Gönül adamı; abimiz, hocamız Veysel Atayman’ı yitirdik
Atayman ailesi ile ilk temasım çocukluk yıllarıma dayanır. Veysel Hoca’nın oğlu; Berkin Atayman, yazdığım Pelin adlı romanın atmosferini soluyan, deyim yerindeyse “kitabın yardımcı karakterlerine çok benzeyen” bir figür olarak, “hardcore metalci” ilk gençlik çağlarımın asi ama aynı zamanda asil de olmayı becerebilen öznelerinden biriydi.
Yaşam her ikimizi de yıllar içinde çok farklı yerlere savurdu ama yıllar sonra yine başka bir Atayman, “Zeynep Abla” sayesinde yine yollarımız kesişecekti.
Ah Zeynep abla; belki de “Atayman” ailesinin güzelliğinin ve iyiliğinin en yüce ve mütevazı temsilcilerinden biri olarak, Berkin ile olan çocukluk arkadaşlığımızdan da habersiz, bendeniz Pelin adlı kitabı yayınlatmak için çırpınırken imdadıma yetişivermişti; “Şu metni bir versene bi bakayım ben de…” diyerek. Sanıyorum “koca koca yayınevlerinin,” henüz Fethullah-Tayyip kankalığının en doruk noktasının yaşandığı dönemde Pelin’i basmaya cesaret edememelerine, dışardan bir gözle de olsa o da içerlemişti ve kendisine yolladığım metne gönüllü editörlük yaparak benim yılmamamı sağlayarak, metni toparlamama yardımcı olarak yazarlık hayatımın profesyonelleşmesine eşsiz bir katkı sağladı, hiç bir karşılık beklemeden…
Zeynep abla, “Kalemin iyi ama tekniğini biraz daha geliştirmelisin, hocamız ile çalışsan çok iyi olur” dediğinde ilk defa değerli eşi Dr. Veysel Atayman adını duyacaktım. Veysel abi ile yüz yüze tanışmam ise güzel bir Kalamış akşamında oldu; gece, rakı eşliğinde Atayman ailesiyle sinemadan devrime, felsefeden kitaplara muhteşem muhabbetler yapmamızla sürmüştü; üstelik bir çuval kara plak hediyeyi sırtıma yüklemeleriyle taçlanan.
Tabi bu süreçlerde yeni bir arkadaş daha edinecektim; “İsyankar kız” İlkin Atayman. Veysel hocamızın son kitabı “Altılının Son Ayağı” adlı eseri Beşiktaş Dergisi’nde ayın kitabı olarak tanıtırken “Hastasıyım Atayman Ailesinin” diye lafa başlamamın sebebi de işte bu birbirinden güzel insanların, neredeyse birkaç kuşak Atayman’ın, tamamen tesadüfen -ya da yaşamın bir diyalektiği gereği- hayatıma değmeleri oldu, şanslı hissediyorum kendimi.
Tek üzüntüm, keşke Veysel abi ile daha yakın olabilseydim, keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseydim ve keşke böyle değerli bir entelektüelin enerjisi daha fazla üzerime sinebilseydi; neyse ki ondan kalan miraslar ile bu boşluğu doldurmam bir nebze mümkün olabilecek… Plakları, eserleri, Berkin, İlkin ve canım Zeynep abla…
Acınızı paylaşıyorum.