ROCK ÜRETİMİNDE SİMÜLAKR! “SOSYAL ÖLÜM” (ENGELS) VAKASI NIRVANA VE “BİLGİ-GERÇEKLİK PROBLEMİ” (GETTIER) OLARAK MEGADETH’İN YAPISÖKÜMÜ

-ÜÇÜNCÜ TARTIŞMA- SON!

Heavy Metal’in evriminde zaman içinde oluşan gerçek asilik ve protest tutum 1980’li yıllarda kitleler ile bütünleşmeye başladı. Rock karşı kültür zaman zaman kapitalist üretim dinamikleri içinde tecimselleşti ve kültürel hegemonya içinde kırılıp büküldü. Tarih boyunca “Sosyal Ölüm -Sozialer Mord” koşulları yaratan (Friedrich Engels) bu ekonomik ve şizoid biçem Kurt Cobain gibi doku uyuşmazlığına sahip müzisyenlerde “alternatifsiz sistem” yanılgısı dolayısıyla trajediler yarattı. Yazımızda ayrıca endüstriyel kültür üretiminin parçası olarak Dave Mustaine’i de zıt örneklem olarak sunuyoruz. (Anarşizm put/idol-ikon/statü tanımaz ve doğası gereği yıkar…) Anarko-komünist bakışla bir “Gettier bilgi-gerçeklik problemi” (Edmund Gettier) olarak, Mustaine kimliğine eleştirel filozoflar Foucault, Horkheimer, Eagleton, Debord ve Fanon’un merceklerini de tutacağız. Yapısöküm zamanı…

Önceki iki tartışmada Rock müziğin estetik tarihte “radikal modernizmin zirvesi” olarak özneleri aşabilme gücüne sahip olduğunu (Slavoj Žižek), müzik üretimi içerisinde kurgusu ve söylemi ile geleneksel Hegelyan diyalektikten farklı olarak “Negatif diyalektik” (Theodor W. Adorno) protestosu sergilediğine vurgu yaptık. Tamamlayacak şekilde yeni dalga Rock üreticilerine işaret ettik ve “Kapitalist gerçekliğin” dışında (Mark Fisher) proto pasif bir anarşist üretim biçemini benimseyen genç Rockerların güçlü bir tutum sergilediğini vurguladık. Yine yeni dalga Rockerların “alternatifsiz sistem” algısından bağımsız halde üretimlerine yabancılaşmadan ve “yersiz yurtsuzlaşmadanmerkezsiz-Rizomatik (Gilles Deleuze) ve özgür müzik üretimi gerçekleştirdiklerine de değindik. Bu son tartışmamızda yıkıcı kapitalist gerçekliğin kanlı dişlerinin ardındaki iştahı Rock temelinde gözler önüne sereceğiz. Biz Fisher’ın “Rock tutumu” vurgusundan devam edelim…

GERÇEK HEAVY METAL TUTUMUN DOĞUŞU

Kapitalist gerçeklik algısının gerçek bir fikir-eylem hareketine dönüşme potansiyeli olan kültür faaliyetlerini bile sistem içinde şirketleştirme ve pazarlamada olağanüstü yetenekli olduğunu dile getiren Fisher, Rock müziğin tarihsel paradoks basamağını da şu sözlerle betimler: “Rock karşı kültür bir yanıyla tüm tarih boyunca var olan bir sosyal olguyu, gençlerin önceki kuşakların yarattığı sistem, ahlak ve tabularına meydan okuyuşunun hakiki gücüne sahiptir ancak genç insanların gerçekliğini büküp büyük bir yeni ‘popüler kültür metası’ oluşturur. Öfke ve tepkiyi de liberal sınırlar içinde tutan sistem tarafından bir sonraki kuşağa kadar daimî bir dönüşüme uğratır. Rock müzik giderek bireylerin gerçeklikten kaçış noktası olarak fantezi dünyasının temasına dönüşmeye başlar.” Keskin ve gerçekçi bir bakış! Türkiye de dahil dünyanın dört bir yanında Heavy Metal müziğin tarihini ele alan akademik makale ya da kitapların neredeyse tamamında bu vurgu yapılmakta. Nedir bu vurgu? Heavy Metal fantazya kaçış alanlarına sıkışan ve toplumdan giderek kopan Rock dalgalarından doğar ve gerçek tepkisini doğuşunda değil zamanla evriminde oluşturur. Heavy Metal’i yaratan ya da Proto-Heavy Metal diyebileceğimiz tüm gruplar bu müziğin doğuşuna gerekçe oluşturan ağır ekonomik ve toplumsal dinamiklerin farkındadırlar. Hatta bu koşulların endüstri-sanayi ile en açık şekilde gözler önüne serildiği kentlerden çıkmışlardır. Tamamı aynı zamanda neo-liberal ve yeni-muhafazakar hükümetlerinin işçi sınıfı üzerindeki yıkıcı etkilerinden nasiplerini almıştır. Ancak müziğin teması ve melodik yapısı, ABD ve İngiltere’de doğuşunda bütünüyle umutsuzluk – direnişsizlik – çaresizlik içinde, alternatif bir sistem olmadığı düşüncesine sıkışmış ve “gelecek göremeyen, toplumsal hareket başlatmayan-katılmayan ve bunun yerine fantastik ögelerle kendi hayal dünyalarını yaratıp sunanların” müziği olarak karşılar bizi. Nitekim kapitalist gerçeklik özellikle de İngiltere’de “Demir Lady” lakaplı neo-liberal-muhafazakar (ve dolayısıyla faşist) Başbakan Margaret Thatcher’ın “Kapitalizmden başka alternatif yok” sözü ile zincire vurulan işçi ve emekçi kitlelerin çocuklarında ağırlıkla şu düşünceyi vücuda getirmiştir: “İçinde bulunduğumuz ağır gerçeklikte sonsuz bir geleceksizlik var. Günümüzdeki çaresizlikler sonsuza kadar devam edecek ya da en iyi haliyle daha iyisi hayal edilemeyecek. Dolayısıyla idealist ve politik bir harekete gerek yok.” Fisher’ın tam olarak anlattığı şey işte bu kapitalist gerçekliğin kitlelere kabul ettirilmesidir. Ancak, Heavy Metal’i yaratan kuşakla aynı dönemde yaşayan çok sayıda başka genç insan bu diretime karşı milyonlar olup ülkenin dört bir yanında sendikal grevler yaparak tepki vermiş ve sonunda sosyal haklarını geliştirmeyi de başarmışlardır. Güzel gelecek kendiliğinden gelmez, yaratılır!

ESTETİĞİN İDEOLOJİSİ YERİNE PROTEST KARŞI KÜLTÜR

Bu halde Heavy Metal’in doğuşunu sağlayan sosyal, politik ve ekonomik dinamikler ile müziğin kendini anlatım ve isyan etme biçemi (başlangıçta!) birbirine tutarsızdır. 1980’lerin başına kadar bu paradoks kendisini de kıramaz. Ancak 1980’lerden itibaren Heavy Metal karşı kültürü gerçekten tepki veren bir güce dönüşen akımlar ve gruplar çıkarmayı da başarmıştır. Protest tutum İrlanda kökenli İngiliz Marksist düşünür Terry Eagleton’ın vurguladığı o meşhur “estetiğin ideolojisini” ancak bu yıllarda kırabilmiştir. İlk kez bu yıllarda söylem, kitle ve tutum, ses-müzik-teknik-görsellik (estetik) gibi ögelerin önüne geçerek Heavy Metal’in protest karşı kültür kimliğini yaratmıştır. Heavy Metal gerçek manada karşı kültür ve protest-asi kimliğini bu yıllarda bulmuştur.

TOPLUMSAL ŞİZFORENİ VE KAPİTALİZM

Punk müziğin “Rock tarihinin anarşist sayfası” olduğu konusunda haklı olarak direten Mark Fisher, kapitalist gerçeklik içerisinde yok olan oldukça ünlü bir Rock yıldızını da örnek vermekte. Bu isim kuşağının ümitsizliğini, pasif-liberteryen asiliğini, okul-aile-arkadaş ilişkileri çerçevesinde ilerleyen ancak sonradan toplumsal sorunları da ele almaya başlayan bir kuşağın sesi durumunda. Klasik Heavy Metal’in yükselişini de durduran Grunge’ın beden bulmuş hali Kurt Cobain. Namıdiğer “Seattle Sound”un acı dolu adamı Cobain’in parçalarından açıkça varoluşçu isyanlar yükselir ancak Cobain bunları felsefi şekilde ele almaz ve kuralsız kapitalizmin dişlileri arasında yok olan milyonların ülkesi durumundaki ABD’de bu müzikal akımın yönünü değiştiren bir şeye dönüşür. Üretimine, parçalarına, müziğine giderek yabancılaşır. Üretimine ve emeğine yabancılaşmakla kalmaz düşman da kesilir. En sevilen parçalarını çalmaktan nefret eder hale gelir. Bir önceki yazımızda Fransız filozof Gilles Deleuze’un “kapitalizm ve şizofreni” metaforuyla altını çizdiğini ifade ettiğimiz çılgınlığın kendisine dönüşür. Elbette Grunge bir kuşak isyanıdır ancak bu örneğin 1968 kuşağının aydınlanmış, farkında, örgütlü ve teorik devrimciliğiyle kıyaslanacak bir durum da değildir. Grunge uzun süre boyunca gençliğin somut olarak karşılaştığı ana otoriteler olarak ebeveyne, okula, arkadaş çevrelerine, insan ilişkilerine yönelik liberteryen bir isyan ve öfkedir.

GÖLGESİ SATILABİLEN AĞAÇ COBAIN

Fisher, Nirvana ve sahnenin rol modeli, çağdaş yıkık idolü haline gelen Kurt Cobain için şu ifadeleri kullanır: “Nirvana, Amerikan kapitalist tarihinin kültür üretiminin devamıdır. Gelişi grubu sahiplenen, dinleyen ve benimseyen kitle ile birlikte sistem tarafından beklenir bir şeydir nitekim sistem sahip olduğu üretim dinamikleri dolayısıyla daima aynı krizleri doğurduğu için her yeni kuşak aynı isyan ve öfkeyle, sanat biçemini değiştirerek ancak aynı anlamı taşıyarak her 10 yılda bir yeniden ortaya çıkar. Kapitalist gerçevbkliğin endüstri dişlileri beklenen kültleri yakaladığı gibi onları hızla pazarlamaya başlamıştır. Cobain de bununla yüzleşmiştir.” Böylece Kurt Cobain öfke kustuğu sistemin esasen yardımına yetişen bir pazarlık metasına “dönüştürülmüştür!” Cobain miti tam olarak burada doğar çünkü Cobain sisteme ayak uydurmaz ve direnmeye başlar. Poster oğlan olarak sunulan Cobain içine düştüğü bu samimiyetsiz, yapay, sömürgeci ve özgür/özgün insanın düşmanı olan sisteme tahammül edememiştir. Fisher’a göre Cobain kimliğini, bağımsız yaratıcılığını, özgür üretimini, isyankâr tutumunu gerçekçi kılabilmek için tüm ruhuyla bu sisteme karşı içeriden gerçek bir mücadele vermiştir. Ancak bireyi liberal özgürlük cenneti içinde tutan ve kitlesel tepkiye bireyselcilik afyonunu vererek uyuşturan makine ruhlara karşı tek başına verilen mücadeleler kazanılamaz. (Felsefe tarihindeki bazı düşünürlerin haricinde pratik örneği de yoktur) Cobain reddetmiştir hem de yaşadığı dönemde Rock müziğin zirvesindeyken bunu yapmıştır. Cobain’in kankası Dylan Carlson’ın anılarında anlattığı şu ifade bir örnektir: “Kurt son döneminde eşinden ve icra ettiği müzikten nefret ediyordu. Sık sık Heavy Metal konserlerine gidiyor ve konser çıkışında ‘sonunda gerçek bir şey’ diyerek mutlu oluyordu. Folk Rock müziğe son döneminde ilgi göstermişti ve eyalet eyalet gezip sıradan insanların hikayelerini, mücadelelerini anlatmak istiyordu…” Emeğe ve üretime yabancılaşmaya karşı direnişin acısı işte budur ve trajik bir son ile Cobain’in hikayesi sona erer. Halen sistem tarafından gölgesi pazarlansa da… Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser ve Cobain’in gösteri toplumu metasına dönüşen imajı halen iyi kazandırmaktadır.

BİR ROCKER’IN “SOSYAL ÖLÜMÜ”

Cobain’in ve tecimsel Rock mecrasının durumu aslında isyan ettiği şey tarafından dönüştürülen ve karşı çıkılan dinamik tarafından pazarlanıp sömürülmeye başlanan sürece ilişkindir. Çok keskin bir ifade ile yıkım getiren bu durum için Alman sosyalist filozof ve gazeteci Friedrich Engels, 1845 tarihli “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” eserinde “Sosyal Ölüm” (Sozialer Mord) tanımını kullanır. Faili/zanlısı ortada olan bir cinayetten (doğrudan şiddet) farklı olarak sosyal, politik ve ekonomik baskılar / koşullar altında kapitalist sistem işçi ve emekçi insanları ölüme sürükleyen (doğrudan olmayan-dolaylı şiddet) bir vahşet yaratır. Yoksulluk, kötü yaşam, sağlık, barınma ve eğitim koşulları altında işçi-emekçi sınıflar “yaşamlarını bir hayalet gibi yaşarlar.” Koşullar iyileştirilse kaçınılacak olan çok sayıda erken ölümün faili işte bu barbarlıktır. Bu kapitalizmin ve sistem içinde “üretimin sahibi” olduğu iddiasındaki sömürgeci ve kar /pazar odaklı burjuvanın toplu cinayet yöntemlerinden birisidir. “Failler yaşama dair koşullar olarak algılandığı için emekçiler hukuk karşısında suçlayacak zanlı gösteremez ve ölümler için doğal sebepler denilerek meşrulaştırılır.” Türkiye gibi harika! bir ülkede kulağa çok tanıdık geliyor değil mi? Onlarca saygın düşünür bu kavramı didik didik edip tüm çerçevesini ortaya koymuştur. Sosyal ölümün oluşması için şu şartlar gerekir: Çalışma koşulları dolayısıyla gerçekleşen erken ölümler, kapitalizmin sömürüsünün sonucu olarak oluşan kötü çalışma koşulları, başta burjuva olmak üzere bu sömürüden fayda sağlayan sınıfların aktif faaliyetleri, başta burjuva olmak üzere söz konusu sınıfların bu ölümcül koşulların farkında olması. Bu düzen insanı makineleştirir, doğasına yabancı kılar. Bu elbette ekonomik boyutu. Ekonomik koşulların toplumların çıldırmasına sebep olduğu günümüzde bilinen bir gerçek. Kültür ve sanat kapitalizmi çerçevesini ise daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Merak eden dostlar Deli Kasap’ın sayfasından okuyabilir.

SINIFSIZLAŞMIŞ SANATÇININ YABANCILAŞMASI

Kurt Cobain’in durumu sistem içinde sıkışan, kapitalist gerçeklik içinde, kültürel hegemonya üretimi sonucunda şizofreni-anksiyete ruh hallerine sürüklenen ya da alternatifsiz sistem yanılgısı gibi sebeplerden dolayı çare bulamayan milyonlarca insanın durumundan farklı değil. Karl Marx ve Friedrich Engels’in merceğiyle bakıldığında bu delikanlı özellikle ‘Nevermind’ albümünün küresel başarısı ile birlikte bir tüketim nesnesine indirgendi. Cobain’in gerçek bağ ve isyan tepkilerinden doğan içsel sancıları ve sanatı kapitalist kültür endüstrisi tarafından metalaştırıldı. Cobain sonunda kendi emeğine yabancılaştı. Cobain’in ve daha onlarca Rocker’ın yaratıcılıkları sistem tarafından sömürüldü. Kişi böylesine bir sistem içinde bireyselci ve liberal kaldığından, ait olduğu sınıfın farkında olmadığından, sınıf bilinci geliştirmediğinden, dayanışma sergilemediğinden-görmediğinden ve benliğini kaybettiği için sisteme karşı direnişin imkânsız olduğunu düşünür. Cobain’in çığlığı MTV’de dönen bir klip haline geldi ve sonunda gerçek bir birey olarak tepkisel Cobain sistem içinde eritilip, uysallaştırılıp yok edildi. Çoğu bireyselci sanatçı gibi (maalesef) sınıf bilinci ve dayanışması sergilemediği için nihayetinde biyolojik sonunu da kendi elleriyle getirdi. Cobain bir ikon haline geldiği an özgün anlamını çoktan kaybederek toplum tarafından nesneleştirilmiş bir öznenin çöküşüne dönüşmüştü. Liberteryen isyan-protest tutum, anarşizm ya da devrimcilik değildir derken kastedilen de tam olarak budur.

ŞİRKETLEŞMEYE KARŞI GERÇEK ROCK

Peki sözde asi, sistem karşıtı görünen vitrin imajı sanatçılar yok mudur? Olmaz mı? Biz eğer Rock mecrasının popüler ve ticari olan alanını ve bu endüstrinin dinamiklerini kapitalist üretimin bir parçası olarak görüyorsak (çoğu akademik ve tarih araştırma çalışması ile böyle olduğu da düşünülür) bu sistemin sömürülenleri (her grup değil sözde asi gruplar tarafından) bir noktada Heavy Metal dinleyicileri olmaktadır. Metalciler diğer müzikal karşı kültür kitlelere göre daha uyanıktır bu noktada ancak “dogmatizm”, “Sanatçıyı ve eserini kültleştirme, ilahileştirme, yüceltme” gibi inanışlar, özgürlük karşıtı bakış açıları dolayısıyla bizzat ait oldukları karşı kültür üretimi içinde sömürülmeleri de sinsice olmaktadır. (Bkz. ROCK KARŞI-KÜLTÜRDE ANARŞİST VE FELSEFİ ELEŞTİRİLER makalesi: https://www.delikasap.org/rock-karsi-kulturde-anarsist-ve-felsefi-elestiriler/) Heavy Metal içinde hatırı sayılır sayıda grup artık müzik üreticisi değil kapital üreticisi haline gelmiştir. “Gelsinler bize ne?” Güzel ancak o zaman sistem karşıtlığı, isyankarlık hatta anarşizm iddiaları çökmektedir ve daha keskin bir gerçek olarak kendi yarattıkları bu fetiş yüceltim alanında Metalci kitleyi sömürüp kazançları ile ulusal çapta yayılmaya başlayan şirketlerin CEO’larına dönüşürler. Fırsat buldukça sahnelere ve piyasaya dönüp, para basıp gerçek işlerine, şirketlerine geri dönerler. Dogmatizm nerede devreye girer? Dinleyiciler bu gerçeklerin farkında olmasına karşın bu grupları taparcasına savunmaya, destek vermeye, ikonlaştırmaya ve statü/otorite objesi kılmaya devam eder. Popüler kültür ve gösteri toplumu sağolsun akılları halen cilalı ve nostaljik asi geçmiş ile doldurmaya (para kazandırıyor) devam ediyor. Başta yerli emekçi gruplarımız olmak üzere tüm dünyada hayatını müzik ile idame ettiren sanatçılar ve gruplar canımızdır. Burada anlatılan şirketleşmiş, çoğu küresel olan, üstlerinde inşa edilmiş sahte gerçeklik ve imaj derisi bulunan gruplardır. Beri yandan severek dinlemek (ben de kendimden geçerek dinliyorum) ile bu somut maddi gerçeklerin farkında olmak ayrı şeylerdir.

AMAÇ: ÖZGÜR ZİHİN VE DÜŞÜNCE

Baştan uyaralım! Biz ne bu yazımızda ne de başka makalelerimizde bir grubu dogmatik-sanatsal-estetik sebeplerle eleştirmedik. Burada amaç gruplara vurmak değil siz değerli insanları ikonlaştırma, yüceltme, ilahileştirme tehlikesine karşı, kültürel hegemonyanın rıza üretimi tehlikesine karşı, gerçekliği ya hiç var olmamış ya da dönüşmüş müzik gruplarının akıllardaki imgelerine karşı uyarmaktır. Her Rocker’ın (ve tüm insanların) tam bağımsız, özgür ve değer katan, üreten, potansiyelinin farkında, düşüncelerinin kıymetinin bilincinde, sınıfının gerçekliğinin idrakinde bireyler olmasını istemekten başka gayemiz yoktur. Kendini tanımladığı karşı kültür-sanat-müzik alanı içinde endüstri dinamiklerince sömürülemeyen, manipüle edilemeyen gerçek asi ve hatta anarşist zihinli bireyler olmak… Yani kimse örneğin Megadeth konserine gitmeyin falan demiyor! Elbette gidilir ve deneyimlenir ve gidilmelidir de. Konser alanı Heavy Metal’in mekânsal gerçekliğidir. Heavy Metal’e ilişkin tüm akademik / araştırmacı tarih kitaplarında, saha çalışmalarıyla desteklenmiş halde Heavy Metalcilerin karşı kültür kimliklerini gerçek anlamda konser alanlarında yarattıklarının altı çizilir. Ancak giden Rocker’lar nasıl bir üretim ilişkisi, gösteri metaları donanımları, kapitalist gerçeklik ve kültürel hegemonya içinde olduğunu bilirse o zaman o endüstri değişmek zorunda kalır. Son 6 yılda çok sayıda yeni grubun küresel çapta bunu başlattığına bir önceki makalemizde değinmiştik. (YENİ DALGA ROCK YARATIMI! “KAPİTALİST GERÇEKLİK” (FISHER) ALGISINA “RİZOMATİK” ANARŞİST ÜRETİM (DELEUZE) İLE MEYDAN OKUMAK – https://www.delikasap.org/yeni-dalga-rock-yaratimi-kapitalist-gerceklik-fisher-algisina-rizomatik-anarsist-uretim-deleuze-ile-meydan-okumak/)

 

COCA-COLA’DAN NEMRUT DAĞI’NA

Hakkında “kesinlikle öyle” denildiği için, “Ben asi adamım” iddiasında bulunduğu için mercek altına aldığımız ve Ağustos ayında uluslararası bir yayında keskin şekilde eleştireceğimiz Dave Mustaine’i ele alıyoruz. Neden mi? Heavy Metal grupları haklı olarak karşı-kültürün radikal ögelerinden birisi olduğu iddiasındadırlar. Heavy Metal protesto eder, tepki gösterir ve protest-asi (bazı gruplar ve akımlarda ise doğrudan anarşist ve devrimci sosyalist – komünist) söylem ve hatta eylemler sergiler. “Küresel sistem karşıtlığının ve tepkinin sesi içinde var olan bir grup / figür bu ana alana ne kadar oturmaktadır?” sorusu cevaplanmadan yapılacak yorumlar duygusal, estetik kaygılı, nostaljik ve dogmatik olacaktır. Megadeth çok kısa sürede parayı hızlı bulduğu Türkiye’ye yeniden gelirken “Sizleri seviyorum hatta hiçbir ilgim ve bilgim olmamasına karşın Nemrut Dağı heykellerini kullanarak şirinlik de yapıyorum” der gibi. (Coca-Cola’nın her Ramazan Bayramı’nda iftar sofrasının gelenekçi-Anadolu temalı içeceği olarak reklamlarda karşımıza çıkmasına benzer şekilde…) Rock müziğe anarşist bir diyalektik sunduğumuz makalemizde söylediğimiz üzere sanatçı olarak Mustaine ilahlaştırılmış, ürettiği sanat eseri ise statü zorbalığına dönüşmüştür. Bu estetiğin ideolojisi anarşist bir değerlendirme ile ters yüz edilmelidir. Ayrıca yukarıda bahsi geçen Rocker aklı özgün, üretici, yaratıcı ve devrimsel bir akıldır. Şunları yapan insanlar tarafından sömürülmeyi de reddeder:

“GETTIER PROBLEMİ” OLARAK MEGADETH

Amerikalı analitik filozof Edmund Gettier’in ünlü “Gettier problemi” ile başlayalım. “Gerekçelendirilmiş doğru inanç” ifadesinin bilginin epistemolojik bir olgu olarak tanımında yeterli olup olmadığını ele alan çığır açıcı isim “Kişi kendi inancını gerekçelendirip doğru olduğuna inandığı bir bilgi oluştursa bile inancın tesadüfi olması dolayısıyla gerçek bilgiye ulaşamaz” yorumunda bulunur. Bu tek başına yeterli değildir dolayısıyla denkleme bu düşüncenin ek katmanı olarak Fransız post-yapısalcı filozof Michel Foucault’dan bilgi = iktidar” formülünü de ekleriz. Foucault bu ifadesiyle bilginin sadece hakikatin peşinde koşan bir entelektüel arayış değil; disiplin, gözetim, norm oluşturma ve kontrol mekanizmalarının dolayısıyla iktidar ilişkilerinin bir parçası olduğunu dile getirir. Örneğin “cinsellik bilgisi“, kilise ve modern tıbbın müdahaleleriyle denetim altına alınmıştır ya da “delilik bilgisi“, akıl hastanelerinin ortaya çıkışıyla birlikte şekillenmiştir. Delilik tanımı, toplumsal normlara uymayan bireyleri dışlamak için araç haline gelmiştir gibi… Böylece bilgi iktidarın araçlarından birisi haline getirilir.

Bizim Gettier- Foucault taslaklarını kullanarak Dr. Harris ile birlikte oluşturduğumuz eleştiri önerimimiz ve Megadeth’e ilişkin yapısöküm vurgularımız şunlardır:

İnanılan/algılanan: “Megadeth ve grubun lideri Dave Mustaine sistem karşıtı ve politik bir duruş/söyleme sahiptir.”

Gerekçelendirmelere örnekleri: “Peace Sells… But Who’s Buying?”, “Holy Wars…”, “Symphony of Destruction” vb. şarkılar devlet, savaş ve medya eleştirisi yapar. Grup politik bilince sahiptir. Teknik virtüöze, tematik derinlik ve ideolojik netlik taşır vs…”

Yapısökümcü Doğruluk: “Bilgi olduğu düşünülen bu zeminde grup hiçbir zaman teorik bilgiye, sistematik ve tutarlı bir eleştiriye sahip olmamıştır. Liberal kapitalist sistem içinde, isyan sınırları dahilinde kalmıştır ve bu noktada bile zamanla keskin bir dönüşüme uğramıştır. Megadeth kolektif emekli bir grup değil daha çok Mustaine’in kişisel projesidir ve gruba gelip artı emek ürettikten sonra kovulan çok sayıda müzisyenle birlikte açık bir zorbalık kendisini ortaya koyar. Kovulan bazı müzisyen ve teknisyenlerin özlük hakları için başlattıkları hukuk mücadeleleri halen devam etmektedir. Mustaine, ABD eski Başkanı Barack Obama’yı “Komünist olmaklasuçlamış, (Anlamını, çerçevesini bilip dile getirse emin olun alanda varlık gösteren akademi, araştırma ve bağımsız medya dünyası bu sözü ciddiye alırdı) ABD ordusunun işgallerini ya da polis baskınlarında ölen insanlar karşısında sistemin aparatlarını savunur hale gelmiştir. Zamanla dine sıkı sıkıya tutunmuştur ve dini eleştiren grupların olduğu sahnelere çıkmayı reddetmektedir. 3 zincir mağaza çevresinde gelişen, sonradan başka sektörler ile de büyüyen finans girişimlerine sahiptir ve şirketlerindeki çalışanlar yaşadıkları hak kayıpları için Mustaine ve iş ortaklarına dava açmaktadırlar. Mustaine, ABD’de aşırı sağ tarafından savunulan çok sayıda komplo teorisini dile getirirken Trump’ı desteklediğini de açıklamıştır. Mustaine sistem karşıtı gibi göründüğü erken döneminde bile anti-komünist ve yalnızca paranoyakça bir retorik ortaya koymuştur. Hiçbir tutarlı sol ya da anarşist tutumu yoktur. Söylemi politik değil dağınık ve teorik olarak sorunludur. Mustaine politik teorik olarak ancak (zorlandığında bile) duygusal reaksiyoner olarak nitelendirilebilir. Bir albümde militarizm eleştirilir (Peace Sells…) bir başka albümde (United Abominations) militarist retorik kullanılır. Sofistike müzikal teknik kabiliyet tematik derinlik anlamına gelmez. Dinleyiciler tarafından hızlı ve agresif gitar pasajlarıyla fikirler birbirine karıştırılmaktadır.

MUSTAINE’İN YAPISÖKÜMÜ

Dolayısıyla Dave Mustaine figürü Heavy Metal karşı kültürde “politik bilinç”, “entelektüel derinlik” ya da “sistem karşıtlığı” gibi kavramların ne kadar kolay yüzeyselleşebileceğinin örneğidir. Heavy Metal’de bu tezatlara ve tecimsel yönlere sahip olan çok sayıda küresel müzik grubu vardır. Tam tersi yönde belirli bir teorik / politik / müzik üretiminde alternatif alan ve tutumsal tutarlılıklara sahip, keskin eleştirel çok sayıda müzik grubu ya da figürü de vardır. Mustaine ve Megadeth hakkındaki mitler epistemolojik olarak tezatlar ve geçersizlikler ile doludur ve çoğu bilgi tesadüfi bir inanç gerekçelendirmesinden, statü kültleştirmesinden kaynaklanır. Müzikal olarak sofistike eserlerin yüzeysel politik göndermeler taşıması epistemolojik bütünlük taşındığı anlamına gelmez dolayısıyla ortaya çıkan şey bir bilgi değil tesadüfen doğru çıkmış bir inançtır! Özetle Megadeth tam bir Gettier vakasıdır. Biraz daha “bilgi arkeolojisi” yapalım. “Holy Wars… The Punishment Due” parçası savaşları, Batı’nın müdahalesini işler ve yüksek teknik müzikal inşaya sahiptir. Bu iki görünüm kişide “ideolojik derinliği yüksek” varsayımına yol açar ancak Mustaine bu şarkının konser sırasında İrlanda’da bayrak açılmasıyla gelişen bir tepki olarak ortaya çıktığını açıklar. Yani, şarkı din savaşı temasına göz kırpar ancak bunun politik gerekçesi çok zayıftır. İçerik derin gibi görünür, ama bu derinlik niyetle ve bilgiyle desteklenmez.

“CEO GİBİ DAVRANMALIYIZ” DİYEN KAPİTALİST ROCKER

Diğer yandan Alman Frankfurt Felsefe Okulu’nun direklerinden Max Horkheimer’ın çizdiği çerçeveden bakıldığında, Mustaine gibi figürler üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın hizmetine girerek müziği gerçek protest bir ifade değil, tüketilecek bir meta hâline getirir ve kapitalist ideoloji ile hem finansal hem de fikren bütünleşir. Bilimsel sosyalist ve anarşist bakış açısıyla ayrıca, Megadeth’in albüm satışları, turneleri ve lisans anlaşmalarıyla Mustaine’in bir sermaye sahibi hâline gelmesi, onu yalnızca üretici değil, işgücü sömüren bir konuma da yerleştirir. Çalıştırdığı müzisyenler, teknisyenler ve diğer sahne emekçileri, onun adına artı-değer üretmektedir. Bu yönüyle Mustaine, klasik anlamda bir burjuva gibi davranmakta, kârını maksimize etmek için sanatı bir araç olarak kullanmaktadır. Sağ görüşe iyice saplanması mı? Bu durum Antonio Gramsci’nin kültürel hegemonya teorisiyle açıklanabilir: Mustaine, kitlelerin rızasını üreten kültürel figürlerden biri hâline gelmiştir. Geç dönem şarkı sözlerinde egemen ideolojiyi yaygınlaştırarak kitlelerin (bu durumda dinleyicisinin) bilinçlenmesinin önüne geçmektedir. ABD’de bağımsız yazarlar ve gazeteciler tarafından devlet aktörleriyle ortak çalıştığına ilişkin kayıtların açıklanması talep edilen isimler arasındadır. ABD ana akım Heavy Metal sahnesinde 20’yi aşkın grubun böylesine kayıtları olduğu iddia edilmektedir. Eğer gerçekten sistem karşıtı olduğu bir dönem olduysa bile -ki olmamıştır- zamanla sisteme entegre olarak Marksist anlamda “yabancılaşma”nın tipik bir örneğini sergilemiştir. Sanatçının üretimi artık kendi bilinçli eylemi olmaktan çıkmış, piyasa mantığına göre biçimlenmiştir. Metallica’dan kovulması sonrasında rekabetçi kapitalist bir tavır geliştirmiştir. (Metallica’nın yaptığı ve hatta önayak olduğu gibi) Bu noktada müzik Mustaine için artık bir sanat ifadesi değil finansal rekabet aracıdır. Dinleyiciler albümlerin teknik vurgularını ve temalarını överken Mustaine her çok satan albümü için en çok “ticari başarı” övgüsünü öne çıkarmıştır. Mustaine, burada artık bir müzisyen değil pazarlamacıdır. Rakibi ile senkronize hareket etmiştir. (Epos Yayınları’ndan çıkan “Heavy Metal’in Asi Tarihi” kitabındaki vurgu ile “daha çok finansal rakibini takip ederek…”) Mustaine, 1999 yılında Risk albümü ile gerçek bir sapma yaşar ve açıkça plak şirketlerinin yönlendirmesi ile hareket ettiğini de itiraf eder. Marx’ın “üretim araçlarına sahip olanlar, üretimin yönünü de belirler” önermesini doğrular. Sanatçı burada yaratıcı bir özne değil, patronlarının direktifleri doğrultusunda müzik yaratan bir “Heavy Meta” üreticisidir. Mustaine, bu yapıda artık küçük burjuva bir üreticidir. Mustaine sağcı söylemleri ile ideolojik pozisyonunu da açıkça sergiler. Egemen sınıfın söylemini yeniden üreten, meta haline gelen karakteri ile silahlanma, bireysel güvenlik, ABD’nin müdahaleciliği ya da kolluk güçleri zorbalıkları ve özel mülkiyetin şiddetle korunması gibi temaları yüceltir. Gramsci’nin hegemonya kuramına göre, popüler kültürel figürler “ait oldukları tarihsel bloğun doğası gereği” bu tür söylemlerle kitlelerin rızasını üretir. Mustaine de sahneden kitlelere sağcı, sistem yanlısı bir söylem sunar. Grup 2000’lerin başından itibaren devasa bir ürün satışı ve bilet kategorizasyonu ile dinleyicisini sömüren bir hale de bürünür. Mustaine eleştiriler karşısında “CEO gibi davranmamız gerek” diyebilmektir. Mustaine, Heavy Metal’in sahici, asi ve güçlü karşı kültür alanını yaratan değil sömüren bir figüre dönüşmüştür. Bu haliyle Mustaine’in gerçekliği sanatın ve müziğin sermaye tarafından nasıl kuşatıldığının somut bir örneğidir. Buna benzer çok sayıda grup ve figür de örneklendirilebilir. (Bruce Dickinson, Bono, Sabaton, FFDP, Metallica, Nickelback, Scorpions, Bon Jovi, Slayer vb. Heavy Metal’in endüstri alanında bir devlet teşviki-serbest piyasa ilişkisinden açıkça proje olarak doğan, bunun için eğitim alan post-modern hipergerçekliğin zirvesi Babymetal gibi radikal örnekler de mevcuttur.) Geçmişini ve kıyaslama amacıyla güncelini iyi bildiğiniz bir grup için taslağın bir ucuna eylem-söylem-tutumu, üretimin niteliği ve endüstri ile ilişkisini, tarih ve arşivi diğer ucuna ise popüler kültürdeki algı, estetik ve inanışları koyun bakın neler oluyor…

ORYANTALİST ALGI TEHLİKESİ!

Yabancılar Türkiye’ye gelip (Donald Trump söylemi gibi oldu) ulusal kültürü ya da Anadolu mirasını övmeye başladıklarında bizim ahali bir hoş olur. Bayılır bu işlere. “Bu insan bahsettiği şey hakkında hangi bilgiye sahip” sorusunu sormadan evladı gibi bağrına basar söylem sahibini. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton I. Abramowitz bile kitabında Amerikalı diplomatlara şu öneride bulunur: “…Türkiye’ye gider gitmez hemen üç şeyi övün! Misafirperverlik, TSK ve Atatürk.” Asırlara dayanan oryantalizmin Doğu halklarının aklına kodladığı bir algı biçimi… Ekonomik dinamikleri ve yarattığı egemen politik / kültür üretim biçemleri ortaya konulmadan tarih anlaşılmaz. Bizim örneğimizde ise konser biletleri satışa çıktığı gibi tükenen Megadeth ikinci Türkiye yatırımı için bir de afiş hazırlayıp Nemrut Dağı heykellerini kullanır. Heykellerin ortasına da grubun maskotu Vic Rattlehead yerleştirilir. Mustaine böylece Anadolu tarihinin önemli bir kültürel ve kolektif mirasını kendi pazarlama stratejisine entegre eder. Mustaine’in Nemrut Dağı ya da Anadolu / Mezopotamya tarihine ilişkin hiçbir söylemi olmaması doğrultusunda bu afişin arka planından aynı taslaklarımızı kullanarak şu sonuçları çıkarırız:

GÖSTERİ TOPLUMU “SİMÜLAKRI” OLARAK MEGADETH AFİŞİ

Kültürel sömürünün estetikle maskelenmesi “gerçeklik prensibinin” yitimine de sebep olur. Ünlü Marksist filozof Henri Lefebvre’nin öğrencisi postmodern düşünür Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramı burada devreye girer. Görsellik gerçekliğin yerini alarak hipergerçeklik yaratır ve bu haliyle artık gerçek bile olmayan yeni bir algı oluşturulur. Bu, “yerine geçen sahte öge” artık gerçeklikle bağını yitirmiştir ve kapitalist üretim içinde sonsuz sayıda üretilebildiği, sunulduğu için anlamsızlaşmıştır. Günümüz medya/basın-toplum dinamikleri için özellikle geçerli olan bu kavram Megadeth’in afişinde bağlantısız, gönderimsiz sahte bir hipergerçek olarak mevcuttur. Nemrut heykelleri gerçek tarihsel bağlamından arındırılarak, bir pazarlama simgesine indirgenir. Üstte Megadeth logosu, ortada Vic Rattlehead kafası altta konser mekan ismi derken görsel gerçekliğiyle tüm bağını koparıp hipergerçek olarak kendisini yeniden üretir. Nemrut Dağı heykelleri afişte bir sermaye-kazanç aracı haline getirilmiştir. Bu haliyle Türkiye’nin medeniyetler tarihine saygı gösteriliyor imajı verilir oysa bu Fransız Marksist filozof Guy Debord’un keskin görüşüyle açıkça bir “gösteri toplumutaktiğidir. Gösteri, gerçekliğin yerini alır ve önemli olan şey artık tarih kültür temsiliyeti değil, görseldir. Bu ayrıca Batı’nın klasik bir “geri kalmış egzotik Doğu” pratiğiyle de örtüşür haldedir. Bir başka Fransız Marksist düşünür ve sömürgeciliğin en güçlü eleştirmenlerinden Frantz Fanon bu tarz kültürel nesneleştirmenin, Batı’nın Doğu kültürlerini yalnızca pazarlanabilir yönleriyle ele almasının, bir tür “kültürel tahakküm” olduğunu vurgular. Megadeth bu bağlamda, emperyal merkezden gelen bir kültürel aktör olarak, yerel olanı temsil etmez; onu tüketir. Merkezi ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nde bulunan saygın akademik yayınevi AK Press yakın zamanda Rock karşı kültürde benzeri tecimsel araç ikonlarının eleştirisini, Rock müziğin ekonomisini ve ‘Rock Yıldızı kapitalizmini’ ele alan çok değerli bir çalışmaya imza atacak. Bu Anarşist yayınevini de takipte kalın derim!

Yalnızca dayatılan kültürün dahil olduğu değil hiçbir sözde “egemen” üretim ilişkisini “doğal nitelikli” ve “kendiliğinden” kabul etmeyin! Uyanık, farkında, tabusuz, ahlak normlarını yıkmış özgür bireyler ve zihinler olarak kalın!

EMRE DOĞULU

Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın