Karşılaştırmalı Rock`n’Roll: Kanada`nın Talihsiz İki Ozanı (John Mann & Gord Downie)
“Her insanın bir öyküsü vardır ama her insanın bir şiiri yoktur.” demiş büyük usta Özdemir Asaf. Etrafımızdaki yalnızca bir öyküsü değil aynı zamanda şiiri de olan insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu insanların çoğunu da sanat, bilim gibi alanlarda ürettiklerinden tanırız.
Kanada rock müzik tarihinde önemli bir yere sahip olan John Mann ile yolum kesişince ve kendisinin de “şiiri olan bir insan” olduğunu görünce hakkında bir şeyler karalamak istedim. The Spirit of the West adlı grubuyla 90`lı yıllarda üniversite gençliğinin kalbini fethetmiş John Mann`in güzel başlayıp hazin bir şekilde sona eren kariyerini araştırırken yolum kendisiyle aynı kaderi paylaşmış ve en az onun kadar “şiiri olan” başka bir müzisyenle kesişti: Kanada’nın en sevilen rock gruplarından The Tragically Hip`in frontman`i Gord Downie. Bu yazıya onu da dahil etmezsem çok büyük bir haksızlık olacaktı. Gord Downie deyince de akla ilk gelen şey kendisinin Kanada’nın yerli halkları ile olan sağlam bağları. Bu yüzden ülkenin geçmişindeki kara bir lekeye ve bununla nasıl yüzleştiğine değinmek de kaçınılmaz oldu. Müzikten sinemaya ve politikaya, işte karşınızda kuzeyin talihsiz iki rock ozanının şiir dolu öyküsü.
The Spirit of the West (John Mann)
Sıradan bir cuma sabahı işe giderken, son zamanlarda müdavimi olduğum radyo kanalı sayesinde bir şarkı keşfettim. Ağırlıklı olarak 80`ler ve 90`lar çalan ve aynı sunucuların 25 yıldır beraber sabah programı yaptıkları bir kanal sözünü ettiğim. Dolayısıyla Kanada’nın eski gruplarına bir hayli yer veriyorlar. Kendileri sayesinde birçok güzel yerli grup tanıdım. O sabah çalan şarkı da punk tınıları, vokali, mızıkalı, Irish folk tarzı melodisi ile dikkatimi çekti. Şair burada Londra seyahatinde nasıl içip bittiklerini ve artık eve dönüp dinlenmek istediklerini anlatıyordu. Bu kısmı da tanıdık gelince şarkının adını sonradan tekrar dinlenecekler haneme yazdım hemen. Tipik bir Irish drinking song tarzında olsa da sözlerinde yer yer bir Kanada kibarlığı da seziliyordu:
You’ll have to excuse me, I’m not at my best
I’ve been gone for a month, I’ve been drunk since I left
These so-called vacations will soon be my death
I’m so sick from the drink, I need home for a rest
İşte Spirit of the West ve en ünlü şarkıları, Kanada müzik tarihinde bir klasik hatta resmi olmayan milli marş kabul edilen, “Home for a Rest” ile tanışmam bu şekilde oldu. Daha sonra gördüm ki bir ortamda Kanadalı olup olmadığını anlamanın en iyi yolu bu şarkıyı çalmakmış, resmen kendilerinden geçiyorlar. Birçok çiftin düğün şarkısı olmasının yanı sıra 90`larda üniversite partilerinin de vazgeçilmeziymiş. 90’ların sonu ve 2000`lerin başında Polygram Records “Frosh” adında 9 tane derleme albüm yayınlamış. Frosh week üniversiteler açılmadan bir hafta önceki oryantasyon dönemine verilen isim. Frosh albümleri de o dönemlerde gençlerin en çok dinledikleri şarkıları içermekteymiş. ‘Home for a Rest’, Iggy Pop`un Lust for Life, Beastie Boys’un (You Gotta) Fight for Your Right (To Party) gibi kült şarkılarıyla beraber bu albümlerin 1998 versiyonunda yer almış. John Mann bu şarkıyı 19 yılında ilk İngiltere turneleri sırasında, grupta gitar, flüt ve bodhran* çalan diğer kurucu üye Geoffrey Kelly ile bir şiir olarak yazmış. Şarkı grubun dördüncü stüdyo albümü olan Save This House`ta yer alıyor.
*Bodhran: İrlanda folk müziğinde kullanılan def`e benzer, vurmalı bir çalgı.
Grubun tarihine gelince Geoffrey Kelly ve J. Knutson beraber müzik yaparlarken Geoffrey Kelly`nin tiyatro okuyan kız arkadaşı Alison sınıfında sesi çok güzel bir arkadaşı olduğundan bahsetmiş ve o kişi de John Mann’mis. Böylece bu üç müzisyen bir araya gelmişler ve Eavesdropper adında bir folk trio kurmuşlar. Daha sonra isimlerini Spirit of the West olarak değiştiren Vancouver`lı bu grup önce aynı adı taşıyan bağımsız bir albüm çıkarmış ve sonrasında da 1984`te ilk resmi albüm anlaşmalarını yapmışlar. 1988`de çıkarttıkları Labour Day albümündeki Political adlı şarkıyla folk müzik çevrelerinde önemli bir yer edinmişler. Tarzlarını o donem “agresif folk” olarak adlandırsalar da 1990`larda alternatif rock yapmaya başlamış ve 1991`de çıkardıkları Go Figure albümünde bu şarkının bir düzenlemesine de yer vermişler.
1983 yılında The Spirit of the West`e katılınca ikinci plana atmış olsa da John Mann aynı zamanda bir oyuncu. The X Files`ın yaratıcısı Chris Carter`ın prodüktörü olduğu Amerikan suç dizisi Millennium`un 1999 yılında yayınlanmış bir bölümünde oynamış. Misafir oyuncu olarak da Dark Angel, Stargate SG-1 ve Battlestar Galactica gibi dönemin ünlü dizilerinde yer almış. Sinemada ise The Chronicles of Riddick (2004), Reefer Madness (2005), Underworld: Evolution (2006) ve The Tall Man (2012) filmlerindeki küçük rollerin yanı sıra gerilim filmi Turbulence 3: Heavy Metal`de hem rock star Simon Flanders karakterini, hem de uçağı düşürmek isteyen grubun satanist hayranlarından birisini canlandırmış. Vancouver`da Fareler ve İnsanlar başta olmak üzere birçok tiyatro oyununda, operada ve en son da 2010 yılında sahnelenen Beyond Eden adlı rock müzikalinde oynamış.
Müzisyenliğin ve oyunculuğun yanında bir insan hakları savunucusu da olan ve birçok yardım kurulusunda aktif rol alan John Mann`in parlak yaşantısı maalesef türüne az rastlanan erken başlangıçlı Alzheimer yüzünden kabusa dönmüş. Normalde 65 yaş üzerinde görülen bu hastalık Mann`i pençesine aldığında henüz 51 yaşında ve kariyerinin zirvesindeymiş.
Sahnede olan, beste yapan, söz yazan bir insan için söyleyeceğini unutmak, hatırlayamamak ne büyük acı olsa gerek! John Mann`in unutma problemine çare olsun diye grubun basçısı bir ayak pedalı ayarlamış. Mann önündeki Ipad`ten sözleri okurken sayfaları çevirmek için bu pedalı kullanmışlar. John Mann`in Alzheimer hastalığı ile olan mücadelesi Spirit Unforgettable adlı belgesel filmde ayrıntılı olarak anlatılıyor. Kanada`da henüz onaylanmamış bir kök hücre tedavisinden de medet umulmuş ve gereken 55.000 dolar için hemen bir kampanya düzenlenmiş. Meksika`da yapılan bu tedavi için kısa sürede para toplanmış fakat maalesef bu da bir sonuç vermemiş. 2016 yılında Toronto ve Vancouver`daki veda konserleriyle çok duygusal bir şekilde sevenlerine veda etmiş John Mann ve şarkısının sözlerinde de dediği gibi evinde, sonsuzlukta istirahat etmek için gözlerini yummuş. Son dakikalarında Mann`in kızı Hattie babasının en sevdiği içeceklerden olan bir kutu Guinness açmış, dudaklarına sürmüş ve grubun diğer üyeleri kutuyu elden ele dolaştırarak 30 yıllık dostlarına böyle veda etmişler.
The Tragically Hip (Gord Downie)
The Spirit of the West ile aynı yıllarda, Ontario eyaletinin Kingston şehrinde lise öğrencisi iki arkadaş Gord Sinclair ve Rob Baker bir rock grubu kurarlar ve 1984 yılında Gord Downie Johnny Fay ile bu gruba katılır. İlk olarak öğrenci barlarında çalmaya başlayan grup ismini Elephant Parts adlı bir komedi filminden esinlenerek alır. Kariyerlerine on üç stüdyo albümü, bir canlı albüm, bir EP ve ellinin üzerinde single sığdıran grup Kanada’nın en çok satan ve en sevilen rock grubu olur. Şarkı sözlerinin çoğu grubun solisti, yazar, şair müzisyen ve aktivist Gord Downie`ye aittir. Şarkılarında gerçek hikayelere yer veren Downie, 1992`de çıkardıkları ve baş yapıtları sayılan Fully Completely albümündeki Wheat Kings adlı şarkıda yirmi üç yıl boş yere hapis yattıktan sonra serbest bırakılan David Milgaard`ın hikayesini anlatır. Yine aynı albümdeki Fifty Mission Cap, Toronto`nun hokey takımı Toronto Maple Leafs`in yirmi dört yaşındaki, dört kez Stanley Cup`ı kazanmış genç yıldız oyuncusu Bill Bariko`nun bir uçak kazası sonucu trajik ölümü hakkındadır. Grubun sevilen bir diğer şarkısı Bobcaygeon adını Ontario`da Kawartha gölleri bölgesindeki bir kasabadan alır ve bir polisin aşk hikayesini anlatır. Şarkının klibinde polisin partneri bir kadın olsa da Downie konserlerde bu şarkının eşcinsel iki polisin aşkını anlattığını da söylemiştir. Şarkıda yer yer ırkçılık ve antisemitizm göndermeleri olduğu da düşünülmektedir. New Orleans Sinking, Ahead by a Century, Nautical Disaster gibi her biri için sayfalarca yazılar yazılacak hitlere sahip grubun sonu da maalesef Gord Downie`nin ölümcül türde bir beyin kanserine yakalanmasıyla son bulur. Yedi tane solo albümü de olan Downie`nin beyninde tümör tespit edilince doktorlar bu hastalık için ortalama on sekiz ay ömür biçerler. Tıpkı John Mann gibi Gord Downie de unutkanlık ve bunama sorunuyla mücadele etmeye, şarkı sözlerini unutmaya başlar.. Ölümün geleceğini bile bile yaşamak ne acı! Hem de 50`li yaşların başında.
The Man Who Walks Among the Stars
Kanada son zamanlarda geçmişte, özellikle Katolik kilise tarafından indigenous yani yerli çocuklara yapılan istismar, asimilasyon ve soykırım belgeleriyle çalkalanıyor. Residential Schools adıyla 1880`lerde kurulan bir okul sistemiyle ailelerinden koparılan yerli çocukların yapılan kazılarda kemikleri bulunuyor. Kimi türlü işkencelerle hayatını kaybetmiş kimi de eve dönebilse bile hayat boyu bir tramvaya mahkûm edilmiş çocuklar bunlar. Üstelik bu okulların sonuncusu 1996 gibi çok yakın bir tarihte kapatılmış. Çocukların saçları kesilmiş, kıyafetleri ve kimlikleri değiştirilmiş ve Hristiyan olmaya zorlanmışlar. Bu konuyla ilgili çok acıklı hikayeler var. Trudeau hükümetinin iktidara gelmesiyle tazminatlar ödenmesi, yerli halklara işe, üniversiteye giriş vb. alanlarda pozitif ayrımcılık sağlanması, iki yıl önce 30 Eylül’ün, Truth and Reconciliation yani bir nevi hakikatle yüzleşme ve uzlaşma günü olarak kabul edilmesi gibi gelişmeler olsa da bu konuda yapılması gereken daha çok şey var.
Kanada`ya olan tutkusuyla bilinen Gord Downie`nin milliyetçilik anlayışı ırkçılıktan uzak, işte bu yerli ve diğer tüm halkların birbirlerini anlaması ve yaralarını sarması üzerine kurulmuş. Bunun için de elli yıl önce Cecilia Jeffrey Indian Residential School adlı okuldan kaçıp tren yollarında yürüyerek eve ulaşmaya çalışırken on iki yaşında hayatını kaybetmiş Chanie Wenjack`in gerçek hayat hikayesini anlatan on şarkılık bir albüm, grafik bir roman ve animasyon bir filmden oluşan bir projeyi hayata geçirmiş. Gord Downie aynı zamanda yerli halkların mücadelesine destek olmak için kâr amacı olmayan Downie Wenjack vakfını kurmuş. Bu vakıf halen aktif olarak faaliyet göstermekte. Yaşamdan erken yaşta koparılan böyle güzel bir insana yerli halklar, Justin Trudeau`nun da katıldığı geleneksel bir tören düzenlemişler. Gözyaşları içinde yerli halkların kendisine verdikleri kardeşlik onurunu, kartal tüyünü ve “the man who walks among the stars” yani yıldızların arasında yürüyen adam unvanını almış.
Evine dönemeden trajik bir biçimde hayattan kopan Chanie Wenjack`in kız kardeşinin bir röportaj sırasında sarfettiği sözleri beni çok etkiledi. “Biz, insanlar arasında bir bağ olduğuna inanırız, kardeşimin de Gord Downie ile böyle bir bağı varmış” demişti. Geçen iş yerinde sevdiğim Çinli bir arkadaşım adının Çince telaffuzunun benim adımla aynı olduğunu söyledi. O anda aklıma bu sözler geldi.
Kanada’nın geçmişindeki bu karanlıkla kararlı bir şekilde yüzleşmesi, sömürgeci, koloni döneminden kalma bütün kurumların ismini değiştirmesi ve diğer bir sürü çabası keşke bütün devletlere örnek olsa… Geçmişte yaşanan travmaların üzerini örttükçe, yüzleşmedikçe, acıları hasıraltı yaptıkça maalesef geleceğe umutla bakmak mümkün olmuyor. Diğer bir konu ise neden böyle iyi kalpli, güzel insanların erkenden aramızdan göçtüğü ve kötülere bir şey olmadığı… Siz ne dersiniz?
DELİKASAP 666+2 NUMARALI KOLEKSİYON BASKISI ÇIKTI, SİPARİŞ İÇİN: