Scream For Me Hellfest & Je t’aime Hellfest
Daha 2017 festivalinin bitmesinin üzerinden birkaç ay geçmeden 2018 Hellfest biletleri tükenmişti bile. Line-up kalitesi garanti olan festivallerin biletleri grupların %80’i açıklanmadan sold-out olduğu bir dönemdeyiz. Hellfest, Wacken ve Grasspop gerek line-up bakımından gerekse organizasyon kalitesi bakımından üst seviyedeler. Boru değil Hellfest bu yıl 15. Yılını kutladı. Her yıl daha fazla seyirci toplayarak yaklaşık 100.000 metalhead, punk ve hardcorecunun 3 gün boyunca dünyadan kopup boyut değiştirmesini sağlıyor. Hele kamp alanında konaklıyorsanız festival 24 saat devam ediyor… 2018 Hellfest’i Delikasap Tayfa olarak Emin Burak İzmirlioğlu, Atlantisten Gelen Adam ve Nilüfer Karaarslan (fotoğraflar) şeklinde oluşan üçlü çete olarak izledik ve festival notlarımızı sizlerle paylaşıyoruz…
Hellfest Fransa’nın Brittany bölgesinde yer alan Nantes şehrinin 35 km. güneydoğusunda bulunan Clisson kasabasında gerçekleşiyor. Her ne kadar ulaşımı kolay olmasa da en rahat ulaşım, Paris’ten TGV (hızlı tren) ile Nantes’e gidip oradan tren ile Clisson’a geçmek. TGV biletleri 3 ay önce çıkıyor ve online olarak ekonomik bilet alınabiliniyor (20-30€). Daha sonra çok pahalanıyor (80-100€). Nantes – Clisson arası 30 dakikalık bir tren yolculuğu (6€). Clisson’dan festival alanı 3-4 km. Shuttle ile 10 dakika (2 €) yürünebilir de ama kamp yükü ile zor olabilir.
Sabah erken saatte İstanbul’dan çıktığınızda akşam 8 gibi kampınızı kurmuş olabilirsiniz. Ancak akşama kalmanın dezavantajı çadır kuracak yer bulmak zor olabilir. Çadırı kurduktan sonra ilk iş yakında olan devasa markete gidip festival boyunca kamp alanında tüketeceğiniz kahvaltılık ve alkol stoğunuzu yapmanız gerek..Nefis Grimbergen’leri Fransız şaraplarını alıp çadıra koyduktan sonra artık metalcilik yapmaya başlayabiliriz \m/
Sıfırıncı Gün
Sahnelerin olduğu festival alanı açık olmadığı için tüm ahali Metal Corner ve Hellcity Square adı verilen alanlarda bulunan ufak amatör sahnelerde çıkan cover gruplarının yaptığı müzik eşliğinde yol yorgunluğunu atıyor. Biz de önce Hellcity Square’de komikli metal show’u seyrettikten sonra Metal Corner sahnesindeki adını bilmediğimiz punk’n’roll grubunun yaptığı müzik eşliğinde yorgunluk attık. Akşamın soğukluğu kimseyi etkilemiyor, herkesin yüzünde fırlamaca mutlu bir ifade vardı. Tabi daha 0. günde kafayı bulup yürüyemeyecek hale gelmiş tiplere gülümsemekten öte bir faydamız dokunamadı.
İlk akşamımızda yol yorgunluğu ve enerjimizi önümüzdeki 3 güne saklamak için çadırın yolunu tuttuk. Her ne kadar kamp alanında sabaha kadar çeşitli partilemeler olsa da iyi kötü uyuduk.
Birinci Gün
Sabah 8’de güneşin çadıra vurmasıyla sauna hissi ile uyanılan gün erken başladı. Sıkı bir kahvaltı sonrası festival alanına doğru yola koyulduk. Çadırımız ile festival alanının arasında 30 dakikaya varan bir yürüme yolu vardı. Ama yolda gördüğümüz komikli absürd tiplere bakarak zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorduk.
Öğlenin 12’sinde Spermbirds ile mesai başladı. 2 ana sahne, 3 çadır sahnesi ve bir de açık küçük sahnenin olduğu festivalde, Punk / Hardcore grupları “Warzone” adı verilen küçük sahnenin bulunduğu hapishane konseptli alanda gerçekleşiyor. 6 sahnenin 3’ünde aynı anda konser olduğu için tercih yapmak zorundasınız. Farklı tarzlarda zevkleriniz varsa çakışmalar kaçınılmaz…
Esasında Wazone kendi başına ayrı bir festival niteliğinde bir bölge. Biz de 3 gün boyunca sık sık Warzone ile ana sahneler arasında mekik dokuduk.
Spermbirds 35 yıllık Alman bir punk grubu, inanılmaz bir enerjiyle sahne aldı. Öğlenin 12’si olmasına rağmen o güneşin altında sağlam bir kalabalık ilgisiyle yaktılar ateşi. Müthiş eğlenceli bir grup. 9 stüdyo albümü bulunan grup 30 dakika boyunca döktürdü, az zamanda ortamda çeşitli pogolar, nefis crowd surfler gırla gitti. Eğlenceli bir performans ile güzel bir açılış yaptık. Grubun efsaneliğine dair şunu söyleyelim. Hafif tempoyla gruba ısınmaya çalışırken, çaldıkları bir parka birden aşina geldi. “Yahu biz bu şarkıyı nereden hatırlıyoruz” derken dimağımıza Tarkard düşüverdi; şişman Almanlar imdadımıza yetişivermişti. Zira thrasher grubun 1988 tarihli plağı The Morning After’ın en güzel şarkısı, hiç şüphesiz ki Try Again adlı punky şarkıydı. Küçükken “Tankard neden böyle güzel şarkı az yazıyor” diye hayıflandığımı dün gibi hatırlıyorum. İşte şimdi ise, yıllar yıllar sonra, evimizden binlerce km uzakta, bir punk konserinde o şarkının aslında bir cover versiyon olduğunu ve Try Again’in işte karşımızda bizleri coşturan bu aziz ruhlu abilere ait olduğunu gülümseyerek öğreniyorduk. Güzel şey ya bu rock’n’rollculuk mesleği! Saygı ve heyecan içinde konseri tamamladık.
Spermbirds, emektar bir punk efsanesi!
Festivalin line-up’ında metal/hardcore/punk gruplarının yanı sıra kült rock’n’roll yıldızları da vardı. Joan Jett and The Blackhearts efanesini canlı görmek bizi heyecanlandırıyordu. 60 yaşına merdiven dayamış, gelmiş geçmiş en cool dişi rock’n’roller Jett’in performansını seyretmek için ana sahnede önlere yaklaştık. The Arrows cover’ı I love rock’n’roll, The Runaways cover’ı Cherry bomb, Springsteen cover’ı Light of Day ve Bad Reputation gibi efsane parçalar eşliğinde nefis zaman geçirdik. Joan Jett, ilerleyen yaşına rağmen sahnedeki performansı, sesi ve duruşu ile bir kez daha saygımızı kazandı. Birçok şarkısına keyifle eşlik ettik. Gelmiş geçmiş en güzel rock’n’roll hit’i “I hate myself for loving you” ile konsere noktayı koydu. Bilmeyenler için not düşelim; daha sonraları, uzun yıllar boyunca “heavy-metal dünyasının kraliçesi” olarak da nam salan Lita Ford ile birlikte sayın Joan Jett hanımefendi yıllar yıllar önce The Runaways kasırgası ile ortalığın tozunu attırmıştı. Hatta; popüler kültüre meraklı Delikasap okuyucularına bir önerimiz de olacak. Hani pasaklı ama sevimli genç aktrist Kristen Steward’ın başrolde olduğu The Runaways adlı film var ya? Orada Kristen, Joan ablamızı canlandırmaktadır. Bu ilginç rock’n’roll filmine de bir göz atmanızı salık veriyoruz.
Çadır sahnelerinden Valley’de Crowbar zamanı geldi. 1990 yılından beri Kirk Windstein önderliğinde Sludge Metal’in bayrağını taşıyan Crowbar’ı özellikle efsane parçaları All I Had I Gave ve Existence is Punishment’I çalarken canlı seyretmek güzel geldi. Aynı zamanda çadır sahnesinde biraz serinlemiş olduk. Nitekim saat 17:00’de güneş tepede 30 C’de metal çok da super olmuyor!
Crowbar’ın azmanı
Johnny Depp ve saz arkadaşları!
Hollywood Vampires; Johnny Depp, Alice Cooper ve Joe Perry’nin oluşturduğu superband 2018 Hellfest’te herhalde Iron Maiden’den sonra en fazla ilgi çeken gruptu. Eh nedeni Johnny Depp tabi ki. Çoğu metalhead’in burun kıvırdığı bu oluşum showbiz’in ta kendisi idi. Rock’n’roll’un kendisi showbiz değil mi?
Johnny Depp’in çocukluğundan beri gitar çaldığı, grubu olduğu söylenirdi, işi bu kadar büyüttü mü de Alice Cooper ve Joe Perry gibi babalarla aynı sahneye çıkıyor diye merak etmedik değil. Bir göz atalım dedik. O kadar değilmiş, grupta 3. Gitar olan Depp’in biraz görüntü olarak bulunduğu söylenebilir. Kendi parçaları I want my Now ve Raise the dead ile giriş yaptılar, Spirit cover’ı I got a line on you ve Love cover’ı 7 and 7 is’den sonra gene kendi parçaları My Dead Drunk Friends’i çaldılar, Doors’tan Break on Through, AC/DC The jack, Motörhead’ten Ace of Spades gibi klasiklerin yanı sıra Alice Cooper’ın I’m eighteen, School’s Out, Aerosmith’in Sweet Emotions Parçalarını söylediler. Johnny Depp, The Jim Carroll Band’in ‘People Who Died’ ve David Bowie’nin “Heroes” u söyledi ki, en başarılı yaptığı şey buydu. Sahnede ağzında sigara ile havalı havalı gitar çalıyordu ama etraftaki söylenti Depp’in gitarını kıstıkları yönündeydi. Ama olsun, ilgi uyandırıcı bir show olduğunu söyleyebiliriz.
Bad Religion!
Yarım saat sonra Warzone’da Bad Religion çıkacaktı. Esasında BR ana sahneyi hak ediyordu ama bu yıl ana sahneye Punk grubu koymamışlardı. Neyse itiş kakış kendimize sahneyi güzel gören bir yer bulduk. Efendi Punk’ın en olgun temsilcileri 30 years of Suffer turnesi kapsamında sahneye ağır ağır çıkarken Do want you want ile giriş yapmalarıya ortalık karıştı. İtiş kakış ile crowd surf başladı. Part II, New Dark Ages gibi BR klasikleri ardı ardına gelirken biz de kendimizi pogoya kaptırdık. En sevdiğim BR parçası Dearly Beloved çoşkuyu arttırdı. 1 saatlik konsere 22 parça sığdırarak nefis, doyurucu bir zaman geçirttiler.
Judas Priest ile Corrosion of Conformity çakışıması çok hoş olmadı tabi. Yaşa “hörmet” ederek Judas’a meyil ettik. Tabi kalabalıktan sahneyi görebilecek yer bulabilmek ne mümkün. İte kaka bir yer bulduk. Kah ekrandan kah sahneden Rob Halford ve tayfasını dünya gözüyle bir kez daha görmenin keyfiyle “I’m your turboloooveeerrrrr” diye haykırıyorduk. Ancak daha önce KK Downing’in gruptan ayrılması ve bu yıl Glenn Tipton’ın Parkinson hastalığı sebebiyle 2 genç gitarist ile sahne alması ile yeni album FirePower bir heyecan katsa da Rob Halford’un artık yaşı gereği eski klasiklerin metronomlarını düşürerek söylemesi moralimizi bozmadı diyemem. Arka arkaya gelen Tyrant ve Night Comes Down coşturdu. Freewheel Burning başlamadan Halford kayboldu ve chopper motoruyla sahne arkasında belirdi… Tüm parçayı motorun üzerinde söyledi. You’ve Got Another Thing Comin’, Hell Bent for Leather, Painkiller gibi olmazsa olmaz Judas parçalarını söyledikten sonra gittiler. Aaaa hayatta bırakmayız dedik ve yoğun tezahurat yaparak dedeleri tekrar sahneye davet ettik. Bis’e geldiklerinde Metal Gods, Breaking the Law ve Living After Midnight’ı çalarak veda ettiler. Biz de yorgunluktan bayılacak kıvamda çadırın yolunu tuttuk.
İkinci Gün
Planımızda açılışta 12:15’te Get the Shot vardı. 2009 yılında Kanada Quebec’ten çıkan grubun Fransızca hitap yeteneği sebebiyle erken saat olmasına karşın kitle Warzone’u tıklım tıklım yapmıştı. Kızgın güneş altında hardcore… En sevdiğim! T-shirtler çıkar ve vıcık vıcık pogo başlar… Ful testesteron! İnanılmaz enerjik bir grup Get the Shot! Müziğinde thrash ve death tabanlı riffler bile bulabiliyorsunuz. Vokalist J-P bir saniye yerinde durmadı, biraz Madball Freddy tarzı bir vokal. Biz beğendik. Hardcore seviyorsanız kaçırmayın!
Bir süre serinledikten sonra ana sahnede gitgide büyüyen Fransız Rise of the Northstar saati geldi. 14:20 de ana sahnenin bu kadar dolduğunu nadir görürsünüz. Fransızlar kendi gruplarını iyi destekliyor. ROTNS Japon manga hastası gençlerin kurduğu bir grup. Hardcore-Metal-Rap tam bir crossover şenliği. Fanlar ile inanılmaz bir iletişim kuruyorlar ve sahnede herşeylerini veriyorlar. 40 dakika sahnede kaldılar ve zaman nasıl geçti anlamadık.
Powerflo’yu festival gruplarını incelerken yakaladık. İşte size bir superband daha… Powerflo 2016’da Los Angeles, California’da kurulmuş, vokalde Cypress Hill’den Senen Reyes “Sen Dog”, gitarlarda Rogelio “Roy” Lozano ve Biohazard’dan bildiğimiz Billy Graziadei ve basçı Fear Factory’den Christian Olde Wolbers. Nefis bir hardcore/Rap/metal grubu. Kendi adını taşıyan albümün tamamını çaldılar ve Biohazard’ın How it is parçasını coverladılar.
Amerikan Hardcore grubu Terror ile azmak için tekrar Warzone’a döndük. Güneş haşlama yapıyor ama o sahneden bu sahneye koşarken Hellfest organizasyonu bizi düşünmüş ve serinlememiz için yaptıkları su perdesinin altından geçerek serinliyorduk. Ocak ayında Persistence Tour’da Terror’e doyamamıştık; Hellfest’te devam!
Benim parçam Always the hard way başladığında dayanamadım crowdsurf’e çıktım. Güvenlik o kadar profesyonel davranıyor ki, surfçülere zarar gelmemesi için sizi tereyağından kıl çeker gibi kalabalığın üzerinden sahne önüne alıp tahliye ediyor. Live by the code ve Return to Strength’i arkada sakin seyrettik. Vokalist Scott Vogel’in en sevdiği parça olduğunu söylediği You’re Caught’u büyük bir zevkle çaldılar ve bizde tekrar kalabalığa daldık. Artık bir klasik haline gelmiş Keepers of the Faith ile kapanışı yaptılar. Sıcağa rağmen çok güzeldi.
Body Count Muthafuckas!
20:00 Body Count vakti! 1992 de Body Count ve 1994 Born Dead albümleri ile metal dünyasına yepyeni bir sayfa açan Ice T, 2017 de çıkarttığı Bloodlust ile tekrar ortalığı karıştırdı. Net söyleyeyim festivalde bizi en heyecanlandıran isimlerin başında geliyordu. Sahneye Slayer cover’ı Raining Blood/Postmortem ile çıktılar. Vokali basçısı Vincent Prince yapıyor. Neredeyse Slayer’dan iyi çalıyorlar bu parçayı. Klibi sanal dünyada büyük saygı kazanmıştı. Canlı dinlemek apayrı bir zevkti. Ice T 60 yaşına gelmiş olsa da sahnede inanılmaz dinamik ve güçlü bir profil. Iki gitaristi de Ernie C ve Juan Garcia manyak iyi gitaristler ve dehşet iyi çaldılar. Back vokal’de IceT’nin oğlu Tracy Marrow Jr, nam-ı diğer “Little Ice” yer alıyordu. Hatta bir ara torununu da sahneye çıkarttılar. Son parça Copkiller’da Powerflo/Biohazard Billy ve Powerflo/ Cypress Hill Sen Dog sahneye çıktılar. Efsane bir konserdi.
Ice T baba da, tıpkı Joan Jett hanımefendi gibi salt rock’n’roll’un çok ötesine taşmış bir ikonik figür haline geldi. Zenci heavy metal yıldızı aynı zamanda başarılı bir oyuncu olarak “Johnny Depp” ve “Mike Patton” gibi Hollywood’un kadrajına girdi. Ice T aslında uzun yıllardır beyazperde ve renkli camda kendini ispat etmiş bir sinema/elevizyon yıldızı. Aynı zamanda prodüktör vey azar da olan büyük sanatçı, çok-disiplinli hünerlerini her platformda sergiliyor. Saygı duymak ve sahnede onun şarkılarına eşlik etmek dışında başka söz etmek istemiyor ve Hellfest’te haykırıyoruz: COPKILLA!
Body Count üzerine Madball için tekrar Warzone’un yolunu tuttuk. Güneş açısını azaltmış ve olduğu gibi sahneye vuruyor, grubun görsellerinin rengi sayesinde sahne yangın yeri gibi parlıyordu. Konsere yeni album For the Cause’un ilk single’ı Rev Up ile başladılar ve ortalık karıştı. Circle pit büyüdükçe büyüdü bizi de aldı içine… Can’t Stop, Won’t Stop başladığında zaten kenarda destek veren Terror’ün vokali Scott Vogel parçaya eşlik için gruba katıldı. Hardcore’un aile havasının hastasıyım, kenarda Biohazard Billy, bilumum kanka… Set it Off coşkuyu arttırdı, Freddy’nin enerjisi izleyiciye de yansıyordu. For my enemies, Born strong arka arkaya baba parçaları çaldılar. Hardcore marşı olan Pride çaldığında Thinking back when I was a kid diyerek pitten havalanacak hıza ulaştık neredeyse. 90lar NYHC ve Oi! kankalık müessesi için yazdıkları Doc Marten Stomp (DMS) konserin sonunun geldiğinin habercisiydi.
Mike Patton delisi!
Koştur koştur Dead Cross’a yetişmemiz lazımdı. Dead Cross Mike Patton ve Dave Lombardo’nun yer aldığı bir proje. Fantomas’ı birlikte şekillendiren Patton ve Lombardo gene bir manyaklığın içersinde. Aslında grup kurulurken Patton ortada yok, Gabe Serbian gruptan ayrılınca top Patton’a geçiyor. 2017 yılında çıkarttıkları album enfes bir müzik ziyafeti sunuyor. Her ne kadar grup kendilerinin HardcorePunk yaptıklarını iddia etseler de, medyada Heavy metal / thrash metal yorumları yapılıyor ama bizce tam manasıyla yaptıkları müziğe Avangard Metal diyebiliriz. Patton’ın izleyiciyle iletişme geçerek tek kelime İngilizce bilmeyen Fransız bir velete şarkı söyletmesi sevimli bir jestti. Ama sonrasında Johnny Depp için sarfettiği sözler herkesi şoke etti. Patton, Hollywood Vampires konserini o gün sandığı için önce “Şimdi gidip Johnny Depp’i mi seyredeceksiniz?” diye sordu, hoş HV birgün önceydi, seyirci “noooo” diye bağırdı. Ancak Patton devam etti “O Johnny şimdi otelde k.çında dildo takılıyodur” diyip taklidini yaptı. Sesinin de öyle kalın olmasının sebebini o arkadaki dildolara bağladı ve bunu da taklit ile gösterdi ki bizi güldürürken düşündürdü! Konserin sonunda bir anda Slayer / Faith No More potporisi yemeğin üzerine tatlı keyfi verdi (FNM’dan Epic ile muhabbeti taçlandırma klasiği).
Çadırdan çıkarken damağımızda mükemmel bir tad ve bacaklarımızda kalmayan derman ile Cro-Mags’a bakmaya yönlendik.
Cro-Mags gibi efsane bir hardcore grubunu seyretmeden olmazdı. Ama yorgunluktan hal kalmamıştı, 12 saattir güneş altında tepinip, koşturmak bitirdi. Geriden oturarak seyrettik.
Üçüncü Gün
Kamp alanı için aldığımız kalan grimbergen’leri tüketmek için kahvaltıdan sonra Hellcity Square’de içmeye başladık. Son gün olduğundan metal market’i gezdik, konser alanlarının dışarısında bulunan metal markette merch, cd, plak v.b. müzik ile ilgili herşeyin bulunduğu standlar yeralmakta.
Saat 14:20 de efsane dişi punk grubu L7 ile son gün konserlerine başladık. Grunge Rock’ın yükseliş döneminde adeta “Kadın Nirvana” olarak nam salmış ablalar, Shit List, Stuck here Again, I drink gibi zaten hemen tümü hit olmuş parçalarını büyük bir özgüvenle sahnede seslendirdiler. Yaşları elliyi bulmuş olmasına ragmen punky-rock’n’roll stillerinin hakkını verdiler, hürmetler bizden L7 ablalara…
Adını Amerikan yazar H. P. Lovecraft’ın 1922 yılında yazdığı korku romanından alan The Lurking Fear, aynı zamanda At the Gates’in vokali Tomas Lindberg’in vokal yaptığı bir oluşum. Grup, 5 saat sonra At the gates ile aynı sahneye çıkacaktı, At the gates Iron Maiden ile çakıştığı için TLF’a göz atalım dedik. Başarılı bir death metal grubu olmuş ama At the gates’den çok farkı yok. Tompa baba neredeyse 10 tane farklı grupta vokal yaptığı için farklı müzisyenler ile uyum içinde süper çalışabildiğini gözümüzle gördük, ortalığı salladılar. İlgi çok yoktu ama bize güzel bir 45 dakika geçirttiler.
Metal üstatları Accept
Accept, Mark Tornillo’nun gruba katıldığı 2009’dan sonra 2. Baharını yaşıyor. Tornillo’nun gruba bu kadar yakışması, gerek görüntü, tavır, gerekse ses renginin UDO’ya benzer olması sebebiyle hala inanılmaz ilgi çekiyor. Bu durumun grubun lideri pozisyonunda olan Wolf Hoffmann’ın başarısı olduğu yadsınamaz. Son album The Rise of Chaos’un da açılış parçası Die by the Sword ile giriş yaptılar. Nefis bir sahne dekoru, mükemmel bir sound… Restless and wild, Princess of the dawn gibi efsane şarkılar, eski tüfek metalcileri coşturdu. Metal Heart her zaman Accept konserlerinin en eğlenceli parçasıdır. 2010 albümü Blood of the Nations’ın en gaz parçası Teutonic Terror ortalığı kasıp kavurdu.
Kapanışı ise bir klasik ile Balls to the Wall ile yaptılar ve sarhoş sarhoş şarkıya eşlik etmekten büyük haz duyduk.
Her ne kadar planlı olmasa da sahnenin önünden geçerken görüp yaklaştığımız Batushka inanılmaz bir sahne şovu ile giriş yaptı. Black metal’den anlamasak da etkileyici bir tarzı vardı. Sonradan Polonyalı olduğunu öğrendiğimiz grubun müziği için bişey diyemeceğim ama sahnesi efsane…
Baroness Çadır sahnesi Walley’de çıkacaktı ancak bir gün öncesinde davulcusunun ailevi bir problem sebebiyle Amerika’ya dönmek zorunda olması Baroness’i özel bir şov yapmaya itti ve iyi ki de öyle oldu. Zira bu özel şovu görme fırsatı bizi ziyadesiyle memnun etti. Özel bir akustik şov sergileyen John Baizley ve Gina Gleason iki gitar ile ağırlıklı Yellow & Green ve Purple albümlerinden parçaları çalarak bizi kendimizden geçirdiler.
Seyircinin büyülenmiş bir şekilde verdiği destek onları da şaşkına çevirdi. Özellikle hastası olduğumuz Yellow & Green albümünü akustik bir şekilde dinlemek çok farklı bir duyguydu, Baizley ve Gina’nın ne kadar iyi birer gitarist olduklarını akustik şov ile daha iyi görmüş olduk. Herkes keşke bitmese dercesine dakikalarca alkışladılar ama çalıştıkları parçalar bittiği için geri dönmediler. Sanırız 2018 Hellfest’in en keyifli konserlerinden birine imza attılar.
Iron Maiden sahneye çıktığında ise alanda yaklaşık 100.000 kişi vardı ve adeta kıpırdayacak yer kalmamıştı. Heavy metalin bu efsane grubunu neredeyse 1 kilometre öteden izlemek durumunda kaldık zira Fransız metalcileri gruba olağanüstü bir ilgi gösteriyordu. Performansı uzaktan izleyebildiğimiz kadarıyla özellikle şu notu düşmekte fayda var: Bruce Dickinson, Blaze Bayley’in şarkılarını daha iyi söylüyor! Bununla birlikte Fransızca konuşarak entelektüel kalibresini göstermesi ilgi çekiciydi.
Iron Maiden, hemen her albümden klasikleşmiş hitlerini söyleyerek 100 000 kişiye unutulmaz bir gece yaşattı. Yorgun, argın ve derbeder olmamıza rağmen bize yönelik “Scream For me Hellfestttt” diye çığıran Bruce Baba’ya “YEAAAAAH!” diye “Aleyküm Selam” çekerek üç kilometrelik çadır yolunu patilemeye meyl ettik, kafalar bi’ dünya!
Turbonegro fenomeni
Turbonegro ile 3 günlük maratonun kapanışını yapacaktık. Tanımayanlar için Norveç çıkışlı deathpunk grubu diyebiliriz… Bu tanım, grup tarafından kendi türleri için yaptıkları açıklama. Turbonegro fan klübü en farklı festivallerde sırtında “Turbojugend” yazılı lacivert kot ceketleri ile dolaşan fanlar ile renkli bir çizgidedir. Nitekim, ilginç, sıradışı, salt müziğin ötesinde bir gruptur Turbonegro. Daha önce de 2014’te benzer şekilde Turbo ile kapatmıştık festivali. Turbonegro hem müzik olarak hem sahne şovu olarak kapanış için mükemmel bir seçim. Tony Sylvester, nam-ı diğer The Duke Of Nothing hastalıklı tavırları, korkunç makyajı ve “homo-erotik” kıyafeti ile herkesin ilgisini fazlasıyla çekti.
Rock’n’roll machine, Hurry up and die’dan sonra Bohemian Rhapsody cover’ı ile başlayıp Get it on’a giriş yaptı. Ardarda All My Friends Are Dead, Wasted Again Turbo klasikleriyle ortalığı tozduman ettiler. Biz son biralarımızı keyifle içip sallanıp yuvarlanırken terbiyesiz şarkıları I Got Erection ile konserin ve festivalin sonunu getirdiler.
Yavaş yavaş alandan uzaklaşırken banttan Tina Turner’ın Simply the Best’i kulaklarımıza çalınıyordu. Bir Hellfest’i daha sağ salim bitirmenin mutluluğuyla alanı boşalttık.
Line-up sıralamalarının çakışması sebebiyle birçok grubu izleyemedik, sıcaktan beynimiz haşlandı, çok yorulduk ama herşeye rağmen mükemmel zaman geçirdik. Hellfest her yıl bir öncekinden daha iyi organizasyon yapıyor ve katılımcıların 3 gün boyunca hayatını kolaylaştırmak için çok çalışıyor. Bu sene cashless adı verdikleri para yüklenen çipleri internetten doldurma olanağı sağlayarak cashless kuyruklarının olmamasını sağladılar. Alkol satış yerlerini arttırarak uzun bira sıralarını da azaltmışlar. WC sayısı her yıl artıyor. Sıcaklık için su perdeleri ve daha fazla gölge alanı hazırlamışlar. Kısacası gördükleri aksamaları gidermek için çok emek sarfediyorlar. Özellikle özürlülerin rahat etmesi için çok fazla iyileştirme yapmışlar. Her sahne için özel alan, giriş çıkışlar herşey mükkemmel düşünülmüş. Sanırım Hellfest dünyanın en iyi Metal/Hardcore/Punk festivali ünvanını hakediyor. O nedenle bilet bulması gitgide daha zor hale gelmiş durumda. 2019 için : Mass Hysteria, Dropkick Murphys, Slayer, Carcass, Manowar grupları açıklandı bile. En son 2009’da headliner olarak çıktığı Hellfest’e 10 yıl sonra tekrar Headliner olarak çıkacağının bilgisini Joe Demaio’nun kendisinin sahneye çıkarak vermesi gerçekten ilginçti… 2019’da Hellfest’e gitmeyi düşünüyorsanız elinizi çabuk tutmanızı tavsiye ederiz.