LENINIZM VS LENNONIZM
ROCK MÜZİĞİN SSCB VE VARŞOVA PAKTI’NDAKİ YOLCULUĞU
Rock müziğin komünizmin düşüşünü hızlandıran etmenlerin arasında olduğu iddiası ve ABD hükümetince ya da CIA tarafından kullanıldığı gibi iddialar uzun yıllardır gündemden düşmeyen konular arasında yer alır ve her zaman eklenir “SSCB’yi rock müzik yıktı!” Bu mantık içinde rock gerçekten bu kadar güçlüyse neden önce meydan okuduğu kapitalizmi, devletleri, orduları ya da dinleri halen yıkamadı soruları ise boşlukta kalır. Bu yazımızda rock müziğin SSCB başta olmak üzere Varşova Paktı’na nasıl girip büyüdüğünü tarafsızca anlatacağız ancak aynı tarafsızlıkla yukarıdaki gibi aşırı iddialı cümlelere de cevap vereceğiz.
Rock müzik Soğuk Savaş döneminde (özellikle 1950’li yıllardan itibaren) Amerikan hükümeti tarafından SSCB ve Varşova Paktı üyesi diğer ülkeler başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki komünist ve sosyalist hükümetler altındaki gençleri sisteme yabancılaştırmak, Batı’yı gençlerin gözünde insani kılmak ve nihayetinde bir gençlik isyan ateşi başlatabilmek amacıyla desteklendi. Elbette rock müzik kendi dev tarihine ve yoluna sahipti ancak bu kıymetli küresel madeni istihbarat örgütleri de kendi işlerine geldikleri gibi kullandılar.
Soğuk Savaş döneminde rock müziğin imajı, soundu ve şarkı sözleri diğer yandan gerçekten de gençler tarafından delicesine sevilip kaçak yollarla temini, taklidi ve sonunda bizzat icra edilerek gerçekleştirilmesi Varşova Paktı ülkelerindeki yönetimleri ciddi şekilde rahatsız etmiştir. Bu konuda DeliKasap Rock’n’Roll Kültürü dergisindeki ‘Heavy metal’in keşfedilmemiş tarihi – Demir Perde’de metal & Doğu Almanya’da metal’in yükselişinin dinamikleri’ başlıklı yazımıza bakabilirsiniz.
https://www.delikasap.org/2021/09/09/heavy-metalin-kesfedilmemis-tarihi-demir-perdede-metal-dogu-almanyada-metalin-yukselisinin-dinamikleri/
Daha önce dergimizde Doğu Almanya’da heavy metal’in tarihini ele aldığımız yazıda da belirttiğimiz gibi Varşova Paktı içerisindeki tüm ülkelerde 30 yıla yakın bir süre devlet kurumları ve parti yetkilileri ile rock müzik dinleyicileri ve kitleleri arasındaki bir kültür savaşı yaşandı. Doğu bloğunu Batı’daki rock müzik gelişiminden ayıran en keskin kültürel ayrımdı bu çatışma. Rock müzik Moskova’daki Kremlin’in ‘Merkez Komite’ toplantılarında “yozlaşmış müzik” olarak reddedildi, 1968 Prag baharında sokaklarda şarkılarla tepkisini gösterdi, 1982 yılında ise Polonya’da hükümete karşı öfkeli bir punk tepkisine dönüşerek ülkedeki politik reform taleplerinin yayılmasına yardımcı oldu. Elbette diğer yandan bir şekilde – genellikle de yasa dışı yollardan ya da el altından- bloğun içine sızmayı da başarıyordu rock müzik. Tarihçi akademisyen Timothy Ryback’in ‘Rock Around the Block: A History of Rock Music in Eastern Europe and the Soviet Union’ adlı kitabında rock müziğin Soğuk Savaş konsepti içindeki bu “sızıntısı” detaylarıyla yer almaktadır. Peki nasıl sızmış ve önüne geçilmez bir dalga halinde büyümüştür rock müzik?
ELVIS’İN KLONLARI MOSKOVA SOKAKLARINDA
Her şey 1954 yılında Bill Haley’in belki de ‘Rock’ adının müzikal anlamda herkesin diline dolanmasını ilk kez sağlayan ‘Rock Around the Clock’ parçasını yorumlamasıyla başladı. 1954 yazı biterken Sovyet caz müzisyenleri şarkının sözlerini Rusçaya çevirerek ve parçanın Amerikan kökenlerini saklayarak parçayı repertuarlarına aldılar. Rock müzik kendisinden sonra gelen heavy metal’de olduğu gibi doğu bloğu ülkelerine gizlice ve el altından sızmaya başlamıştı.
1958’de sonradan ‘Rock and Roll’un Kralı’ olacak olan ve rock sahnesinin ilk küresel süper yıldızı kabul edilen Elvis Presley’in etkisi tüm dünyada olduğu gibi Doğu Avrupa’da da çılgınlık yaratmıştı. ‘Er Elvis Presley’ Batı Almanya’da askerlik görevine gönderildiğinde SSCB, NATO’yu “rock & roll müziği sosyalist toplumlara karşı soğuk savaş stratejisi olarak kullanmakla” suçladı. SSCB’nin tepkisine karşın tüm dünyada olduğu gibi Elvis Presley klonları Moskova sokaklarında da türemeye başlamıştı. 1950’li yıllarda Rusya’da ayrıca ‘Stliyagi’ adıyla rock dinleyen ilk karşı kültür gençlik hareketi de oluşmaya başladı. 1950’lerin sonlarında Varşova Paktı üyeleri devletler “Batılı müzik dinleyen, dejenere olan, Komünist değerlerden uzaklaşan, üzerinde insan kemiklerinin röntgen görüntüleri olan röntgen filmlerini plak gibi kullanıp kaçak kayıtlar yapan ve yayan (bu türden plaklara Rusya’da ‘roentgenizdat’ adı veriliyordu) gençler” tutuklanmaya başlamışlardı. İşte tam bu noktada ABD devreye girdi. Tutuklanan gençlere “tepki olarak!” 1958 tarihinde NATO bir rapor yayınladı. Raporda rock müziğin komünist bloğa karşı kullanılabileceği ve bu yönde planlama yapılması gerektiği ifadesine yer verildi.
DEVLET ‘ROCK MÜZİK BÜROSU’ KURDU
1964 yılında bu kez İngiliz Beatles grubu dünyayı kasıp kavuruyordu. “Britanya İşgali” adıyla ABD’de tüm müzik listelerini alt üst eden ve dünyada da ‘Beatlemania’ akımını başlatan grup SSCB’de başlangıçta beklenen etkiyi uyandırmadı. Moskova’da yayınlanan haftalık mizah dergisi ‘Krokodil’ okuyucularına “Yeterince iyi değiller” ifadesini kullanarak Beatles’in uzun süre popüler kalamayacağını ifade ediyordu. Dergideki yazıya karşın milyonlarca Sovyet genci kaçak yabancı radyo istasyonlarından Beatles parçalarını kaydederlerken, ülkede bulunması son derece zor olan Beatles albümlerini de kara borsadan temin ediyorlardı. Bu çılgınlık dünyaya kapalı bir sistem olan SSCB’de o kadar uzun sürdü ki 1980’lere gelindiğinde bile yeni trend ve müziklerden bihaber gençler halen “Beatles imajı ve kıyafetleriyle” Moskova sokaklarında geziyorlardı. Moskova’da ‘Bitlovka’ adıyla renksiz Beatles ceketleri moda bile olmuştu. ABD yine devreye girdi ve bu görüntülerin ardından dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson “SSCB’ye kadar ulaşabilen uluslararası radyo istasyonlarında rock müziğe ağırlık verilmesi” yönünde bir ‘öneride!’ bulundu.
1976 yılında Sovyetler Birliği İstatistik Kurumu’nun Moskova’da yaptırdığı bir ankette “En çok tanınan ABD’li kimdir” sorusu soruldu. İlk iki sıra tahmin edilebileceği üzere Rusların bu dönem resmi televizyon kanallarında en çok gördüğü iki Amerikalıya, Dönemin ABD Başkanı Gerald Ford ve SSCB tarafından en iyi bilinen ABD’li siyasetçi olarak eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a aitti. Üçüncü isim ise Sovyet yönetiminde şaşkınlık yarattı. Doğu bloğu ülkelerinde çok iyi bilinen ‘Kızıl Elvis’ lakaplı ABD’li aktör, şarkıcı ve yapımcı Dean Reed! Reed, ABD vatandaşı olmasına karşın ABD’yi sert şekilde eleştiren ve bu noktada da Doğu Almanya’da yaşamaya başlayıp ününün zirvesine ulaşan bir sanatçıydı. Country ve Rock & Roll tarzı müziklerle doğu bloğunun süper yıldızı olan Reed, Varşova Paktı içinde on milyonlarca albüm sattı ve tıklım tıklım dolu büyük stadyum konserleri verdi.
Bir kez daha ‘Batılı müziğin’ etkisi bu kez resmi istatistikler ile gözler önüne seriliyordu. Bu yıllarda Varşova Paktı içindeki gençlik arasında Batı’dakine benzer şekilde bir Hippi kültürü de yerleşmeye başlamıştı. Reed’in yolundan giden çok sayıda grup Varşova Paktı ülkelerinde kendi ana dillerinde rock şarkıları üretmeye başladılar. Sansür kurumlarınca sürekli engellenen gruplar yer altından büyümeye devam ettiler. Daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Rock kültürünün tüm Varşova Paktı içindeki en güçlü kalesi Doğu Almanya’da bu gruplar ve akım öylesine büyüdü ki devlet ‘Rock Müzik Bürosu’ kurarak engel olamadığı bu akımı en azından kontrol altında tutmayı amaçladı. Bu kuşak değil ancak 1980’lere sirayet eden ‘İkinci Kuşak’ bu anlamda çok büyük bir etkiye sahip olacaktı.
1980 yılında tüm Varşova Paktı’ndaki bir ilk yaşanarak Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te ‘Tiflis Varşova Festivali’ adıyla bir rock festivali düzenlendi. Festivale katılan grupların geçen yıllarda sürekli sansürlenen ve yer altında patlamayı bekleyen gruplar olması dolayısıyla mümkün mertebe sisteme meydan okuyan şarkılar seslendirildi. Festival Moskova’nın Varşova Paktı toplantısında Moskova Besteciler Birliği’nin Rock müziği yerden yere vuran raporunu gündeme getirmesiyle sonuçlandı. Rock müzik resmi olarak 1980’lerin ortasında kadar yasaklandı ve yer altına inmeye zorlandı. Müzisyenler ve müzik yazarı gazeteciler tutuklandı, Rock grupları dağıtıldı, müzik dergileri kapatıldı. Rock müzik ana akımda lanetlenmeye başlandı. ‘Resmi rock grupları’ oluşturulmaya çalışılarak Besteciler Birliği’nin yazdıkları şarkıları seslendirmeleri istendi. Gençler ise yer altında takılmaya devam ediyorlardı. KGB raporlarına kadar yansıyan ifadelerde rock müzik için “Batının gizli Soğuk Savaş silahı” gibi ibarelere yer verilmişti.
POLONYA’DA WALESA’NIN İSYANINI YAYAN PUNK GRUPLARI
1981 yılında Polonya’da büyük karışıklıklar yaşanıyordu. Varşova Paktı içerisindeki bir ülkede ilk kez merkez Komünist Parti dışında bir sendika (Lech Walesa liderliğindeki Dayanışma Sendikası), o güne kadar görülmemiş biçimde sosyalizm içinde radikal reform talepleriyle büyük kitlelerin desteklerini kazanmaya başlıyor, merkezi tek parti iktidarı (Polonya Birleşik İşçi Partisi) içerisindeki muhalif kuşak güçleniyordu. Devlet Başkanı Wojciech Jaruzelski, Dayanışma Sendikası’nı ve muhalif parti içi sesleri susturabilmek için 1981 yılında askeri sıkıyönetim kanunlarını devreye soktu ve Dayanışma Sendikası liderlerini kitleler halinde tutukladı. Jaruzelski bu dönemde Polonya gençliğinin büyük bir tutkuyla dinlediği rock müzik sahnesini serbest bırakarak gençlerden yoğun destek alan Dayanışma Sendikası’nı topal bırakmaya çalıştı. Sıkıyönetimin ilanından bir yıl sonra, 1982 yılında ülkedeki radikal muhalif punk müzik grupları (Plutonium Death, Shock, Toilet, Destruction) ardı ardına hükümeti eleştiren konserler vermeye ve parçalar yayınlamaya başladılar. Bu konser ve kayıtların gençler arasında yayılmasının ardından Polonya’nın politik genç nüfusunun büyük bölümü Dayanışma Sendikası’na doğrudan üye olma ya da illegal parti toplantıları düzenleme gibi meydan okuyan tavırlar sergilemeye başladılar.
1985 yılında SSCB’de Mihail Gorbaçov’un Devlet Başkanı seçilmesiyle birlikte Scorpions’in şarkısında söylediği gibi yalnızca SSCB’de değil tüm Varşova Paktı’nda ‘değişim rüzgarı’ başlamıştı. Yer altına sürülen grupların peşinden gelen gencecik rocker’lar resmi izinle 12. Uluslararası Gençlik ve Öğrenci Festivali’nde boy gösterdiler. İçlerinde İngiliz rock grupları da vardı, Finlandiyalı Punk grupları da… Hatta Kızıl Meydan’da esrar içen gruplar bile…
Demir Perde arkasında olanlar yalnızca bu ülkelerin rock grupları tarafından değil batılı büyük müzisyenlerin konserleriyle de destekleniyordu. Aralarında Elton John, Queen, The Rolling Stones, David Bowie, Bruce Springsteen, Billy Joel ve Ozzy Osbourne’in de olduğu çok sayıda isim bu ülkelerde konserler vermeye başlamışlardı. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan yönetimi de Voice Of America ve Radio Free Europe gibi yayın organlarından Doğu’daki kanallara sürekli rock müzik dinletilmesi yönünde bir direktif hazırlayarak ilgili yayın organlarına gizlice dağıttı nitekim KGB’nin istihbarat raporlarının da doğruladığı üzere “Sovyet gençlerinin yüzde 80’i batılı radyo kanallarını dinliyorlardı.” Ancak aynı Reagan ABD’deki heavy metal patlamasını boğazlamak ve sansürlemek için elinden geleni de ardına koymadı!
1987 Şubat ayında dönemin SSCB lideri Mihail Gorbaçov ve eşi Raisa Gorbaçov, kişisel olarak özel davet edilen John Lennon’in eşi Yoko Ono’yu Moskova’da ağırladılar. Raisa Gorbaçov bir yandan Lennon şarkılarından sözler okurken diğer yandan kendisinin ve eşinin Lennon hayranı olduklarını dile getirdi. Mihail Gorbaçov da “John da burada olmalıydı” ifadesini kullandı. Bu aşırı tepkiler Batı basınında “Lennonizm Leninizm’e karşı” gibi başlıklarla haberlere yansıdı. Aynı yıl David Bowie, Genesis gibi isimler Doğu Berlin’de konser verdiler. Konserdeki izleyiciler isyan çıkardılar ve Berlin Duvarı’na yürüyerek “Duvarı İndirin” nidalarıyla bağırmaya başladılar. Konser kontrolden çıktı. Kalabalık içinde Almanya Federal Cumhuriyeti (Batı Almanya), Birleşik Krallık ve ABD bayrakları açanlar bile oldu.
TUSHİNO HAVALİMANI’NA İNEN DEV UÇAKLAR
Ve o büyük gün!
28 Eylül 1991 tarihinde Moskova’daki Tushino Havalimanı’nda yaklaşık 1.6 milyon katılımlı o kaotik konsere geldik. 1991 tarihli Monsters of Rock Moskova konseri Sovyet gençlerin heavy metal’e nasıl gönül verdiklerinin en açık görüntüleri olarak bugüne kadar yüzlerce yapımda ve kitapta kullanıldı. AC/DC, Pantera ve elbette Metallica’nin tüm kenti salladığı konserde isyanlar çıktı, kaos Moskova sokaklarına yayıldı, polis ve asker olağanüstü hale geçirildi, yüzlerce katılımcı tutuklandı, dövüldü, tartaklandı ancak isyan durdurulamadı. Bu olaydan üç ay sonra Sovyetler Birliği dağıldı.
DeliKasap’ın kıdemli yazarlarından Veysel Barışsever de o dönemde Sovyetler Birliği’ndeydi ve bu festivale iştirak ederek dergimize bir yazı dizisi hazırladı. O yazı dizisine de buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.delikasap.org/2019/09/28/monsters-of-rock-moscow91de-bir-turk-metalci/
“ROCK MÜZİK KOMÜNİZMİ YIKTI DEMEK” SAFLIKTIR
Yukarıda anlatılan tarihi süreci ele alan, bugüne kadar bu konuda kendileriyle röportajlar da yapılan birçok isim rock müziğin komünizmi devirdiğini (ya da en büyük etmenlerden birisi olduğunu) iddia edecek kadar ileri noktalarda yorumlarda bulundular. Bunların arasında ABD eski Başkanı Bill Clinton, The Rolling Stones’dan Mick Jagger ve Keith Richards, yazar Salman Rüşdi, Rusya müzik tarihi uzmanı akademisyen Yuri Pelyoşonok, ABD’li ünlü tarih profesörü Larry Schweikart ve Tarihçi akademisyen Timothy Ryback gibi isimler bulunuyor. Peki, bu ifade bütünüyle doğru mu?
Öncelikle SSCB’nin ve bir savunma paktı olarak Varşova Paktı’nın komünizmin bütününü ne fikren ne de somut bir devlet sistemi olarak temsil etmediğini unutmamak gerekir. Leninizm ve Bolşevizm Marksizm’in ancak bir yorumlanışıdır ve bazı temel noktalarda farklılıklara sahiptirler. Yine Mihail Gorbaçov tarafından Batı’ya yetişme telaşıyla gerçekleştirilen Glasnost ve Perestroyka politikalarının (özellikle tarımda, finansal yapıda, bürokratik hiyerarşi ve işleyişte, askeri-endüstriyel sektörde yenilenmeyi amaçlayan) iflas etmesi komünizmin çöküşünde rock müzikle kıyaslanmayacak kadar büyük bir etki bırakmıştır.
Şunu net şekilde ayırmak gerekir. Rock müzik ya da bir başka müzikal akım ideolojik düzeyde ortaya konulan bu uzun tarihsel süreci yıkacak kadar güçlü değildir. Komünizm 1845 yılında Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından yazılan Alman İdeolojisi eseriyle başlayan bilimsel köklere, 1864’de Birinci Enternasyonal ile başlayan topluluk köklerine ve 1871’de Paris Komünü ile başlayan isyan hareketi köklerine sahip, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkilemiş devrimsel ve küresel bir harekettir. Böylesine bir hareket, fikir ve ideolojiyi sosyal-iktisadi gerekçelerle değil “rock müzik sayesinde” gibi ifadelerle yıkıldığını iddia etmek en basit ifadesiyle saflıktır. Bu ifade ayrıca rock müziğin neyi temsil ettiğini zerre anlamamış olmakla da eş anlamlıdır.
Ancak sıklıkla dile getirildiği üzere rock müzik Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkelerinin gençlerinin protest bir tutum almasını, Marksist düşünceden bireysel ya da toplumsal anarşist fikirlere yönelmesini ve kendi ülkelerindeki ideolojik değerler ve ideallerden yabancılaşmasını sağlamıştır. Denilebilir ki Varşova Paktı’nda iki kuşak rock müzik dinleyerek büyümüştür. Bu da Demirperde ülkelerindeki rockçıların iktidarla ilişkilerinin kültürel alanlarla sınırlı olduğunu bizlere gösterir. Bununla birlikte bu coğrafya insanının çoğunluğunun komünizm dönemini özlediğini ve büyük bir kısmının çözülme dönemlerindeki tavırlarından pişman olduklarını da belirtmek gerekir. Ancak rock müzik sevgisi değişmemiş, bu toplumlarda rock ve metal akımları büyük kitlelere ulaşabilmiştir.
EMRE DOĞULU