, Barış ve Müzik)