kiss1

Graspop Festivali’nde hayatta kalma rehberi

Küçük ülkenin büyük festivali Graspop, 2015 yılında Kiss, Slipknot ve Scorpions’un headliner’lığında bir kere daha herkese nefis bir festival yaşattı. Rock Werchter’in her zamankinden bir hafta önceye çekilmesiyle Graspop da 20. yılında ilk defa tarihlerini değiştirerek haziran ayının üçüncü haftasonunda, Fransa’daki Hellfest’le aynı zamanda gerçekleşti. Böylelikle Avrupa’nın en büyük üç metal festivalinden ikisi aynı haftasonuna denk gelmiş oldu; ancak Graspop 152.000 katılımcıyla Belçika’nın kendi kendine yetebilen bir ülke olduğunu bir kere daha kanıtladı.

Bu kadar büyük isimlerin ve bu denli bir kalabalığın bir araya geldiği festivallerle biz Türkiye’de ne yazık ki çok karşılaşamadık. Her sene tekrar etmese de çok güzel festivallerimiz de oldu şüphesiz, ama yine de deplasmanda festivalle başa çıkmak o kadar da kolay bir iş değil. Şahsen ilk yurtdışı festivalim de 2007 yılı Graspop’uydu ve nelerin lazım olabileceğine dair epey kafa patlatmış olduğumu sansam da lojistik bakımından muhteşem bir fiyaskoydu. Bir daha gitme şansım belki de hiç olmaz zannediyordum, ancak kader ağlarını ördü, oradan oraya taşınırken kendimi Avrupa’da buldum ve 2015 yılında Graspop’a altıncı kez katılmış oldum. Bu yüzden Graspop’la ilgili yazımı iki bölüme ayırmaya karar verdim: ilk başta 2015 yılında Graspop’ta neler olup bittiğine bir bakacağız, ağırlığı ise Graspop’ta hayatta kalma rehberine vereceğiz. Bu senenin kadrosu düşünüldüğünde, en azından bir kısmınızın işine yaracağını umuyorum.

ggg

2015’te neler oldu?

Senenin ağır topları boldu, ancak festival havası perşembe günü kamp alanına yerleşmek için toplanmaya başlayan festival ahalisi için öğleden sonra yerel grupların, gece de “tribute” grupların sahne alışıyla erken başladı. Canlı müziğin ardından katılımcıların oylarıyla hazırlanan ve sabah saatlerine kadar süren “en iyi 50” şarkı listesi de hesaba katıldığında Graspop seyircisi için festivale perşembe gününden gelmek neredeyse elzem olduğunu hatırlatalım.

İlk günün ilgi çekici isimleri arasında Cannibal Corpse, Evergrey, sert yetmez karanlık da olsun diyenler için Behemoth, Ihsahn ve Marduk’u anmamak olmaz. İkisi bir arada grup Cavalera Conspiracy son albümleri başarılı olsa da bekleneceği gibi Sepultra ağırlıklı bir setlist çaldı. Slash ise yeni albümüne daha çok yer verdiyse de Nightrain olsun, You Could Be Mine olsun, kıymetli klasikler neyse ki atlanmadı. Body Count, Ice T’nin seyirciyle diyaloğu, sahnedeki karizması ve şarkı seçimiyle günün en parlak isimlerindendi. Ancak elbette Kiss konseri varsa günün şovunun başka bir gruptan gelmesi mümkün olmuyor. Kiss yine çok gösterişli, her ayrıntısı, her saniyesi düşünülüp hesaplanmış bir konser verdi. Abartılı şovları read more here sevseler de Detroit Rock City’le girip Rock’n Roll All Nite ile çıktıkları konserin esas kerameti 40 yılı aşan kariyerlerinin seçmece şarkılarındaydı.

