KOVBOYLAR DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ: ÖLÜLER VE GÖLGELER VADİSİNİN MÜZİĞİ COUNTRY
VAHŞİ BATI VE KOVBOY- REDNECK – HILLBILLY FARKI – 1. Bölüm
Küresel bilinirliğe sahip olsa da folklorik temada dokusunu kazanan tüm öğeler gibi müzik de kendi yankısını ait olduğu ülkelerin tarihinden yankılar. Folklorik müziklerin sahip olduğu hikayeler, kullanılan enstrümanlar ve sound her zaman için evrensel olanlara kıyasla daha otantik ve çarpıcı unsurlara sahiptir. ‘Erhu’dan esneyen sesler nasıl akıllara Çin’i getiriyorsa, ‘Ngoni’nin köleleştirilen halklar tarafından kıtalar ötesine ulaşan acı çığlığı nasıl Afrika’yı anımsatıyorsa ve nasıl ki ‘Gayda’nın savaşlardan doğan özgürlük haykırışı çoğu coğrafyada epik bir kahramanlık heyecanı oluşturuyorsa Banjo, keman ve armonika’nın birleşimi de dimağda o bilindik kirli ve tozlu rüzgarı estirir. Bu enstrümanlar Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Birleşik Devletler’e uzanan bir serüvenin hikaye anlatıcıları durumundalar.
Çölün tozu, kanyonlardan yapılan baskınlar, at hırsızları, tren soyguncuları, kovboylar, filmlere konu olan meşhur çeteler ve tek başına efsane olan silahşorların altıpatlarlarından çıkan dumanlar, yerli efsaneleri… Gerçeğin, hayal ile karıştığı büyülü bir gerçeklik atmosferi. Ve elbette tüm bunların tanımlayıcısı olarak Country müzik. 1930’lı yıllardan itibaren Hollywood’un her tarihsel olguyu birbirine karıştırıp sunduğu hali gerçekten doğru mu? Her Hollywood eleştirisinde olduğu gibi cevap koca bir “Hayır!” Peki bu müzik neyi anlatıyor ve müzikle birlikte tanımlanan bu kültür habitatının tarihinde neler yaşandı?
“I’m coming and hell’s coming with me” [1]
“Americana” mitlerini aşırı ulusalcı ögelerden bağımsız tüm gerçekliğiyle kaleme alan saygın bazı tarihçilerin kitaplarına bakıldığında (Chris Harman, Neil Faulkner, Peter Kuznick, James W. Loewen, Lee Gardner, James J. Martin, Michael Wallis, Kit Carson ve elbette Hampton Sides ile muhalif – halkçı gerçekçi Amerikan tarihinin zirvesi Howard Zinn) Hollywood endüstrisinin sunumu çökerken “at izi it izine” karışır. Biz “Kovboy kimdir?” sorusu ile başlayalım. Bir meslek olarak (at-sığır-inek yetiştiriciliği) kökleri İspanya’ya, terim olarak ise İrlanda’ya dayanan kovboylar İç Savaş öncesinde (1861-1865) Avrupa’dan ABD’ye göçen ve kimisi eyaletlerin düzenlediği yarışmalarda kimisi parayla kimisi de birbirini ve yerlileri vurarak topraklara yerleşip çiftliklerde aynı işi devam ettiren güruhtur diyebiliriz. Güruhtur çünkü “Vahşi Batı” mitindeki en kalabalık ve “uysal” insanlardır denilebilir. Çoğu okuma-yazma bilir ve coğrafyanın en ücra köşelerinde bile çocuklarına temel eğitim aldırırlar. Durumları Batı’ya göçüp içine düştükleri zorlu hayatta kalma savaşını verenler olarak da tanımlanabilir. Şaşırtıcı şekilde yüzde 25’i siyahidir. ABD’nin kuruluşunda hizmetçi ya da ücretli çiftçiler olan “Yeoman”lardan farklı olarak çoğunluğu kendi çiftliğine ve tarlalarına sahip olan kovboylar İç Savaş sonrası “law & order” (kanun ve düzen) kurulana kadar devam eden “Yeniden Yapılanma” döneminde zıvanadan çıkıp amatör çeteler kurmuş olsalar da çoğu, profesyonel kanun kaçağı çeteler ve Texas Rangers gibi çetecilikten kanun adamlığına geçen acımasız kolluk güçleri tarafından tepelenerek yine çiftliklerine sürülmüştür.
Ovalarda, bayırlarda at ya da inek yetiştiren herkese de kovboy denilmedi. Güney Eyaletlerinde ana yerleşim merkezlerinin periferisinde yaşayan cahil ve kaba saba olanlara aşağılayıcı bir terim olarak “Redneck”, yerleşimlerden bütünüyle uzak dağlık ve ormanlık alanlarda yaşayanlara ise yine küçültücü bir ifade olarak “Hillbilly” denildi. Bu iki sınıfa ise genel olarak “white trash” adı verilerek toplumdan dışlandıklarını söylemek mümkün. Kovboylar ise bizzat yerleşim yerlerini kuranlar ve merkezlerde çiftçilik ya da hayvan yetiştiriciliği yapanlar olarak diğer iki gruptan ayrılmakta. Peki ABD’nin ilk kovboyları kimler? Kovboyların ABD’nin 5. Başkanı James Monroe’nun ünlü doktrininde yer alan “Amerika Amerikalılarındır” düşüncesinin ve ülkenin Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına kadar kuralsızca ve yerli kıyımı yarata yarata sürdürdükleri “kıyıdan kıyıya tek ulus” fikrinin beden bulmuş hali olduklarını söylemek de mümkün. Kovboylar tarih boyunca toprakları keşfeden ve beraberinde ölüm ile birlikte cehennemi de taşıyan “hudutçular” olmuşlardır. Ancak Monroe’dan da önce ABD’nin Güney Eyaletleri ile özdeşleşmiş tüm folklorik öğelerin, finansal sistemin, köleliğin ve Kuzeyden farklı oldukları yönündeki tüm inançların ilk ve asıl savunucusu olarak ABD tarihinin en etkin karakterlerinden birisi olan ülkenin 3. Başkanı Thomas Jefferson’ı ileri sürmeliyiz. Jefferson, 1804 yılında o dönem ABD’nin Fransa’dan satın aldığı ve bugün 14 ayrı eyaleti kapsayan dev toprak parçasının keşfi için aileleri kovboy olan iki ismi, Meriwether Lewis ve William Clark’ı görevlendirmiştir. 862 gün süren keşif yolculuğu bu iki ismin tarihe ABD’nin ilk “resmi kovboyları” olarak geçmesini de sağlar.
“I’m Your Huckleberry” [2]
Dolayısıyla kovboyları Güney Eyaletlerinin ücretsiz köleliğe dayanan tarım ve plantasyon ekonomisinin temel dinamikleri olarak adlandırmak mümkün. ABD’de her eyaletin kendi yasaları olduğunu ve 20. yüzyıl başına kadar az sayıdaki kanun adamı dolayısıyla kanun ve cezaların da silahların ucunda ve kişilerin kendi inisiyatifinde bulunduğu düşünüldüğünde kovboylar sahneden çekilir ve yerlerine tüm dünyada efsane haline gelen isimler geçmeye başlar. Red Kit, Tex, Kızıl Maske, Teksas, Tommiks gibi çizgi roman ve filmleri izleyenler / okuyanlar tarihin gerçek karakterleri olan çok sayıda efsane isme bu açıdan yabancı sayılmazlar. Dört uyuşmaz Dalton Kardeşler Çetesi, Vahşi Batı’nın ön planda olmayan ancak yaşadıkları dönemde silahlı erkeklerin bile ödünü patlatan kadın silahşörlerden Calamity Jane, Ol’ West’in en hızlı ve korkulan silahşoru Wild Bill Hickok, ABD’nin ‘Robin Hood’u ve en meşhur iki çetesinden birisinin kurucusu Jesse James ve diğer çetenin başı, tüm yaşamı ile bir efsaneye dönüşmüş olan Billy the Kid, önüne geleni darağacında sallandırdığı için “Asan Hakim” lakabını alan Roy Bean, Vahşi Batı’yı dünyada meşhur eden şovmen Buffalo Bill, Vahşi Batı’nın en korkulan ve “mahşerin ölüm saçan atlıları” lakabını alan kanun adamları Earp Kardeşler ile “kumarbaz şair” lakabına ve diş hekimliği mesleğine sahip olmasına karşın gölgesinin uğradığı kasabalardaki tüm kanun kaçaklarının kasabayı terk etmesine sebep olan ünlü silahşor Doc Holliday, ilk blue jean fabrikasını kuran Levi Strauss ve daha niceleri… Hollywood’da bu karakterlere hayat vermis 100’e yakın ünlü aktör olmasına karşın içlerinde bize yakın gizli bir isim de bulunuyor. ‘Hi Jolly’ lakaplı Osmanlı vatandaşı ‘Hacı Ali’ Ali, “Kızılderililer manyak gibi kovboylar ise gölge gibi at biniyorlar. Bizim askerler çaylak kaldı bu işlerde” diyen yetkililere Vahşi Batı’daki jargonla “I’m Your Huckleberry! Bende o iş. Osmanlı’da deveye binerdik biz. Çöle, toza dayanıklıdır” diyerek ABD askerlerini Osmanlı’dan ihraç ettiği develere bindirmesiyle meşhur bir isim.
Dead Man’s Hand[3]
Elbette “beyaz adamın” kanun ve kanunsuzluk tanımları ancak birbirlerini öldürdükleri zaman söz konusudur. Hatta bu durumda bile bir kavgada ya da silahşor düellosunda öldüren zanlı “Adil bir dövüştü ve ben mücbir sebeplerden dolayı haklıydım” derse, yanına da iki yavşak bulup şahit ederse kasabanın şerifleri ve yargıcı katilleri yargılamazdı. Bu tuhaf “kendi kendini doğrulayan kanunculuk oyunu” dışında ise yalnızca Amerikan yerlileri / Kızılderililer kalmaktaydı. Tarihçi ve hukukçu Louis Hacker’a göre 1810-1830 yılları arasında Kentucky, Alabama, Texas ve Oklahoma gibi eyaletlerle gelen insanlar yerlileri öldürdüklerinde çoğu zaman suçlu bulunmazlardı. Howard Zinn yerlilerin topraklarına yerleşen insanların “tarımı da iyi bilmedikleri için doğayı mahvettiklerini” ileri sürmekte. “Vahşileri!” öldürmek İç Savaş öncesi Amerikan hükümetleri için 130’dan fazla barış anlaşmasını bozup bu insanları topraklarından zorla sürmek anlamına gelirken İç Savaş sonrasında ise “Anlaşma bozmaya gerek yok. Bulduğunuz yerde sürün ya da öldürün” zorbalığıyla bir “ölüm sporuna” dönüşmüştü. Tek büyük dramı yerliler de yaşamadı. İç Savaş’ta yenilmiş olsalar bile Güney Eyaletleri’ndeki insanlar uzun süre siyahi insanları kafalarına göre işkence edip öldürmeye devam ettiler. 13 büyük silah şirketi silah ürettikçe, “Silahlanmak Anayasal hakkımız. Satın alıp kullanırım elbette” diyen insanlar da kanunu kitabına uydurup insan canı almaya devam ettiler. Bu kan dökme yarışında yalnızca yerli nüfusu değil doğa da kırıldı. Örneğin Amerika Bizonu’nun soyu tükendi. James W. Loewen’a göre bu kırım ile birlikte demiryollarının hakim olması ve sınırsız ovaları parselleyip “burası benim çiftliğim gireni de vururum” diyenler Vahşi Batı’nın bitişini temsil eden üç tarihsel olgu durumunda. Loewen’a göre Amerikan resmi tarih müfredatı yerli kıyımının ne zaman bittiğini yazmadı nitekim “Eğitim Bakanlığı bu utanç kaynağını saklamak için çırpındı!” Siyahilerin uğradığı zulüm ise “resmi tarihe” göre ABD’nin 36. Başkanı Lyndon B. Johnson tarafından imzalanan 1964 ve 1968 tarihli iki ayrı Medeni Haklar Yasası ile “sonlandı!” Buna inandınız mı? Ünlü sosyalist düşünür Noam Chomsky’e göre ABD’de 1980’ler, 1990’lar ve hatta son 6 yılda yaşanan polis şiddeti ve sokaklara taşan protesto eylemlerine bakıldığında sırasıyla sınırlara göçen “öncü aileler”, kanun kaçakları / çeteleri ve şeriflerin ardından ABD Ordusu tarafından yürütülen ırkçı ölüm dalgaları son 60 yıldır “polis tarafından” uygulanmaya devam ediyor. Chris Harman’ın ifadesiyle “devlet şiddetinin aracı kurumları daimi bir devir teslim süreci halindeler.” Özetle insan hayatının bahis olarak ortaya konulduğu bu poker oyununda yerlilerin ve siyahilerin payına tarih boyunca yalnızca “Dead man’s hand” düştü.
Eh, bu kadar efsane, acı, zorluk, çatışma, sosyal kargaşa, kan ve ölümden bir müzik geleneği doğmaması da düşünülemez. Vahşi Batı’ya ilişkin popüler kültürde sunulan çoğu mit gibi Country müzik de ne Blues’dan ne de gitarların güney deltalarından yankılanan acı sesinden doğdu! Hepsinden önce sadece mızıka, banjo ve keman vardı. İkinci bölümde Americana’nın müziğiyle buluşmak üzere…
Emre Doğulu
[1] Vahşi Batı tarihinin en korkulan kanun adamı Wyatt Earp’in kardeşinin öldürülmesinin ardından tamamı kovboylardan oluşan Clanton Çetesi’nin peşine düşmeden önce söylediği intikam sözleri. “Söyleyin onlara ben geliyorum ve cehennem de benimle birlikte geliyor!” Bu sözlerin ardından çete helak edilmiştir!
[2] Vahşi Batı jargonunda “Bu işin adamı benim/ Senin aradığın adam benim” anlamına gelen, artık kullanılmayan İngilizce ifade. 17 Ocak 1882 tarihinde Arizona Eyaleti’ndeki Tombstone yerleşiminde, Latince şiirler okuyarak öfkeli halde düelloya tutuşmasıyla meşhur yüksek eğitimli ünlü silahşor kovboy Johnny Ringo’ya kafa tutan bir diğer yüksek eğitimli kumarbaz silahşor Doc Holliday’in bu ifadeyi kullandığı rivayet edilir. Bu meydan okuma sonunda Ringo’nun yanına Clanton Kardeşler Kovboylar Çetesi, Doc’un yanına ise acımasızlıkları ile ünlü kanun adamları Earp Kardeşlerin geçmesiyle birlikte Vahşi Batı’nın en ünlü kasaba düellosu ‘O.K. Corral Çatışması’ ve en meşhur kanun kaçağı kovalamacası ‘Earp İntikam Baskınları’ yaşanmıştır. Bu iki olayın kovboyların kısa süren kanun dışı kaçaklar döneminin sonunu işaret ettiği de genel kabul görmekte.
[3] Vahşi Batı’nın en ünlü silahşoru ve tarihte ilk kez “gölgesinden hızlı silah çeken” mitiyle anılan kanun adamı, maceracı, eski asker, kumarbaz Wild Bill Hickok ile anılan lanetli folklorik efsane. 2 Ağustos 1876 tarihinde Güney Dakota Eyaleti’nde bulunan Deadwood kentindeki salonda gerçekleşen efsanenin merkezinde Wild Bill yer alır. Her zaman salona girenleri görmek ve pusu yememek için yüzü kapıyı görecek şekilde oturan Hickok o gün yer kalmadığı için kapıya sırtını vermek zorunda kalır. Wild Bill önceki gün pokerde tüm parasını aldığı “Kırık Burun” lakaplı buffalo avcısı ve madenci Jack McCall’u “Al bu parayı da git kahvaltı yap” sözleriyle herkesin içinde küçük düşürmüştür. 2 Ağustos günü Kırık Burun salona girip sırtı dönük halde poker oynayan Wild Bill’i “Al bunu Lanet olası” diyerek başının arkasından vurur. Yere düşen Bill’in kanlı poker elinde Maça As, Maça Sekiz, Sinek As ve Sinek Sekiz vardır. Beşinci kartın ne olduğu bilinmese de mevcut dört kart As’ları sayesinde çok iyi bir el olarak kabul edilir. Bu el yaşanan olaydan sonra “Ölü Adamın Eli” olarak tarihsel bir mite dönüşmüştür. Onlarca Hollywood filmi ve romana konu olan el popüler dil ve kültürde “sana çıktıysa öldün demektir” ifadesiyle anlatımını bulmakta…