Neden Steven Wilson konserine gitmelisiniz? Onun eşsiz müzik belgeseli Insurgentes’e bir göz atalım
Büyük Britanya’nın deli-dahi prog-rocker’ı Steven Wilson, 22 Temmuz gecesi Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sahne alacak bildiğiniz gibi… Bu makalemizde neden Steven Wilson’ı kanlı canlı sahnede izlememiz gerektiğine odaklanacağız…
Bunun için yazarımız Sergen Uçak’ın hazırladığı yazıyı sizlere sunuyoruz…
- yüzyılın progresif rock dahisi olarak adlandırılan -en azından benim için- Steven Wilson’un eşsiz albümü ve aynı adı taşıyan belgeseli olan “Insurgentes” çıkalı yıllar oluyor. Üzerinden çokça zaman geçmiş olmasına rağmen hem albümün hem de ona bağlı olarak belgeselin gerektiği ilgiyi ve değeri görmediği kanaatindeyim.
Albümdeki şarkılardan uzun uzun bahsedip her şarkıyı ayrı ayrı analiz etmek isterdim ancak o başka bir yazının konusu. Bu yazıda daha çok Steven amcanın belgeselinden ve değindiği konulardan bahsetmeye çalışacağım.
Insurgentes aslında Meksika’da uzunca bir cadde. Albüm kayıtlarının çoğunu Meksika’da yaptığı için bu ismi vermiş eserine. Albümde aynı zamanda bu ismi taşıyan müthiş bir şarkı da mevcut.
Belgesel ise Meksika’dan çok Steven Wilson’ın çocukluğunda yaşadığı yerlerde, izlenimlerini anlatarak geçiyor ve temel olarak teknolojinin sanat dünyasına olan sarsıcı etkilerinden dem vuruluyor ve bu düşüncesini görsellerle, hikayelerle gözler önüne seriyor.
Sanatçıların ortaya koyduğu metaların teknolojinin de etkisiyle kötüye kullanıldığında açıkça söz ediyor. Bu konuda kendisine katılmamak mümkün değil. Mp3’lerin, Cd’lerin ilk etapta her kesimden insana ulaşmasında kolaylık sağladığının fakat insanların sanatı ufacık bir aletin içine sokarak değersizleştirdiğinden özenle bahsediyor belgeselinde. Bu kadar kolay ulaşılan, bir tıkla önümüze gelen bir şeyin değerini kolayca yitirdiğini söylemek pek mümkün görünüyor.
Günümüzde insanların artık müzikleri yanında taşıma lüksü mevcut ve bu durum insanların şovcu yanlarını ortaya çıkarmasına neden oluyor. Artık insanlar sanata, müziğe odaklanmaktan çok dinlediği müzik üzerinden yüzeysel bir tatmin sağlama peşinde. Bu yüzden olacaktır ki Steven Wilson’ın belgeselde birçok kez Mp3 player ve Ipod parçaladığını görebiliyoruz.
Müziğin Mp3 formatına indirilme noktasında bahsedilen diğer bir husus da; insanların sanatın içeriğine tam anlamıyla erişemedikleri, ilham alamadıkları, alıp albüm kapaklarına bakamadıkları, böylece müziğin bir anlamda da duygusuzlaştığından bahsediyor Steven. Kendi çocukluğunda bir şarkıyı dinlemek için belirli bir zamanın ve emeğin harcanması gerektiğinden şimdiki çocukların ise böyle bir durumlarının olmadığına dem vuruyor. Eskiden alternatiflerin az olması sebebiyle ele geçen bir plağın uzun süre dinlendiğini böylece her plağın ayrı ayrı bir ilham kaynağı olduğundan özellikle bahsediyor. Bu durum aynı zamanda kapitalizmin müzik dünyasına vurduğu darbeyi de gözler önüne seriyor bir nevi. Albümleri satın almak onları hissetmek, o olgunluğa ulaşmak elbette güzel şeyler fakat günümüzde ekonomik şartların el vermediğine de parmak basılıyor belgeselde.
Müziğin yozlaşması konusunda bahsedilen diğer bir konu ise; geçmişte çocukların kişiliklerini kazanmalarında, kendilerini ifade etmelerinde, ailelerine başkaldırı olarak müziğin etkisinin daha fazla olduğunun şimdi ise böyle bir durumun neredeyse yok olduğundan da kısaca bahsediliyor.
Belgeseldeki diğer ana konu ise aslında Steven’ın ta kendisi. Film boyunca kendisinin nerelerde yaşadığını, nerelerde zaman geçirdiğini ve nelerden ilham aldığını görebiliyoruz. Bir müzisyenin tanıtımı da oluyor aslında bizim için ve Steve’ın ne kadar dahi bir insan olduğunu bir kere daha anlıyoruz.
Her müzikseverin kesinlikle izlemesi gereken bir belgesel Insurgentes. Steven Wilson’a bir kere daha hayran kalıyor ve 21. yüzyılda yaşamasına seviniyorum. Müzik için ortaya koydukları için de teşekkür ediyor ve kendisine saygılarımı iletiyorum.