İkinci gün, festivalin en büyük skandalı olan Exodus’un Gary Holt’suz sahne alışına tanık olduk. Ne Blacklist, ne Bonded by Blood, ne de Toxic Waltz Exodus fanlarının nice zamandır korktuklarının pekala başlarına gelebileceğini somut olarak gösteren bu duruma pek çare olamadı. Steve Souza, Holt’un Slayer’la albüm çalışmasında olduğunu söylediyse de bu açıklama yüreklere elbette pek de su serpemedi. Arch Enemy neredeyse her sene olduğu gibi bu sene de Graspop’taydı. Efsanevi Angela Gossow’un yerini alan yeni vokalist White-Gluz selefi kadar sahne karizmasına sahip olmasa da vokal olarak olumsuz bir eleştiriyi kesinlikle haketmeyen bir performans sergiledi. Kadrosuna bir diğer güzel, eski The Iron Maidens gitaristi Nita Strauss’u katan Alice Cooper, her şarkıda değişen kostümleri, giyotin şovu ve en çok da Billion Dollar Babies’li, I’m Eighteen’li, Poison’lu şarkı listesiyle her zamanki gibi harika bir konser verdi. Judas Priest şaşırtıcı biçimde neredeyse tümü eski klasiklerine dayanan konserlerinde bana ilk defa (ve çok üzülerek) biraz yaşlanmış göründü. Soloların büyük kısmını gruba 2011 yılında katılmış Richie Faulkner çekip çevirdi. Son albüm(ler) fazlasıyla es geçildiyse de Beyond the Realms of Dead, Jawbreaker, Hell Bent for Leather ya da Turbo Lover dinlediği için kimse şikayetçi değildi elbette. İki bisli ve bir buçuk saatlik konserleri yukarıdaki serzenişime rağmen kesinlikle günün konseriydi. Son olarak Judas Priest’in üstüne headliner olması bilemiyorum nasıl mümkün olan Slipknot kalabalık bir konser verdi.

Graspop’un son günü bu seneye kadar perşembeleri sahne alan yerel grup, Belçika’nın medar-ı iftiharı Evil Invaders ile güzel başladı. Lamp of God hızlı, sert ve devasa circle pit’lerin kurulduğu çok iyi bir konser verdi. Hemen ardından son defa izliyor olduğumuzu bilmediğimiz Motörhead, tek solukta çaldıkları Shoot You in the Back ve Damage Case’le sahnedeydi. Festivalin tüm katılımcılarının üzerinde hem fikir olduğu böyle nadir gruplarda olduğu gibi muazzam bir kalabalık vardı ve Lemmy son derece forumdaydı. Eğer ömrü yetseydi Motörhead 2016’da da sahnede olacaktı, fakat olamadı. Gönlün karnı doymuyor, Lemmy, biz de sana doyamadık… Umalım ki sen yaşadığın bu hızlı hayata doymuş ol.

Gecenin headliner’ı Scorpions The Zoo, Big City Nights gibi klasiklerini atlamadığı ama bazı klasiklerini de es geçtiği bir konser verdi. Kottak’ın davul solosu, Schenker’ın hep muzip hep yetenek fışkıran halleri her zamanki gibi iyiydi ama Meine’nin sesinin bu kadar ilerlemiş yaşında bu denli iyi olması artık biraz şaşırtıcı olmaya başladı. Günün son konseri uzun bir aradan sonra yeniden bir araya gelen Faith No More idi. Son albümle klasikler arasında dengeli bir dağılım yapmayı becermiş grup çok büyük bir kalabalık topladı ve çok coşkulu bir kitleye çaldı. Konser sorunsuz ve temizdi ancak bana en güzel ve ilginç gelen yanı bizzat Mike Patton’un kendisi, komiklikleri, sanki yüz bin kişinin değil de 10 kişinin önündeymiş gibi halleri oldu. Grubun sahneden inmesiyle üç günlük bu duraksız konserler yığını yerini DJ eşliğinde harika bir şarkı listesine bıraktı. Festivalin bittiğini kabul etmek istemeyenlerin son sığınağı olan bu bir saatlik yayınla 2015 Graspop’u tamamlanmış oldu. Peki bu tempoya nasıl dayanılır, işin püf noktaları var mıdır? Şimdi de buna bakalım.

Graspop’ta Hayatta Kalma Rehberi

tttyy

Para biriktirdiniz, uçak biletinizi, pasaportunuzu, vizenizi aldınız, aylardır festival gruplarına bakıyorsunuz, grup listesi üzerinde ödev yapar gibi çalışıyorsunuz, dinlemediğiniz albüm, girmediğiniz forum kalmadı. Buraya kadar fena değilsiniz. Ancak içinizde şu festivale gideyim de uyumasam da olur, ben zaten kolay yorulmam, Belçika’da bira şişe sudan daha ucuzmuş, zaten mevsim yaz gibi fikirler nüvelenmeye başlıyorsa bunları hemen şeltokslayın. Dört gece çadırda kalacaksınız ve günde en fazla 3-4 saatinizi oturarak geçireceksiniz. Günün bir noktasında mutlaka yağmur yağacak, üşüyeceksiniz ve kalabalıktan serseme döneceksiniz. Bunlardan korkup eğlenceyi frenlemeye de gerek yok; yalnız hazır olmanız şart.

Öncelikle Graspop ulaşım bakımından son derece rahat, zira Belçika’da ulaşım diğer bir çok şey gibi çok iyi işliyor. Festivalin Belçika Demiyolları ile anlaşması sonucu gidiş dönüş bileti (Perşembe gününden itibaren Belçika’nın herhangi bir noktasından Mol’a – Pazartesi günü Mol’dan Belçika’nın herhangi bir noktasına) 2016 için 10 Avro’ya satılacak. Şunu da hatırlatalım: bu bilet eskiden ücretsizdi. Önceden gelip bu imkandan yararlanmış olanlarınız varsa dikkat.

Dessel’e bağlı olan Mol, büyük kentlerden Antwerp’e daha yakın olsa da Brüksel’den de ulaşım hiç zor değil. Kullandığınız güzergaha göre bir ya da bir kaç aktarma yapmanız gerekebilir, ancak yola çıktığınız andan itibaren festivale giden o kadar çok insanla karşılaşacaksınız ki yolunuzu kaybetmeniz neredeyse imkansız. Mol tren garının önünden festival alanına giden ücretsiz otobüsler var.

Festival alanına girişte bilekliğinizi aldıktan sonra kamp alanına girmeden çantalarınız kontrol edilecek. Cam şişeler ve yanıcı maddeler yasak. Küçük kamp ocakları serbest olsa da bu sene yasakların sıkılaştırılması muhtemel olduğundan siteyi kontrol etmenizde fayda var. Kişi başı 24 kutu biraya izin veriliyor. İçecek ve yiyecek için marketi Mol kasabasında bulabilirsiniz. Kamp alanı çok büyük bir alandan oluştuğu için yer bulamama gibi bir sorununuz olmayacak ama içeriye ne kadar geç girerseniz çadırınızı festival alanından o kadar uzak bir yere kuracağınızı unutmayın. Alandaki yürüyüş yollarının hemen yanına çadır kurmak hem gürültü hem de birilerinin çadırınızın üstüne düşme ihtimali yüzünden iyi bir fikir olmayacaktır. En iyisi yoldan çok uzak olmayan ama hemen yanında da olmayan bir yer olması. Kişisel favorim kalabalık ve bir arada oturmak için ayrıca bir tente de kurmuş grupların yanına konuşlanmak çünkü hem daha geniş hem de daha korunaklı bir alanınız oluyor. Bir kere kamp alanından çıktıktan sonra döndüğünüzde çadırınızı bulmanın ne kadar zor olduğuna şaşıracaksınız. Çadırınızın bir yerine tanımanızı kolaylaştıracak bir şey takmanız ve aydınlatma direkleri ya da başka bir referans noktası belirlemeniz iyi olur. Güvenlik için küçük bir asma kilit işinizi görecektir. Eğer yanınızda değerli eşyalar varsa, kendinizi rahat hissetmiyorsanız, festival alanının girişinde yer alan dolaplardan birini kiralayabilirsiniz. Komşularınızı doğru seçmeye çalışın, seçme şansınız olmadıysa da iyi geçinmeye bakın. Bir keresinde “tent surfing” adı verdikleri bir oyunu oynayan ergenlerden bahsedildiğini duymuştum. Bu gençler, özellikle hoşlanmadıkları insanlarınki başta olmak üzere, kamp alanındaki çadırların üstüne atlamak suretiyle eğleniyorlar örneğin. Kamp alanında şahsen çok taşkın hareketlere hiç denk gelmedim ve bu örneği saymazsak Belçikalılar çok nazik, çok iyi niyetli ve yardımsever insanlar. Ama festival boyunca herkesin sarhoş olduğunu unutmayın, gecenin üçünde çadırınızın önünde bağıra çağıra konuşuyorlar ya da bir Graspop geleneği olan “Timmy” çığlıkları atıyorlar diye siz de gerginliğe adım atmayın. Kamp konusundaki beklentilerinizi çok yüksek tutmamanız yerinde olabilir, ancak temiz ve güvenli olduğundan emin olabilirsiniz.

gtraspp

Kamp alanında bol miktarda duş ve tuvalet var. Tuvaletlerin yanında çok büyük lavaboların olduğu alanlar bulunuyor. Duşlar ise ücretli. Alanda çadır ve bazı araç gereçlerin de satıldığı bir market olsa da buraya çok güvenmeyin çünkü çeşitler az ve bazen ihtiyacınız olan şey bitmiş olabiliyor. Çadırdan, mattan ve uyku tulumundan asla vazgeçmeyin, benim ilk festivalimde yaptığım gibi “mat 20 lira, ucuz deniz yatakları 3 lira… O zaman ben deniz yatağı alayım, hem yumuşak olur” demeyin, sakın yapmayın. Unutmayın, geceleri üşüyeceksiniz. Bu yüzden en kötüsünden de olsa bir mat soğuğu kesmek için çok önemli. Ekipmanlar arasında en mühim olanlardan biri de el feneri. Fenere küçük bir ip bağlayıp çadırın kubbesindeki çengele asarsanız geceleri yatmaya hazırlanırken büyük kolaylık yaşarsınız. İki kişi aynı çadırı paylaşacaksanız 3-4 kişilik çadırlar kullanarak daha rahat edersiniz. Özellikle uzun boyluysanız bunu atlamamanız yerinde olur.

Çadırda kalmak istemiyorsanız ise işiniz biraz zor. Yürüyüş mesafesinde otel bulunmuyor, bu yüzden ayrıca araba da kiralamanız gerekir. Graspop isteyenlere hazır kurulmuş çadırlar ile Festihut ve Fecticabin dedikleri kulübe ve kabinler de kiralıyor ama fiyatlar çok yüksek: iki kişilik çadır 290, kulübe 669, kabin 749 Avro. Dört kişiliklerde fiyat çok değişmediği için kalabalık gruplarda kişi başı yapacağınız harcama azalır, ancak kendi çadırınızda kalmaya yine de yaklaşamaz.

Kıyafetlerinizi seçerken en çok soğuğu göz önünde bulundurun. Hava gündüzleri genellikle yirmi derecenin biraz altında ya da üstünde olacak, geceleri ise bundan on derece aşağıda. Yağmur da çok sık yağdığından yağmurluk, şapka ya da pançoya ihtiyacınız var. Kişisel favorim bel çantasına sığabilen naylon pançolar. Güzel değil ama hayatınızı kurtarıyor. Kot zor kuruduğu için çok uygun bir tercih değil. Kadınlara tayt/uzun çorap üzerine şort ya da etek öneririm. Erkekler de bence kilt giysin. Bot en mantıklı ayakkabı seçimi olacaktır ama naçizane tavsiyem içine ek bir yumuşak taban alarak gelmenizdir. Çok uzun saatler ayakta kaldığınızda muazzam bir fark yaratıyor. Kıyafetlerinizi çadırda her zaman çantanın ya da naylon poşetlerin içinde tutun, yoksa yoğuşma yüzünden her şey sırılsıklam oluyor. Kenarda temiz bir kıyafet tutmak da özellikle dönüş yolculuğunuz için iyi olacaktır. Ortamda bir takım ful makyajlı, pırıl pırıl hanımlar görebilsek de bunun için doğa üstü bir gayret gerekiyor. Pratik düşünmek konserlerden maksimum yararlanmak için gerekli, benim tavsiyem budur ama içinizde uhde kalmış bir kılık varsa hiç çekinmeyin, ortamda gördüklerinize inanamayacaksınız.

Perşembe günü festival alanının yalnız küçük bir kısmı açık oluyor ancak bu kısımda eğlence sabaha kadar devam ediyor. Festival heyecanıyla kendinizi ilk günden bitirip tüketmemenizi tavsiye ederim. İçerideki tüm yiyecek ve içecekler jetonla satılıyor. Bunları otomatik makinelerden ya da gişelerden alabildiğiniz gibi önceden sipariş etmeniz de mümkün. Bira ve alkolsüz içecekler 2 Avro, yiyecekler ise 2 – 10 Avro arasında. Alanın hemen girişindeki Classic Rock Cafe özellikle konserlerden sonra güzel bir barda oturmak için ideal. Gündüzleri de güzel, zira şov kızları danslar, gösteriler yapabiliyor. Yanyana kurulu iki ana sahneye yakın bir şarap barı da bulunmakta. VIP bilet alırsanız sahnelere bakan masalı, ayrı tuvalet ve jeton makinesi olan güzel bir salona giriş hakkınız oluyor. Ancak sahneleri gören masalar genelde dolu, dolayısıyla burada konserleri çok rahat izleyeceğiniz sonucunu çıkarmayın.

Alanda bankamatik, sigara standı ve telefon şarj alanları bulunuyor, fakat bunların hepsinin önünde her zaman uzun sıralar var. Bu sene 5’i depozito olmak üzere 6 jeton karşılığında mobil şarj aletleri de sağlanacak. Sigara kullanıyorsanız yanında içeceğinizi düşündüğünüzden biraz daha fazlasını bulundurmanızı öneririm. Eğer bir şeyinizi kaybederseniz ya da bir sorunuz olursa girişteki info standı çok yardımcı olacaktır. Hastalanmanız ya da ağrı kesiciye ihtiyaç duymanız halinde gidebileceğiniz bir revir de var ama yine de yanınızda bir iki ağrı kesici bulundurun, zira revir biraz yavaş işliyor. Biralar çok ince plastik bardaklarda veriliyor ve her seferinde yenileniyorlar, dolayısıyla alanda binlerce plastik bardak oluyor. Bunlardan 25 tanesini toplayıp lunaparkın hemen yanındaki standa götürürseniz bir adet bira jetonunuz oluyor. Bu arada evet, lunapark da var. Çarpışan araba ya da dönmedolap isterseniz diye…

Son olarak, aylardır bu festivali dört gözle beklediyseniz de hedeflerinizi gerçekçi koyun. Bir noktada mutlaka çok yorulup bir yere çökeceksiniz, bu yüzden enerjinizi idareli kullanın; çok önemsemediğiniz gruplarda pilinizi bitirip çok sevdiğiniz grupları kaçırmayın. Önünüzde 100’e yakın grup ve üç dolu gün var. Tadını sonuna kadar çıkarın…

Gül Bade Tonak / Cristian Bonczos

Paylaş

Similar Posts