Sanatın Öyküsü
“Hocalarımdan birisi “Sanatın Kur’an-ı Kerim”i diye bahsetmişti bu kitaptan. Dünyadaki tüm sanat öğrencilerinin en az bir kere olsun okudukları bu başucu kitabı E.H. Gombrich’in “The Story Of Art” (Sanatın Öyküsü) isimli kitabıydı. İlk çevirisi 1980 yılında yapılmış bu kitabın yazarı Sir Ernst Hans Josef Gombrich, 1909’da Viyana’da doğmuş, geçmişi üstün başarı payeleriyle şövalyelik ünvanlarıyla dolu bilge bir profesör.”
***
Temel Sanat Eğitimi aldığım zamanlarda sınıfımın televole çoğunluğu içinde biraz sivrilen bir öğrenciydim. Eğitimin boya, fırça, teori şeklinde rutin ilerleyişinin beklentilerimi karşılamaması, yapmak istediklerimin içini doldurma ihtiyacına itmişti beni. Daha sonraları kimin neyle döneceğinin bilinmeyeceği bir şey olduğunu hissettiğim bu ‘maceralı yolculuk hevesi’mi hisseden sevgili hocalarım benden dostluklarını ve profesyonel yaşantılarında kimseyi ilgilendirmeyeceğini düşündükleri kişisel yolculuklarını esirgememişlerdi. O zamanlardan bugüne birçok güzel miras bıraktılar bana. Şarap evlerinde süren alkol karışımlı “hoca-çekirge” muhabbetlerinde sürekli bir kitaptan bahsediliyordu. Hocalarımdan birisi “Sanatın Kur’an-ı Kerim”i diye bahsetmişti bu kitaptan.
Dünyadaki tüm sanat öğrencilerinin en az bir kere olsun okudukları bu başucu kitabı E.H. Gombrich’in “The Story Of Art” (Sanatın Öyküsü) isimli kitabıydı. İlk çevirisi 1980 yılında yapılmış bu kitabın yazarı Sir Ernst Hans Josef Gombrich, 1909’da Viyana’da doğmuş, geçmişi üstün başarı payeleriyle şövalyelik ünvanlarıyla dolu bilge bir profesör. Onu 3 Kasım 2001’de doksan iki yaşındayken kaybettik. Hayli kalın bir kitap olan Sanatın Öyküsü şimdiye kadar yazılmış sanat tarihi kitapları içinde en tanınmış olanı. 1950 yılında yazılan kitap 1995’te on altıncı baskısını yaptı. Sanatın Öyküsü’nün şu ana kadar dünyada altı milyon civarında baskıya eriştiği sanılıyor. Yirmi üç ayrı dile çevrilen kitap ülkemizde 99 yılında Remzi Kitabevi tarafından yeni metinleri ve yeni bölümleriyle yepyeni bir nitelik kazanarak tekrar yayınlandı.
Kitap prehistorik çağlardan modern zamanlara sanatın geçirdiği aşamaları hem kolay biçimde hem de akıcı bir dille anlatıyor. Kitabın bu derece tanınmış ve tüm dünyada öğrencisinden sanat severlerine kadar birçok kesimin başucu kitabı olmasının ardında yatan etken, kendilerine yabancı ve çekici olan bir alanda ilk bilgilere ihtiyaç duyan herkese göre hazırlanmış olması. Kitabın amacı Prof. Sir Gombrich’in yıllar önceki ilk baskısının ön sözünde belirttiği gibi, bu alana yeni girenlere, onları ayrıntılara boğmadan, genel olarak bilinmesi gerekenleri vermek; daha iddialı çalışmaların sayfalarını dolduran çok sayıdaki isim, dönem ve üslubu onların kolayca anlayabileceği bir şekilde düzenlemek ve böylece daha uzmanlaşmış kitaplara başvurabilmelerini sağlamak.
“Genç dostu”, “Öğrencilerine düşkün sevimli hoca” tarzını kitabındaki üslubuyla sürekli hissettiren bu ihtiyar adam gençlerin en titiz eleştirmenler olduğunu, herhangi bir dil bilgiçliğini ve sahte duyarlılığı hemen fark eden ve karşı çıkan eleştirmenler olarak değerlendirilmeleri gerektiğini söylüyor. Gombrich kitabında anlatılan yapıtları bilmeyenler için pek az anlam ifade eden ya da hiçbir anlam ifade etmeyen, bilenler için de gereksiz sayılabilecek metinlerin olmaması için resmini kullanmadığı yapıta yer vermemiş. Böyle bir karar kitaptan birçok yapıtın çıkarılmasına neden olmuş. Gombrich aksi bir durumun kitabın uzunluğunu iki-üç katına çıkaracağını ve bir ilk klavuz olma özelliğinin kaybolacağını da belirtiyor. Kitabın kolay okunabilirliği, sadeliği, sadece ilgi duyanların bile rahatlıkla okuyabilmesi, akla poplaşmış bir eser getirmemeli. Tamamiyle taşları yerine oturmuş, hiçbir noktasında sanat züppeliğine kaymadan hazırlanmış bilimsel bir başlangıç kitabı Sanatın Öyküsü…
Kitapta elbette ki, Rembrandt, Dürer, Mantegna, Rubens, Van Gogh, Donatello, Michalengelo gibi birçok resim-mimari ve heykel sanatçılarının yapıtlarının renkli ve kaliteli resimlerini bulmak mümkün. Bu yapıt zenginliği Gombrich’in subjektif olmaya çalıştığı fakat için için de kişisel yorumlarını esirgemediğini hissettiğimiz yazımıyla birleştiğinde okurken kitabın hiç bitmemesini istiyoruz. Hele Michalengelo, Dürer yapıtlarına Gombrich gözüyle baktığımızda yapıtların içinde aslında nelerin var olduğunu neleri göremediğimizi farkediyor ve bir süre sonra okuma artık zevke dönüşüyor. En az Yüzüklerin Efendisi tadında bir fantastik dünyaya girerken okuduklarımızın hiç de hayal ürünü olmadığını, bilimsel bir fantastik dünya olduğunu görüyoruz… Dünyada her konuda uzman olamayacağımıza, uzmanlık statüsündeki yapıtlara başvuramayacağımıza göre bazı olgulara populist yaklaşmamız gerekiyor. Ve bu kitap “popülasyon”a hitap ederken görsel sanatlardaki populizm kavramının da içini dolduruyor adeta…
Hepsi hikaye dostlar. His nerede başlıyorsa, anlam da orada… Rembrandt’ın “Night Watch”ına bakın… Bu matematiksel mükemmeliyetçiliğin bu “düzgün”lüğün ardındaki gizli “egri”lik beni ağlatıyor… Bu çok rock ‘n’ roll bir şey… Dur bir muhabbeti sonunda Delikasap formatına uyarlayım, rock ‘n’ roll’la kapatayım değil bu. Bu gerçekten rock ‘n’ roll… Onun sadece müzik olmadığını biliyoruz değil mi? Bozdum kendimi tamam farkındayım… Bozucam tabi kardeşim, ben Hürriyet’in Pazar eki yazarı mıyım?