EXODUS EKSPRESİ KALKIYOR! OCAĞA KÖMÜR ATIN!
“Persona Non Grata” albümü 19 Kasım’da tüm metal kitelesinin karşısına çıktığından bu yana tüm eleştirmenlerden ve metal yayın organlarından tam not alıyor. Küresel çaptan metal dünyasını sallamayı başaran albümdeki çerçeveli dört başı mamur Exodus müziği hakkında daha önce ön inceleme yayınlamıştık. Şimdi de albümün tam incelemesiyle siz değerli dostlarımızın karşısındayız.
Exodus’un yeni albümü ‘Persona Non Grata’ için ön tanıtım yazımızda yayınlanan parçaları dinlemenin kulağı raylara dayayıp gelmekte olan ekspres trenin titreşimlerini duymaya benzediğini ifade etmiştik. Ekspres tren pusun, sisin ve gecenin içinden iki öfkeli göz gibi bakan lambalarıyla birlikte rayları kırarak, aralarındaki çakıl taşlarını sağa sola fırlatarak önümüzden geldi geçti. Geçerken havalı kornasını öttürdü demir ve çeliğin gümbürtüsünü de arkasında bıraktı…
Tarihsel bazda thrash metal’in mucitleri olan Exodus’un yeni albümde de 2014 tarihli ‘Blood in, Blood Out’daki dinamizmi, dakikliği, old school thrash soundunu kısacası ABD’deki metal kritiklerinde kendileri için sıklıkla kullanılan ifadeyle “eskinin sarsılmaz thrash motoru” gücünü sürdürdükleri aşikar. 2014 yılından bu yana Exodus’un albüm prodüksiyonu azami profesyonel bir yaklaşımla üretiliyordu ancak Gary Holt’in röportajlarında da belirttiği gibi albümün üretiminden stüdyo seçimine, müziğin elden geçirilmesinden endüstriye albümün sunumuna kadar Slayer’la geçirdiği süreçte öğrendiklerini Exodus’a aktararak güçlü bir yaklaşım sergilediği de bir bakışta anlaşılabiliyor.
SARSILMAZ THRASH PUSULASI
Bu albüm ayrıca grubun kendi yakın tarihini de sergilemekte. Nitekim grubun mevcut üyelerinin yanı sıra eski üyeleri gitaristler Rick Hunolt ve Kragen Lum da Steve ‘Zetro’ Souza’nın öfkeli çığlıklarıyla müziği arkasından sürüklediği bu fırtınanın ortasında sololarıyla bu güç kaynağına destek veriyorlar. Souza’nın grubun fanları arasında halen büyük bir tartışma gerekçesi olduğunu da vurgulamadan geçmemeliyiz!
Genel bir bakışla 12 parçalık albümün grubun orijinal üyesi Tom Hunting’in neden heavy metal’deki en saygın bateristlerden birisi kabul edildiğini tüm parçalarda eksiksiz hissedebiliyoruz. Daha önceki yazımızda Exodus’un katıksız, pür bir thrash albümüyle dinleyicilerin karşısına çıkma olasılığının çok güçlü olduğunu ifade etmiştik nitekim dinlediğimizde de Exodus’un yanılmaz bir thrash pusulası gibi yalnızca “hızlı ve heavy” yönü işaret ettiğine bir kez daha şahitlik ediyoruz.
“ZORLU ZAMANLARIN ARDINDAN…”
Exodus nasıl oluyor da bu öfkeyi, old school thrash müziği, hızını ve kaosunu kaybetmeden devam edebiliyor? Halen ispatlayacak çok şeyleri var! Halen hakkı olanı almaya çalışıyorlar. diyenler olabilir ve fakat Gary Holt’in Slipknot tarafından düzenlenen Knotfest’in internet sitesinde yayınlanan röportajı bunun tam tersini söylemekte. Riff canavarı Holt’in sözleriyle bu soruya cevap vermektir bize düşen…
“Bu dünyadaki en yakın dostum Tom yaşamı alt üst eden bir mücadele vererek kanserle savaştı. Benim ciddi alkol problemlerim vardı. Öyle ki bu albümü bitirdiğimizde ellerimdeki sorunlar dolayısıyla artık gitar çalamıyordum bile. Hem alkol hem de elim için terapiye gittim halen acı çekiyorum ancak çalabiliyorum. Tom da çalabiliyor. Bu grup çok fazla boktan şeyin, zorlu zamanların içinden geçti ve yine güçlüyüz. İşimiz bitmedi! Bir bok başarabildiğimizi de düşünmüyoruz. Bu grubun hakettiği tahtı alması lazım. Etrafımızdaki insanlar bize eski thrash grupları içinde bizim gibi öfkeli çalabilen kalmadığını söylüyorlar. Yapabiliyoruz çünkü halen kendimizi kanıtlamamız gerekiyor.”
HOLT’TAN ÇİFTE GİRİŞLE “MERHABA”
“Pek değerli beyefendiler, hanımefendiler! Hülasaten,” albümdeki parçalar arasında ön plana çıkanları vitrine alarak tanıtıma geçelim…
Albümün açılış parçası olan ‘Persona Non Grata’ iyi bir albümde olabileceği ölçüde neredeyse bir konser giriş parçası niteliğinde. Böylesine sahne intro’ları için yaratılmış parçalar bazı dinleyiciler için rahatsız edici derecede “fazla doğrudan” bulunsa da bir thrash metal albümü değerlendirmesi için büyük bir değer niteliğinde. Parçanın solo bölümünün ardından ruhun dünyevi bedeni terk eylediğini de ayrıca ifade etmeliyiz. Bu parçanın soloları ve solo sonrası riff yapısı / köprülerinde tanıdık bir sesin yansımalarını da duyacaksınız nitekim Gary Holt parçayı Slayer’in müteveffa riff tanrısı Jeff Hanneman’a adadığını daha önce ifade etmişti. Şarkının sözleri de bu ifadeyi doğrular nitelikte… Holt’un daha önceki açıklamalarından biliyoruz ki albümün ikinci parçası açılışın devamı niteliğindeki “R.E.M.F.” 1980’lerin soundunu anımsatan ancak 2010 sonrası endüstrinin profesyonel prodüksyion üretim paketine sahip bu parça teknik ve öfkeli gitar sololarının ardından daha da hızlanarak dinleyenleri Exodus rüzgarının arkasına katmaya yetiyor. Birinci parçanın girişi ve bu parçadaki Hunting bateri outro’su bu bağdaşık ikilinin dinleyenlere, başlayan ve bateri partisyonuyla biten kısa ve canlı performans yaşamasına benzer bir deneyim sunuyor. Bu haliyle bile albümü özetlemek aslında mümkün. Elbette bu iki parçanın aynı zamanda parçaların bestecisi ve söz yazarı olan Gary Holt’un Slayer macerasının ardından dinleyicilerine “merhaba” deme yöntemi olduğunu da ifade etmeliyiz.
Albümde Groove tonla başlayan ve Exodus ölçeğinde sarsıcılığıyla Lee Altus’un hızlı-melodik gitar soundunu kulaklara serpen “Slipping into Madness” parçası farklı yapısıyla dikkat çekmekte. “Prescribing Horror” parçasının ise grubun bir nevi “Divine Intervention” (Slayer) parçası olduğunu söyleyebiliriz. Hani Slayer’in ilgili albümünde yer alsa cuk diye oturacak kadar lirik ve müzikal bir benzerlik taşıyor. Farmakolojiden modern tıbba kadar endüstriyel medikal sektörüne karşı bir protesto niteliğindeki parçada Zetro’nun vokalinin scream tondan çıkıp brutale dönüşü de şarkı sözlerindeki korku ögesini perçinliyor.
ENSTRÜMANTAL DİNGİNLİK, HUNOLT-LUM KASIRGASI BİRARADA
“The Years of Death and Dying” orta tempolu Exodus riff’leriyle başlayıp tüm enstrümanların hızını alamayıp kasırga şeklinde iç içe dönmeye başladığı, grubun tüm klasik müzikal tekniğinin açıkça sergilendiği parça niteliğinde. “Grubun her zaman sergilediği üzere _ parçasıdır” formuyla boşluğa aklınıza geleni yazabileceğiniz (DNA, şablon, imza, tanıtan, özetleyen vs…) parça işte tam olarak bu…
Yine bir başka duble parça… Albümün enstrümantal ögesi olan “Cosa del Pantano” girişiyle kulağımıza grubun efsane “old country”, “Western, Apalaşyan” soundu olan “A Good Day to Die”i ziyadesiyle anımsatıyor. Bu parçada organik olarak albümün devi diyebileceğimiz parçaya bağlanıyor. Albümdeki en dikkat çekici parça “Lunatic-Liar-Lord!” Grubun bu albüme imza attığı yer tam olarak burası. Exodus babanın öz evlatları durumunda olan Rick Hunolt ve Kragen Lum’un gitarları ve sololarıyla eşlik ettiği parçada bir yandan karşılıklı olağanüstü thrash gitar partilerini diğer yandan da parçanın katman katman heavy riff bölümlerinin nasıl serpildiğini deneyimleme ayrıcalığı bizlere sunuluyor. Tektonik hareketliliğe girmiş levhalar üzerinde gitar soloları atan iki adamı dinlemeye benzer bu sıra dışı müzik aslında albümün çıkış parçası olacak kadar güçlü ancak grubun albüm öncesi yayınlanan single seçimleri farklı parçalar lehine oldu. Kendisinden önceki enstrümantal parçayla birleşen bu şarkının Sepultura’nin Roots’daki Amazon / yerli folklorik deneysel girişlerine fazlasıyla benzer bir outro’ya sahip olduğunu da vurgulamalıyız. Tur planlarını çoktan yapmaya başlayan Exodus’un albümdeki konser-canlı performans favorisinin bu parça olacağını şüpheye yer bırakmaksızın söyleyebiliriz.
EXODUS KLASİĞİ: “FİLMİN SONU NASIL BİTİYOR?”
Son iki not. Exodus albümlerinde ‘speed’ ögenin ön plana çıkarıldığı bir parça genellikle bulunur. Albümde grup bu ögeyi bizlere “The Fires of Division” ile taşıyor. Diğer yandan Exodus albümlerinin kapanış parçaları sürprizdir. Kimi albümlerde en iyi parçalardan bazıları kapanışa saklanırken kimisindeyse geçiş ya da tempo devamlılığı parçası olarak değerlendirilebilecek şarkılar prodüksiyonda sona konulur. Bu albüm çok güçlü bir sound ve teknik yeterlilikle karşımıza çıktığı için ufak tefek olumsuz yönlerini yazmaya gerek olduğunu düşünmemekle birlikte en büyük eksikliğin kapanış parçasında olduğunu da ifade etmeliyim. “Antiseed” bir Exodus albümünün kapanışı olmak için fazlasıyıla “sıradan”, “ara tempolu” organik bağlı ikişer parçanın olduğu, yükünü almış tepelerin arasından büyük bir hızla gelen bir Exodus treninin tüm seslerine sahip bir albüm daha geçişken, katmanlı ve zirveye doğru yükselen bir son isterdi diye düşünüyorum.
Keep the pedal to the metal!
EMRE DOĞULU