Eylem ve Mekân Olarak Boğaziçi Tutumu: “Öfke devrimsel tutumun oluştuğu andır”
“Düşüncenin söyleme dönüşümü ile hareket, öfkenin eyleme dönüşümü ile devrim oluşur.”
Solun tarihinde öfkenin en güçlü seslerinden Mihail Bakunin “Devlet ve Anarşi” adlı muazzam eserinde böyle der ve ekler “Kitlenin öfkesi yönetim mekanizmaları için en gerçekçi tehdittir nitekim teori ve fikir ancak eylemin sonuç vermesinin ardından kendini gerçekleştirebilen şeylerdir. ‘gerçekleşen şey’i yaratan her zaman durağanı değiştiren öfkenin kendisidir… Haklının öfkesi devrimin gerçekten oluştuğu andır…”
Solun bir buçuk asırlık dev teori birikimi içerisinde çok tartışmalı bir ifade olarak kabul edilse de “eylem” söz konusu olduğunda kollektif anarşizm kadar güçlü bir açıklama bulunamayacağından dolayı şu ifade edilebilir: Bakunin’in “gerçekleşmekte olan devrim anı” despotik, totaliter düzene karşı gösterilen tepkide de aynıdır, kayyum akademisyen atanan bir üniversitede gösterilen birleşik tutumda da … Boğaziçi özelinde biz buna “devrimsel an / tutum” da diyebiliriz.
YENİ KOLEKTİF BOĞAZİÇİ TUTUMU
Bu üniversite iktidarın bazı mağduriyet alanlarına destek vermek, TÜSİAD ile birlikte mevcut sürecin açılmasındaki “endüstri-akademi” katkısını sağlayanlardan olmak, liberal (özünde muhafazakâr) açılımlar ile sonunda ona da çatan kızgın demir sistemi “uyum kararları/reform paketleri” döneminde övmek, Yetmez ama Evet’e büyük katılım göstermek gibi faaliyetlerle adı çok anılmış da olsa katı eleştiride bulunan arkadaşlara önemli bir noktanın hatırlatılması zaruridir.
Hatırlamak lazım gelir ki Henri Lefebvre’in ‘Kentsel Devrim’ eserinde net bir şekilde ortaya koyduğu üzere devrimsel tepkiler ve mekan bağlamını eylem öncesine bağlamak ancak romantik bir hareket olur. Devrimsel tepkiler mekanların tüm anlamını değiştirir ve eylem anı ve sonrası ile artık o eylemin parçası haline dönüşürler. Dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi, “gerçekleşen şey” devrimsel bir tepki, tutum olduğu için eylemin parçasıdır. Mekanın eleştirisi, geçmişinin kritiği elbette yapılacaktır ancak eylem anının yok sayılması tutarsızlığına hatta körlüğüne kapılmaya gerek yok. Boğaziçi hali hazırda kolektif tepkinin merkezindedir. Dolayısıyla şu anda yeni bir Boğaziçi tutumundan bahsedebiliriz.
METALLICA, “HARD ROCK” DEĞİLDİR!
Eylemin odağında, sistemin temsili öznesi durumundaki atanmışlara da sözüm şudur: “Adalete tecavüz edildiğini” herkes biliyor ancak “Çanlar kimin için çalıyor?” sorusunun karşılığı da o bilginin bir parçası. Bunun yanı sıra, Metallica bir “Hard Rock” grubu olmadığı gibi bahsettiğimiz öfkenin müziğini gerçekten dinleyen bir kişi “Master of Puppets” çalarken kendisini pencereden el sallarken değil aşağıda headbang yaparken bulur! “İlgili kişiye eleştiri yapılıyor orada. Nasıl insin aşağıya?” sorusunun cevabı olarak: Heavy Metal müzik dinleyen kişi Master of Puppets çalarken odasında da olsa zaten kendini tutamaz air guitar, headbang yapar…
Bir devle başladık söze bir başka yoldaşla, Friedrich Engels ile son verelim. Üniversitenin kapısına kelepçe takanlara o gençlerin verdiği cevaba binaen…
“Para her kapıyı açar ancak kilitleyemez.”
Bir habitus tepkisiyle yaklaşmadan Boğaziçi kolektif tutumuna destek olun! “Gerçekleşmekte olan”a destek vermek mekânın geçmişi dolayısıyla determinist bağdan kopmak anlamına gelmiyor, sessizler ülkesinde somut olan tepkiye pragmatik destek vermek en akılcı tutumdur.
***
Metallica Türkiye gündemine “akademik” bir bağlamda yeniden girince DeliKasap olarak bize de kapağında İnönü Stadyumu kulis anıları dahil A’dan Z’ye Metallica’nın yer aldığı bir özel sayı basmak düştü; ön sipariş için: