Metal’e “Fransız” kalmayın: Delikasap Hellfest 2016 güncesi
Değerli DeliKasap okurları, 2016 Hellfest Festivaline sizler için gittik ve gözlemlerimizi, festival deneyimlerimizi ve izleyebildiğimiz grup performanslarını kağıda -klavyeye- dökmeye çalıştık…
2016 Hellfest biletlerinin en hızlı tükendiği yıl oldu. Bu yıl özellikle Graspop ve Hellfest line up bakımından oldukça iddalı olduğu için hele ki Wacken’in biletlerinin 24 saat içinde bittiği düşünülünce festival düşüncesi olan metalciler bu yıl daha fazla ilgi gösterdi. Ancak Hellfest ve Graspop’un aynı tarihlerde olması ve line up’larının hemen hemen aynı olması festival tercihinde katılımcılara güçlük yaşattı. Bu sene Hellfest’in bir özelliği de Lemmy’nin anısına olmasıydı. Hellfest organizatörleri bu konuda gerçekten büyük çaba harcamışlar. Bu konuya daha sonra değineceğiz..
16 Haziran’da İstanbul Paris uçuşu ile seyahatimiz başladı. Hellfest Fransa’nın Nantes şehrinin Clisson kasabasına yakın bir bölgede yapılıyor. Paris’ten Nantes’a hızlı tren ile gitmek en akılcı yol, Fransa’da yaşanan genel grev bizi endişelendirse de trenimizde bir aksama olmadan Nantes’a ulaştık. Daha önce 2014 yılında araç kiralayarak da gittik ancak hem çok uzun sürüyor hem de Nantes’tan sonra Clisson’a varana kadar inanılmaz bir trafik oluyor. Ayrıca arabayı park edecek yer sıkıntısı da cabası.. Tren süper, 3 saatte Nantes’a oradan tekrar bir aktarma ile 20 dakika da Clisson’a varılıyor. Clisson tren istasyonundan shuttle ile 10 dakika sonra festival kapısındasınız.
Akreditasyonumuzu yaptıktan sonra kamp alanında çadırımızı kuracak bir yer aradık. Geç kalmıştık ancak itiş kakış bir yer bulduk. Hava durumu 3 gün yağış tahmini veriyordu, 3 günlük kamplı bir festivalde en berbat şey yoğun yağmur yağması… Yanınızda sürekli yağmurluk, akşamları kalın bi’şeyler taşımak çok sıkıcı… Nefret… Rahat rahat konserlerde çoşmak varken sırt çantasında bi’şeyler taşımak zorundasınız!
0. gün herkes kampa içkilerini yüklemiş, kafaları çekiyor; Fransızların yemek sonrası içki zamanı anlamına gelen “APERO!” kelimesini haykırması ile herkes kendinden geçiyor. Biz de çadırımızı kurup yemeğimizi yiyip Apero!’ya eşlik ettik. İsviçre’den arkadaşlarımız Emre ve John ile buluşarak 0. gün eğlencesi Metal Corner’daki performansları seyrettik. The Goddamn Gallows oldukça neşeli bir gypsy punk grubuydu. Akordeon, kontrabas ve banjo’nun yoğun olarak kullanıldığı eğlenceli bir müzik yapıyorlar. Ardından Dance Lorry Dance çıktı. Süper bir rock’n’roll grubu, Kanada Quebec’den. Konserin sonunu getiremeden yorgunluktan çadıra uzadık.
1.GÜN
1. gün güzel bir havada uyandık. Sıkı bir kahvaltı sonrası ortalığı dolandık, konser alanları daha açılmamıştı. İçeride 6 sahne bulunmakta, 2 ana sahne, 3 çadır sahnesi ve 1 warzone adını verdikleri nispeten küçük açık sahne. Aynı anda 3 sahnede konser oluyor ve o konserler bittiğinde diğer 3 sahnede konser başlıyor. Yani o saat diliminde 3 konserden 1ini seyredebilirsiniz. Toplam çıkan grupların maksimum 1/3’ü seyredilebilir. Büyük festivallerde ne yazık ki bazı sevdiğiniz gruplar çakışmaya kurban gidiyor ve tercih yapmak zorunda kalıyorsunuz:( Konserler 10:30’da başlıyor.. ancak siz 10:30 da başlarsanız gece 02:00’ı görebilmek çok zor:) bu nedenle biz ilk gün 15:40’da Havok ile başlamayı tercih ettik. Amerikalı genç thrash grubu Havok çadır sahnesinde yaklaşık 300 kişiyi topladı. Özellikle “Time is up” albümleri ile yeni thrash metal grupları arasında önemli bir yer edinen grup performansında da “Time is up” albümünden No Amnesty, Fatal Intervention, DOA ve Time is Up parçaları ile oldukça enerjik bir saat geçirdi bize..
Anthrax için ana sahneye yöneldik. Günün ilk büyük grubu olduğu için kalabalık arttı. Konsere son albümleri For All King’in ikinci parçası “You Gotta Believe” ile başladılar… Anthrax’ın vokalisti Joey Belladona’nın seyirci ile iletişimi her zaman mükemmeldir. Yine sahnede bir oraya bir buraya seyirciyi gaza getirmek, katılımcı olmasını sağlamak için tüm enerjisini kullandı; “Caught in a mosh” ve Joe Jackson cover’ı “Got the time” gibi klasikler ile iyice ısındırdılar. Her ne kadar 2 saat önce Fransız grup Le Bal des Engrages’den Trust cover’ı Fransızca orjinal haliyle Antisocial’ı dinlesek de, bu sefer İngilizcesi de güzel geldi. Son parça Indians’da Belladona her zaman yaptığı gibi kızılderili tüyü takarak söyledi, parçanın Wardance kısmında grubun birden durup Scott Ian’ın “lan olm biz nasıl işimizi yapıyorsak siz de işinizi yapın adam gibi azıtın, oturmaya mı geldiniz mnkym” ayarından sonra ortalık birbirine girdi. Indians ile konsere son verdiler…
50 dakika Anthrax için az bir süre olsa da küçük bir Anthrax tadı güzel geldi.
Diğer ana sahnede Turbonegro start aldı… Bu acaip abiler çok eğlenceli bir müzik yaparlar… Dinlemesi seyretmesi acaip keyifli, Norveçli punky denizci konseptli manyaklara ilgi çok fazlaydı. Zaten her tarafta Turbojugend kot ceketli fan klüp üyeleri doluydu. Konser boyunca crowdsurf moshpit gırla gitti… “All my friends are dead” ve “City of satan” bildiğimiz şarkıları olduğundan eşlik ettik. Diğer parçaları da oldukça keyifliydi.. Çok deliler… Bilmiyorsanız muhakkak dinleyin..
Ana sahnede Bullet FMV, çadırda Inquisition vardı ama biz Killswith Engage’i tercih ettik. Bizle birlikte birkaç bin kişi de KSE tercih ettiğinden kalabalık bir şekilde yığın halinde Engage olduk… Disarm the Descent 2013’ün en baba albümlerindendi ancak bu yıl çıkarttıkları Incarnate bekleneni veremedi, küçük sahnede çok iyi olmayan bir ses ile çaldılar, gerçi bizim yerimiz de çok iyi değildi ama bize beklediğimizi veremedi. My Last serande, In due time gibi hitleri çaldığında ortalık birbirine girdi. Bize pek beklediğimizi veremedi.
Sacred Reich zamanı… Ne yazık ki Hatebreed ile çakışıyordu. Reich daha kıdemli olduğu için daha ağır basıyor, Hatebreed’in son 20 dakikasını yakalayabiliyoruz en azından… Sacred Reich’i 2009 da tekrar toplandığında gene Hellfest’te seyretmiştik.. Arada Wacken’de de seyrettik tekrar Hellfest’te görmek çok güzel… “American Way” albümü ağırlıklı bir setlist vardı. Arada “Heal”, “Independent” ve “Surf Nicaragua”yı da çaldılar, ayrıca Black Sabbath cover’ı “Warpig” de keyif verdi, keşke çadır sahnesinde değilde açık sahnede olsaymış…
Biter bitmez Hatebreed’e koştuk, şansa bak… “To the threshold”… En sevdiğim parçası… Çok yaklaşamadım ama olduğumuz yerde bizi zıplatmayı, sallamayı bildi… Hastasıyım… Jamey Jasta… “Tear it down” ve “I will be heard”ü dinleyip sonlandırdık.
Volbeat Fransızların deyişi ile Völbiiit saat 20:45’de çıkacaktı, biraz yaklaştık… Her ne kadar defalarca izlesek de Volbeat candır… Her zaman eğlendirir… Michael Poulsen üzerinde full metal patch’leri olan bir kot yelek ile çıktı… Tüm konser hangi patchler var diye tek tek baktık. “The Devil’s Bleeding Crown” ile başladılar… Sonra bir potpori ile 3 parça söyledi, 3. “I only wanna be with you” idi…
Sad man’s tounge’a başlamadan önce Cash’den Ring of Fire’a giriş yaptı, seyircinin eşlik etmesini istedi ama Fransız seyircisi Johnny Cash’den sınıfta kaldı. Bir sonraki parça “Lola Montez”e başlarken, “Cash’i bilmiyosunuz ama bu saçmalığı biliyorsunuz, çok acaipsiniz” diye lafı koydu! Genel itibarıyla keyifli, eğlenceli ve doyurucu bir performanstı… “Radiogirl”, “Soulweeper çalsaydı daha da eğlenceli olacaktı… Volbeat’in konserden önce katıldığımız basın toplantısı merak edenler için buyrun linki..
https://www.youtube.com/watch?v=HA5vRurZRvc
Festivalde en merak ettiğimiz grupların başında gelen Boston’lu Celtic Punk grubu Dropkick Murphys’in sırası geldi… Fransızların da ilgisi yoğundu… Artık yavaş yavaş hava da kararıyordu.. Ve işte.. “The boys are back… the boys are back… the boys are back.. looking for troubleee…” Süper bir sahne… Süper bir ses… Ortalık birbirine girdi… Prisoner’s song, Johnny, I hardly knew ya.. Walk away. Ardı ardına patladı. Parçalarda gayda, akordeon ve flut’ün ahengi ile mi yoksa içtiğimiz Grimbergen birasının tadından mı bilmem ama müthiş keyifli bir konser seyrettik… Alanın her metrekaresi bir moshpit’miş gibi her yerde bir pogo her yerde bir dans… bir saat yetmedi, net! Bir Liverpool tezarühatı olan “You’ll never walk alone”, kısa sürede grubun en önemli hit’i olan “Rose tattoo” ve “Going out in style” kitleyi kendinden geçirdi… İrlanda’dan Boston’a göçün hikayesi olan “I’m shipping up to Boston” ile konsere son verdiler..
Her ne kadar headliner olsa da çok ilgimiz olmayan Rammstein’a enerjimiz kalmadı. Kitlenin aşırı ilgisi de bizi dışarı püskürttü, onun yerine uzaktan Testament’e bakıp Kvelertak için enerji toplamayı yeğledik. Testament her zamanki gibi mükemmeldi, Ağustos ayında Istanbul’a gelecekleri için önlere gitmek yerine çadırın dışından ekrandan baktık.
Saat 00:20’de Warzone’da Kvelertak sahne aldı… 2014’te aynı yerde son konser olarak seyretmiştik… İsveç dilinde müzik yapıp dünyada tanınmak gerçekten kolay değil.. adamlar çok iyi müzik yapıyorlar. Özellikle 2. albümleri “Meir” mükemmel. Grup inanılmaz karizmatik ve etkileyici. Gürültülü bir şekilde “Dendrofil For Yggdrasil” ile giriş yaptılar… Ardından yeni albümden 1985’i çaldılar. Vokalist Erlend Hjelvik her konsere başlarken olduğu gibi kafasında baykuş maskesi ile çıktı, onu çıkarttıktan sonra kafasının iyi olduğunu anladık… Gitaristlere salça oluyor oraya buraya atlıyor. Takip ederken biz yorulduk.
5. parçada Vokalist Erlend Hjelvik dayanamadı ve sahneden indi seyircinin arasına atladı… Parçayı crowdsurf’te söylemeye devam etti. Geri döndüğünde sırtı cırmalanmış kanamıştı. Tabi yüksek olan sahneye de o kafayla çıkamadı. Bodyguard desteğiyle hop sahneye. Grup 2 saat sahnede kaldı. Sonunda Meir albümünün en baba 2 parçası Bruane Brenn ve Kvelertak ile konseri bitirdiler.. İlk günün sonunda yorgunluktan yolda uyuklayarak çadırın yolunu tuttuk…
2.GÜN
İkinci gün saat 14:20’da Mantar’ı ilk grup olarak belirledik, o saate kadar biraz merch gezdik, biraz grimbergen gümlettik, Fransızlarla sohbet muhabbet… Mantar son 2 yılda kendinden çok bahsettiren 2 kişilik groovy doom punk; açıkçası türler arası müzik yapan bir grup.
2 kişilik bir grup olması ve davulcusunun Türk olması (Erinç) bizim için yeteri kadar ilgi çekici olduğu için son 2 yıldır takip ediyorduk. Bu yıl çıkan “Ode to the Flame” isimli albümleri bir hayli ses getirdi. Erken bir saat olmasına rağmen yaklaşık >500 kişi grubu seyretmeye gelmişti. Albümü beğenmiştik ancak canlı performans kat be kat iyiydi.
Mantar’dan sonra Warzone’da Discharge vardı. Oi punk’ın efsane gruplarından Discharge 40 dakika boyunca ortalığı birbirine kattı. 40 dakikada 20 parça çaldılar. Çok harika bir ortam vardı, nispeten uzak sayılabilecek bir noktadan biralarımızı içerek grubu seyrettik. Warzone’da harika bir punk ortamı oluyor, neredeyse tüm punk gruplarını bu sahneye vermişler.
Discharge’dan sonra Emre’nin önerisi ile Amerikalı Agoraphobic Nosebleed’e bakmaya Altar Çadır sahnesine gittik, grup biraz “nerd” tiplerden oluşuyordu; çift vokal, grindcore grup benim pek ilgimi çekmedi, oturup dinledik hem de dinlendik..
Tekrar Warzone’a dede punk grubu UK Subs dinlemeye koştuk.. İnanılmaz bir ortam vardı yaş ortalaması 50+… kendimizi genç hissettik. Babalar 40 yıllık grup, İngiltere’nin ilk punk gruplarından biri. Çok eğlenceliydi…
Sick of it all 30. yıl turnesi kapsamında ana sahnede yerini aldı. Hardcore seyircisi önlerde moshpit’i oluşturdu, Sick of fanları kafada bandana pogoya daldı. Grup her zamanki gibi sert enerjik ve kusursuz çaldı.. Konserin ortasına kadar sakinliğimizi korusak da Death or Jail’de bizde dayanamayıp moshpite daldık. 30 yıllık, 10 albümü olan bir grubun fanlarına 50 dakika süre yetmedi..
Hollandalı Death Metal grubu Asphyx, çok takip ettiğimiz bir grup olmasa da performansını görmek istediğimiz gruplardan olduğundan çadıra geçtik. Öküz gibi bir sound… Hayvan gibi çaldılar. Efsanevi death metal grubu Pestilence’ın eski vokali Martin van Drunen’in ne kadar iyi bir frontman olduğunu görmüş olduk.. Oldukça doyurucu bir performans sergilediler..
Bad Religion’ın warzone sahnesine konması büyük bir hataymış.. BR oldukça izleyicisi olan bir grup olduğundan warzone’da yığılma oldu. Emre’nin “abi bu Fransızlar ilerlemezler önler kesin boştur” uyarısı ile ite kaka biraz ilerleyince gerçekten de kendimize şahane bir yer bulduk.. Konsere doğrudan Fuck Armagedon This is Hell ile başladılar ve ortalık dağıldı. Supersonic, Prove it derken “Fuck you” ile çoşku arttı. Ses çok süper olmasa da ortam + grimbergen ile bizim keyfimize diyecek yoktu. Yanımızda bir BR fanı daha vardı. küçük bir moshpit oluşturduk… Recipe for hate, 21st Century digital boy… Suffer… Kendimizden geçtik. Herhalde dünyada BR’dan daha efendi bir punk grubu yoktur. Ne kadar kibarlar. Kırılıyorlar. Gece yarısına kadar çalsalar ne onlarda şarkı biter ne seyircide enerji biter. Öyle bir ortam vardı. Generator çoskuyu tavan yaptı.. Bir kaç parça daha çalıp “American Jesus” ile noktayı koydular…
Büyük festivallerde oradan oraya koşturmaktan yemek yemeğe fırsat da olmuyor, unutuyorsunuz da. Günün headliner’ı Twisted Sister’ı seyretmeden önce yemek yiyip su içip saf tutmak için ana sahne tarafına doğru yol aldık. Headliner’ı iyi bir yerden seyretmek için 1 saat önce sahnesine doğru gidip yer tutmak gerekiyor; aksi halde sahneden değil ekrandan seyretmek zorunda kalıyorsunuz.
Twisted son turne olduğu için Napalm Death’i bu defa kaçırmak zorunda kaldık. Sahneyi güzelce hazırlamışlar, vakit gelince “what you don’t know” ile çıktılar.. Dee Snider 60 yaşında ve hala taş gibi.. Dee Snider bu sene son turneleri olduğunu ama bunun Black Sabbath ve Scorpions gibi sahte son olmadığını… Gerçekten son olduğunu vurgulayarak “son” diyerek devam edenlere bir güzel geçirdi. “You can’t stop R’n’R”, “We’re not gonna take it” ve “I believe in R’n’R”u çaldıktan sonra… Geniş katıIımlı olarak “I wanna Rock” ortamı salladı. Ardından sahneye Motörhead gitaristi Phil Campell çıktı.. birlikte “Shoot em down”ı çaldılar.. Ardından Phil ile bir motörhead klasiği “Born to raise hell” başladı.
Twisted sister S.M.F (sick mother fucker) ile konseri bitirdi..
Twisted Sister bitti ama sahne boşalmadı.. Phil Campell geri geldi ve bir konuşma yaptı, Lemmy’i anma niteliğinde bir organizasyon başladı.. Ekranlarda Lemmy ve Motörhead görselleri veriliyordu.
LEMMY
Hellfest 2016’yı resmen Lemmy’e adamış, festivalin t-shirtlerinden görsellerine, her yerde Lemmy posterleri… Hele ki warzone bölgesinde yaptıkları devasa Lemmy heykeli gerçekten çok etkileyici olmuş.
3.GÜN
Festivalin son gününe öğlen 12:00 gibi çıkan Municipal Waste ile basladık. Bir süredir grup elemanlarının proje gruplarına daha çok vakit ayırdıkları için sessiz kalan Municipal Waste, Donald Trump’ın kafasını silahla patlattığı Municipal Waste brandasıyla sahnede belirdi. Unleash the bastards’la konsere başlayan grup birer birer şarkılarını çalarken sıra “I want to kill the president”a geldiğinde “Zamanında bu şarkıyı Bush abi için yazmıştık biliyorsunuz ama bu pislik insanlardan biri olan Donald Trump için de söyleyeceğiz” deyip “I want to kill donald trump” şeklinde şarkıyı söyleyerek duygularımıza tercüman oldu. Grup çok erken saatte sahne almasına ve sadece 30 dk çalmasına rağmen sert bir double esspresso etkisi yaparak bizi kendimize getirdi.
Arada yemek yiyelim, Megadeth’in konferansı, Ghost’un konferansı derken bir hayli konser kaçırdık. Gojira’nın sonuna yetişip sonrasında Blind Guardian’la konser serimize devam ettik. Blind Guardian konsere son albümü Beyond the red mirror’dan The ninth wave ile başladı. Time stands still, Tanelorn, Prophecies, Valhalla derken sıra geldi The Bard’s song a ve seyirci, grup hep bir ağızdan “Baaaard’s soooong will remaaiiinn” diye bağıra bağıra şarkıyı baştan sona bitirdik. BG konseri mirror mirror ile bitirdi.
Ve sıra, her seyredişimizde ilk defa izliyormuşcasına bir heyecan yaşatan Slayer’a geldi. Sahnede 1 saat kalan Slayer, Repentless çalmaya başladığı anda ortalık karıştı.
Son albüm Repentless’dan You against you şarkısını da duyma şerefine nail olduk. Bunlar dışında gelsin War Ensemble’lar gitsin Raining Blood’lar derken kendimizden geçmişiz… Ve tabiki sonunda “Angel of Death” çalarak Hanneman‘ı da anarak konseri bitirdiler.
Slayer’ın etkisinden çıkamadan Amon Amarth seline kapıldık. Son albümü “Jomsviking” turnesi kapsamında Hellfest’te yer bulan Amon Amarth yine muhteşem bir dekorla sahne aldı. Sahnede 1 saat kalan grup eski parçaların yanı sıra yeni albümden birkaç parça çaldı. First Kill albümün ilk ve bize göre en iyi parçasıydı. Diğeri ise; ‘Raise your horns’ şarkısı İsveç’in eski bir deyişinden yola çıkarak Hellfest‘te içki içmek için satılan viking boynuzlarının satışında patlama yaratmış olabilir. Amon Amarth’ın coşkulu sahnesiyle bir viking şöleni yaşadık.
Amon Amarth’ın üstüne Megadeth başladı. “Hangar 18” ile mevzuya giren Megadeth “Tornado of Souls” şarkısıyla Nick Menza’yı andı.. Konserde She-wolf, Post american world, Trust , Dystopia, Symphony of destruction gibi şarkılara yer veren grup tabi ki ve tabi ki Fransa’da “a tout le monde” çalmamazlık yapmadı. “Haydi hep beraber” şeklinde Fansızcamızı da parçaladık… Grup 1 saat sahnede kaldı ve Holy wars’la bitirdiler.
Megadeth’in konserden 4 saat kadar önce press alanında konferansı oldu.
Yukarda bahsettiğimiz gibi konser arasında yakalamaya çalıştığımız Ghost konferansına nameless ghoul’gillerden ‘alpha’ tek başına katıldı ve soruları cevapladı.
Gelelim Ghost’un konserineee… Evet muhteşem bir sahne gösterisiyle ve soundla hem gözlere hem kulaklara hitap eden Ghost tek kelimeyle harikaydı. “Spirit” ve sonrasında “From the pinnacle to the pit” ile konsere başlayan ghost seyirciyi hipnotize etmişken 3. şarkı için sahnede 20 rahibe belirdi ve bu sırada III. Emeritus talimatlar vermeye başladı. Rahibeler rutin ekmek şarap dağıtım modundayken “Bi zahmet verdikleri şeyleri kabul edin ve onlara pandik atmayın ya da parmaklarını yalamayın” şeklinde talimatlar verdikten sonra “Tabi ki bu söylediklerim sadece en öndekiler için geçerli geri kalanlarınız birbirinizi istediğiniz kadar pandikleyebilirsiniz” deyip “Body and Blood” Şarkısına girdiler. Rahibeleri de aşağıya gönderdiler. Sonrasında Devil church, Cirice, Year zero gibi şarkılarla iyice ivmeyi yükselten grup “He is”, “Absolution”, “Mummy dust”ı da çalarak dolu dolu, bir saate yakın süre geçirmemizi sağladı ve geldik son şarkıya…
Bir klasik olarak yine “Monstrance clock”la konseri bitireceğini söyleyen Emeritus “Bazıları bunu sıkıcı buluyor, bazıları da tahmin edilebilir. Bunu bizim gördüğümüz şekilde size anlatmama izin verin. Bu orgazm gibi bir şey. Bi düşünün… Birlikte biraz vakit geçirdik, dans ettik, öpücükler gönderdik birbirimize… Pratik olarak ve mental olarak aslında seviştik ve bir orgazmı hakettik. Biyoloji sınıfına dönersek bir insan başka bir insanla karşılaşır ve eğer birbirlerinden hoşlanırlarsa sevişirler (burada Fransızca çeşitli kelimeler döktürdü bu anlama gelen) ve eğer bunu birlikte çok iyi yaparlarsa – ikisi birlikte- bu bir takım çabasıdır- belki ama belki ikisi de gelebilir ve belki aynı zamanda… Ve ikisi de mutlu olabilir… Bu iyi birşey… Şimdiii; bunu dine taşıyalım… Binlerce yil boyunca ve hala bugün bile birçok toplulukta kadın orgazmı şeytan işi olarak görülüyor… Şimdi burada kadın orgazmını kutlayacağız…” dedi veee şarkı başladı… 2 rahibe ellerinde büyük kaselerle sahneden aşagı inip insanlara prezervatif dağıtmaya başladı ve Emeritus da rahibelere eşlik etti. Bu sırada sahnede yine bir hareketlilik ve taaak ışıklar açıldı şarkının son kısmı olan “Come together” kısmını çocuk ve rahibe korosu birlikte söylemeye başladı. Ve havai fişek gösterisiyle ghost Hellfest’e veda etti. Baştan sona tiyatral bir ortamda geçen konser gerçekten çok etkileyiciydi.
Ve son günün head liner’ı 2 yıl önce yine burada aynı sahnede veda konserini yapan Black Sabbath dolunaylı bir gecede yine karşımızda (Twisted Sisters’ın bahsettiği şey böyle birşey olsa gerek). Ama bu sefer Tony Iommi‘nin hastalığı yüzünden gerçekten de veda konserlerini yaptıklarını söyleyen Black Sabbath gece 23:10’da sahneye çıktı. Yine 2 sene önceki gibi sahne arkasındaki dev ekranlarla video installasyonuyla sahneye çıktılar. Tabi ortalarda olmamıza ragmen kalabalıktan hiçbirşey göremediğimiz için o dev ekranlar işe yaradı.
Black Sabbath, Fairies wear boots, War Pigs, Iron man, Dirty women gibi şarkıları seslendiren grup, finali Paranoid ile yaptı.
https://www.youtube.com/watch?v=OjjOE36RbEU
2016 Hellfest’i doya doya yaşadık, festivalde herşey tıkır tıkır işledi… Ne bir iptal ne ciddi bir aksama, kötü hiçbir şey gözlemlemedik. 3 gün boyunca 159 grubun 6 sahnede konser verdiği ve 150.000’den fazla insanın ağırlandığı festival, tamamen insanların eğlenmesi müziği doyasıya yaşaması için tasarlanmış. Tabi ki aksayan yerler var; özellikle kampta WCler yetişmiyor, festival alanına girişte 2 saate yakın sıra bekleniyor, içeriye headliner zamanında 150 bin kişi de alana girince ortalık kilitleniyor ama, yer yıl yapılan yeniliklerle insanların rahat konser seyretmesi, karnını doyurması, birasını içmesi ve tuvaletlere girmesi sağlanmaya çalışılıyor. 2017 için paranızı biriktirip biran önce biletinizi alın deriz, kısa bir süre sonra sold out olacağı kesin \m/