Türkiye’nin en çok “satan” gazetelerinden birinde aralıksız yazabilmenin sırrı

Ya sahi, nasıl unuttuk ardıçkuşunu anmayı, Türkiye’nin en az “satan” müzik dergisi Laneth’in cumartesi günü düzenlediği gecede? Onsuz bir “80’lerin sonu 90’ların başı Türk metal sahnesi” sizce de eksik kalmış olmadı mı? Ama o kendisini anımsatmanın yolunu herkesten iyi bilir.

Konuyu bilmeyenler için bandı biraz geriye saralım… Yeni palazlanan özel televizyonların, örneğin “Türkiye’de satanizm” konusunu işleyerek, korku salıcı tarzda aktüel habercilikle son sürat reyting kapma yarışına girmiş oldukları emekleme evresindeki görsel ve işitsel medyamıza yazılı kanattan desteği de köşesinden Engin Ardıç vermektedir.

“… Türkiye Metal Sahnesi, 1990’ların sonlarında ciddi bir kriz yaşar. Krizin sebebi, İstanbul’da işlenen bir cinayettir. Zaten başından beri medyanın olumsuz bir yaklaşım içinde olduğu metal kültürü, bu olayla en büyük ulusal korkuya dönüştürülür. Gazete muhabirleri ve televizyon habercileri metali, sapkın-anormal bir davranış fenomeni ve Türkiye’nin ulusal ve dini kimliğine bir tehdit olarak tasvir ederler. Durum, birkaç intihar ve İstanbul’da bir mezarlıkta bir genç kızın öldürülmesi olaylarıyla metal ve satanizm çevresinde gelişen panik halinde şiddetlenir. Türk medyası, olayların ortaklıklarını belirterek, birbiri ile ilişkili olayların uyumlu bir senaryosunu oluşturur. Bu dönemde, özellikle cinayet sonrası Türk gazetelerinde yer alan bazı haberler ve köşe yazıları, metal kültürünü ve metal dinleyicilerini açık biçimde suçlar, aileleri çocuklarını bu müzikten korumaları için uyarır. Çeşitli grup adlarından oluşan listeler hazırlayan gazeteler, okurlarına açık biçimde ‘çocuklarınız, aşağıdaki gruplardan bazılarını dinliyorsa dikkatli olmalısınız’ şeklinde uyarır. Haber programlarında grup isimleri, kıyafet biçimleri ve aksesuarlardan oluşan ‘dikkat edilmesi gerekenler’ listeleri yayınlanır. Metal kültürüne ciddi eleştirilerde bulunan medya mensuplarından biri de Engin Ardıç olur. Ardıç, 1990 yılında Sabah gazetesinde yayınlanan ‘Metaaal!’ başlıklı köşe yazısında metal dinleyicilerini, ‘boş işlerle uğraşan zengin piçleri’ olarak betimler ve metal izlerkitlesine ağır küfürler eder. Bu dönem Türkiye’de uzun saçlı, siyah giyinen pek çok genç için zor günlerdir” diye büyüteç altına alıyor o zamanları Aykut Barış Çerezcioğlu doktora tezinde.

oy-dk4_1

1986’da kültür ve sanat içeriğiyle hayatımıza giren ikinci kanal TV2’de, 1992 yılında yayımlanan bir programda aralarında karikatürist Abdülkadir Elçioğlu ve dönemin Kültür Bakanlığı Müsteşarı Emre Kongar’ın da olduğu isimlerle ve gençlerle röportajlar yapılmış heavy metal kültürü düzgün bir şekilde ele alınıp tanıtılabilmişti. Devlet, kendi televizyonu TRT aracılığıyla sanata ve gençlere sahip çıkarken, kültür ve sanat başta olmak üzere toplumsal yaşamın hemen hemen her alanında başdöndürücü bir yozlaşma sürecine girmeye hazırlanan Türkiye’nin elinde reyting haberciliği ve tabloid gazeteciliğine ek olarak Engin Ardıç’ın köşesi vardı. Yan faktörlerle birlikte kaçınılmaz sonuç: Bugün sayısız tematik kanalla yayınlarını sürdüren TRT’nin sadece sanata ayrılmış tek bir televizyon frekansı yok.

Bugün uzun saçlı olmaya ve simsiyah giyinmeye gerek yok. Kısacık saçlı ve siyahi bir sporcu olmak yeterli Engin Ardıç’ın zırvalayabilmesi için.

Yirmi yedi yıl sonra ise aradaki fark, “boş işlerle uğraşan ‘zengin’ piçlerin metal tutkusu”na takmışlığın yerini “kulübünden aldığı maaşa kadar irdelediği ‘zengin’ bir sporcunun Atatürk hayranlığı”nı kurcalamaya bırakması… Zenginlik takıntısı ise sabit. Oysa, bu iki sevginin ne zengini fakiri, ne de genci yaşlısı olur; zaman, sevenleri elbette haklı çıkaracaktı ve çıkardı da.

Çıkarmayı ise şöyle sürdürüyor… Geçimini ülkemizde kazanan yabancı bir sporcunun Anıtkabir’i ziyaret etmek istemesinden daha doğal ne olabilir? Bu bir haber değil midir? Bunu (ziyareti), gazete düzenlediyse bile güzel.

Bir de şöyle düşünelim: Koskoca sporcu bir adam, sırf magazin olsun diye, “Ankara’daki turnuvadan hazır takımım elenmişken İstanbul’a dönmeden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü ziyaret edeyim” mi dedi? Daha önce Mustafa Kemal Atatürk’ün hayranı olduğunu dile getirmiş olduğu için olasılıkla böyle dedi. Öyleyse bu durumda da sırf magazin olsun diye olmadığı apaçık.

oy-dk4_3

16 Şubat 2017’de Atatürk’ü ziyaret eden Ekpe Udoh, Anıtkabir Anı Defteri’ne şunları yazdı: “Sayın Atatürk, bu dünyaya yaptığın katkılardan dolayı teşekkür ediyorum sana. Hiçbir zaman unutulmayacaksın. Gücünle huzur içinde uyu. Yeni inananın Ekpe.”

Herhangi bir ülkenin başkentine sporcu kimliğimle (ya da herhangi bir unvan ve nedenle) gitmiş olsaydım, boş zaman yaratabiliyorsam eğer ilk işim oranın bellibaşlı anıtlarını ziyaret etmek olurdu. Udoh’un yaptığı bu. Gazete bir şey düzenlemedi. Udoh, gitmek istediği için gitti. İşte bu da haberin kendisi zaten.

Öte yandan, bu sporcu kimliği çok önemli. Hiçbir iş dalı ve meslek hor görülemez elbette ancak unutulmamalıdır ki sporcular, sanatçılar gibi elçileridir evrensel dünya insanlığının. Ekpe Udoh, sportmenliği ve iş ahlakıyla zaten sevgilisi olmuştur taraflı tarafsız basketbolseverlerin. Şimdi o, geçimini Türkiye’de kazanan yabancı basketbolcu kimliğine dünya sporucusu kimliğini de eklemiştir sadece.

Engin Ardıç kimliğinin en karakteristik özelliği ise, makalelerini süslediği yalan yanlış bilgiler aracılığıyla, kendisine önce sanal bir dünya kurup ardından “giydirmeler”inin peşine düşüp kendi düşler tarlasında oynaşmasıdır.

1990’da “metal karşıtlığı” için o gün ne yaptıysa bugün 2017’de Ekpe Udoh’un Anıtkabir ziyaretinden mizah çıkarmaya çalışarak Atatürk’ü değersizleştirme boş uğraşı bire bir aynı yönteme dayanır.

Sosyal demokratları ve sosyalistleri gördüğü yerde kılçıklaşmasıyla meşhur Ardıç’ın, “göçmen çocuğu”, “Castro’dan kaçanlardan”, “kendisi aslen Kübalı” dediği Udoh’un annesi ve babası Nijeryalı olup Ekpe de ABD’nin Oklahoma eyaletindeki Edmonton kentinde doğmuştur. Başarılı kolej kariyerinin ardından profesyonel olmuş, kısa bir İsrail durağından sonra tekrar NBA’ye dönmüş, 2015’ten beri de Fenerbahçe formasını giymektedir. Ama her şeyden önce, uluslararası arenada Nijerya ulusal takımı için ter dökmektedir. Ne Küba’dan kaçmıştır ne ABD’ye sığınmıştır, ne de başka bir şey. Sporcudur, zekidir, çeviktir, ahlaklıdır, sevilir.

oy-dk4_2

Atatürk’e duyduğu hayranlığı gizlemeyen Ekpe Udoh, Twitter adresinden kitap önerisi için sorduğunda takvim 21 Ocak 2017’yi gösteriyordu.

Tamam Ardıç bunları uydurdu yazısına süs katmak için de benim asıl akıl sır erdiremediğim, bunca yıldır yazı yazma şansı tanınmış, köşeler verilmiş kendisine… Hiç mi ilerleme kaydedemez bir yazar?

“Kalemi çok kuvvetli ama, sadece düşünceleri biraz sapkınca” diyecekler çıkabilir şimdi.

Ama o kalem de bir yere kadar. Yeri gelir sahibine döner, “Dur ‘Hayvan Engin’, bunu böyle yazma” der.

Demelidir.

Onursal Yazman

21 Şubat Salı, İstanbul

 

Notlar

(1) “Küreselleşme Bağlamında Extreme Metal Scene: İzmir Metal Atmosferi”, Aykut Barış Çerezcioğlu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2011, s. 195. https://goo.gl/yNBZFh

(2) “Hayvan Engin”, Ardıç’ın Galatasaray Lisesi’nde yakın arkadaşları arasındaki lakabı.

 

Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın