Yazıya ve Yazmaya Meftun Hakan Aytaç’ın Yeni Romanı “Balayı” Çıktı

Aynı zamanda DeliKasap Dergi’de de zaman zaman yazıları yayınlanan, yazma eyleminin en tutkulu cengaverlerinden, güzel insan Hakan Aytaç’ın son kitabı “Balayı” raflarda…

Dergimizin “kitaplı yazarları” çoğalıyor. İşte arkadaşımız Hakan Aytaç da, ilk romanı Tılsım İstanbul’dan sonra ikinci kitabı “Balayı” ile yazı dünyasında ısrarla ve tutkuyla kalem oynatmaya devam ediyor. Kendi sosyal medya sayfalarında samimi bir şekilde yazı yazma eylemine ilişkin duygu ve düşüncelerini aktaran yazar, bu yola nasıl baş koyduğunu şu cümlelerle özetliyor:

“Bu aralar herkes ‘3 çocukla bir de nasıl kitap yazıyorsun?’ diye soruyor. Haklılar! Değil yazmak, düşünmeye hatta kendi adıma nefes almaya vakit ayırmak bile oldukça zor son günlerde. Ancak 8 yıl önce başladım bu hikayeye. Henüz bizim hikayemize çocuklarımız dahil olmadan çok önce. Kitaptaki gibi Balayı’nda Alaçatı’ya gitmiş, bir akşam ‘Başımıza şöyle bir iş gelseydi ne yapardık?’ diye düşünmüş ve yanıt aramak için başlamıştım karalamaya. Yıllar boyunca her satırını ilmek ilmek işledim. Kâh kenara kenara kaldırdım, unuttum, vazgeçtim; kâh hevesle yeniden sarıldım, inat ettim ve bitirdim. En çok da geceleri uykularımın kaçtığı zamanlarda uğraştım. Belki de beni uykumdan kaldıran da tamamlanmamış hikayelerin bizzat kendileriydi kim bilir… Demem o ki, arkasında hasbelkader büyük bir emek olan, karşılığında ise hiç bir şey beklemediğiniz, -belki de hiçbir karşılık almayacağınızı zaten bildiğiniz- fakat sizin için bir tutku olan, o uğurda eyleme geçtiğinizde kendinizi bulduğunuzu hissettiğiniz bir alandaki çabanızı, elle tutulur halde görmek paha biçilemez bir duygu. Bir de çocuklarımın etrafındaki insanlara, öğretmenlerine ‘Biliyor musun, benim babam bir yazar’ dediklerine şahit olmak… Ne kadar öyleyim, ne kadar yapabildim, ne kadar daha iyisini yapabilirim bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, Ferhan Şensoy’un ‘Bir gün tiyatroyu bırakabilirim ama ölünceye kadar yazacağım,’ demesi gibi… Uğraştığım diğer her şeyden vazgeçebilirim ama son nefesime kadar yazmaya devam edeceğim. Bir yere varıp varmamasının çok bir önemi yok. Çünkü bir de Jack London’ın Martin Eden’de dediği gibi, ‘Yazma arzum, içindeki en hayati şeydir benim.‘”

Aytaç, komşu dergilerden Panzehir’e verdiği röportajda da, edebiyat disiplinine dair şu cümleleri kuruyor:

“Sanatın görevi sadece güzeli anlatmak değil, gerçeğe dokunmaktır. Sanatçı da bunları dillendirmesi gereken insandır. Eğer yaşadığı topluma gözü kapalı şeklinde icra ediyorsa, bir derdi yoksa artık bir eser değil bir ürün veriyordur. Onun adı da artık sanat değil ticaret olmaya, sanatçı da tüccara dönüşmeye başlıyordur. Bu yüzden sanat doğası gereği eleştirel, sanatçı da muhalif olmalıdır. Bertolt Brecht’in sözlerini referans alıyorum ben her seferinde. ‘Sanatın apolitik olması, egemenlerle iş birliği yaptığını anlamına gelir.’ Elbette kör gözün parmağına biçiminde gündelik ve kısır siyasi tartışmalardan bahsetmiyorum. Unutturulmak isteneni belleğe kazımayı kastediyorum. Örtbas edilmeye çalışanı açığa çıkarmayı. Ezileni gösterip, ezenin ipliğini pazara çıkarmayı… Ve bütün bunlardan kimin fayda sağladığı, kimin zarar gördüğünü… Özellikle edebiyatın böyle bir görevi olduğunu düşünüyorum.”

Yazarımıza başarılar diliyoruz, söyleşinin tamamı için:

BALAYI ROMANI ÜZERİNE / HAKAN AYTAÇ

 

Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın