Guns N’ Roses’ın bize bir Paradise City borcu vardı!
Guns N’ Roses, BKM organizasyonuyla Türkiye’ye geliyor! Hard Rock Şampiyonları ünvanlı grup, 2 Haziran 2025 tarihinde İstanbul’u Paradise City’ye dönüştürme amacında! Beşiktaş İnönü Stadyumu’nda gerçekleştirilecek konserin biletleri satışta ve kısa sürede tükenmesi muhtemel. Tabii bilet fiyatları hiç de ucuz değil. Yine de kimimiz kıyıdaki köşedeki birikimlerimiz, kimimiz de borç harç bir şeyler yaparak yola çıkıyoruz. Zira bu, onları görebilmek için son şansımız olabilir: “Take me down to the Paradise City, where the grass is green and the girls are pretty!”
Guns N’ Roses, ilk olarak 26 Mayıs 1993’te ülkemizi ziyaret etmişti. O sıralar deyim yerindeyse “Dünyanın zirvesinde yer alan grup,” Ahmet San’ın organizasyonu sayesinde İstanbul’daki binlerce müzik severi kendinden geçirmişti. Türkiye’deki ilk stadyum konserlerinden bir tanesiydi bu. 1993’te, henüz 6 yaşında olan ben ise, haliyle ne GN’R’dan ne de konserden haberdardım.
Yıllar sonra bu konsere dair nadir bulunan pek çok ses kaydını dinleme şansına eriştiğimde, konser alanındaki kızların Axl ile çiftleşmeye fazlasıyla hevesli olduğunu duymuştum. Hatta Axl, sahneye doğru gerçekleştirilen iç çamaşırı yağmuru durdurulmazsa konseri iptal edeceğini de anons etmişti. (Editörün Notu: Konseri iptal edeceğini söyledi ama iç çamaşırı yağmuru bir şehir efsanesi. Maytapları aşağı fırlatan gerizekalılara yönelik bir uyarıydı bu). Biraz da Sweet Child O’ Mine’dan bir şeyler duyduğumu hatırlıyorum.
Bu konserle ilgili kiminle konuştuysam, “93 konseri efsaneydi, şöyle uzun kuyruk vardı, böyle coşmuştuk, Axl böyle yakışıklıydı…” minvalinde pek çok anı dinledim. Bir düşünsenize, hakkında herkesin keyifle bahsettiği bir konser yapılmış ama ortada hiçbir video yok. Koca stadyumda, 40 bine yakın seyircinin olduğu bir konserin profesyonel kameralarla kayıt altına alınmaması çok garipti. Evet, 1993 yılı için bile garipti. Ama…
“Belki de görüntüler vardır ve henüz yayınlanmamıştır?” düşüncesiyle, bir dönem Ahmet San’a ulaşmaya çalışmıştım. Amacım, efsane olarak nitelendirilen bu konserin görüntüleri ve konsere katılan pek çok müzikseverin yorumlarını harmanlayarak ortaya güzel bir mini belgesel videosu çıkarmaktı. Videonun yayılması için de sosyal medyayı kullanacaktım ve herkes ücretsiz olarak izleyebilecekti. Kesinlikle bir kâr amacı olmayacaktı. Bu düşüncemi bir e-mail atarak Ahmet San’la paylaşmıştım. Videoların olup olmadığının kontrol edilmesi için biraz zaman istediğini hatırlıyorum. Ama sonra hiçbir şekilde dönüş yapılmadı bana maalesef.
Sonra, yıllar sonra, Ahmet San’ın bazı belgesel projelerinde yer aldığını ve YouTube’da eski projelerine dair bilgiler verdiğini gördük. Gördük ama, bu çalışmalarda da GN’R İstanbul konserine dair herhangi bir performans görüntüsü yoktu. Demek ki gerçekten kayıt gerçekleştirmemişler. Ya da videolar var ve Ahmet bey sadece kendine saklıyor.
Tarih, 12 Temmuz 2006: Kuruçeşme’deki nehir(!)
Guns N’ Roses, yeni kadrosuyla bu kez İstanbul Kuruçeşme’deydi. Kadro değişmişti ve yıllardır yeni bir albüm çalışması da yoktu. Yine de Axl Rose’un varlığı bile binlerce kişiyi konser alanına çekmeye yeterdi.
93 yılındaki konsere kıyasla 2006’daki konserin çok sönük olduğunu söyleyenler çok fazlaydı. Grubun sahneye yaklaşık 2 saat geç çıkmış olması, Axl’ın seyirciyle konuşurken İstanbul Boğazı’ndan “nehir” olarak bahsetmesi ve konser sonrasında Deniz Akkaya’yı arabasından indirerek oteline dönmesi gibi konulardan sıklıkla bahsedildi, hâlâ da ara ara bahsi geçiyor.
Bu konser gerçekleştirildiğinde, 19 yaşında bir gençtim. Guns N’ Roses’dan tabii ki haberdardım (Terminator 2 sayesinde) ama hayatımın o döneminde farklı önceliklerim vardı ve etrafımda da konser insanı diyebileceğim pek kimse yoktu. Dolayısıyla bu konserde de yoktum. Yine de yıllar sonra, sevdiğim bir Gunner (Guns N’ Roses fanları için kullanılan nickname) olan sevgili Oğuz Han ağabeyimden bir DVD almıştım hediye. İçinde, 2006’daki konserin baştan sona görüntüleri vardı. Protesto eden seyircilerin Axl gelince bir anda tezahürata girişmesini ve “Welcome to the Jungle”ın sözlerini yarım yamalak söylemeye çalışmalarını görmek güzeldi yine de.
Tarih, 6 Temmuz 2012: Tarihteki en erken görülen Guns N’ Roses olabilir!
İşte benim ilk GN’R konserim! Sıcak bir İstanbul akşamıydı. Ben ve pek çok müzik sever, Parkorman’daki Tuborg GoldFest kapsamında Guns N’ Roses’ı bekliyorduk. Evet, orijinal kadrodan sadece Axl Rose vardı ama bu şans bile büyük bir nimetti!
Hem o gün unutulmaz bir şey yaşanmıştı. Grubun genelde sahneye geç çıktığı bilindiği için yine aynı şeyin olacağına dair beklentiyle hareket etmişti etraftakiler. Hatırlıyorum, GN’R’ın hemen öncesinde kimileri tuvaletin, kimileri de yiyecek ve içecek alabilmek için stantların yolunu tutmuştu. Ben ise olduğum yerden milim kımıldamadan beklemiştim. Sadece olduğum yerde beklemem gerektiğini hissetmiştim. Derken…
Saat 21:00’e sadece birkaç dakika kala sahnedeki LED ekranlar Chinese Democracy logosunu göstermeye başladı. Birkaç saniye sonra davulcu Frank Ferrer, hemen ardından da gitaristlerden DJ Ashba göründü ve Chinese Democracy şarkısının muhteşem intro’su duyulmaya başlandı kolonlardan. İşte o an, tuvalet sıraları bozuldu, yiyecek ve içecekler etrafa saçıldı ve binlerce kişi, sanki bir meydan savaşında hücuma kalkıyormuşçasına yerlerine doğru koşmaya başladı! Daha önce hiçbir konserde böyle bir sahne görmemiştim (Hâlâ görmedim). Axl ve ekibi, “Nasılsa bunlar geç kalır yine.” diye düşünenlere inat, hemen herkesi hazırlıksız yakalamıştı. Müthiş bir andı. Müthiş bir enerji patlamasıyla başlamış ve yine yüksek bir enerjiyle tamamlanmıştı konser. Ama!
Finalde Axl, Paradise City’nin sözlerini karıştırıp şarkıyı erken bitirmişti. Dolayısıyla final sololarına erken giriş yapılmış ve ne kadar uzun ve güzel bir konser olsa da yine de birkaç dakika erken bitmişti. Yani Axl’ın bize o günden bir Paradise City borcu olduğunu düşünüyorum.
Konserin hemen ardından gitarist Ron “Bumblefoot” Thal’a e-mail’ler göndermiştim. Belki bir ihtimal buluşma şansımız olurdu? Zira yıllar öncesinde e-mail üzerinden Chinese Democracy albümü de dahil olmak üzere pek çok konuyu ele aldığımız bir röportaj gerçekleştirmiştik. Ufak da olsa bir iletişimimiz vardı yani. Tüm gece, “Acaba mail’lerime cevap gelecek mi?” diye merak içindeydim. Sabaha karşı da sızmış ve öğlene doğru uyanmıştım. Uyanır uyanmaz mail hesabıma baktığımda, Bumblefoot’un cevabını görmüştüm!
Kısıtlı bir vakti vardı ve otele gelebilirsem görüşebileceğimizi söylüyordu. O an öyle heyecanlanmıştım ki, yaklaşık yarım saat boyunca evde volta attığımı hatırlıyorum. Ama o yüksek heyecanımı bir şekilde yenmeyi başarmıştım. Gitarımı ve arkadaşlarımı da yanıma alarak otelin yolunu tutmuştum. Konser zaten inanılmaz geçmişti benim için. Ertesi gün, Bumblefoot ve diğer elemanlarla da buluşmak ve vakit geçirmek de bir o kadar harikaydı! Bize pizza bile getirmişti yahu! O anki heyecanla bir gitaristten bir pena bile istemeyi akıl edememek peki? Ve evet, Axl yoktu etrafta. Zira onun bir sonraki konser için erkenden Türkiye’den ayrıldığı söylenmişti bize.
Bu arada, GN’R elemanlarıyla buluşmaya gittiğimiz gün, aynı zamanda Tuborg Gold Fest’in son günüydü ve Within Temptation sahne alacaktı. Bir an düşündüm de, “Ben zaten beklediğim grubu izledim, ertesi gün de elemanlarla takıldım, e daha ne!” Evime doğru yola koyulmuştum bile.
Tarih, 2 Şubat 2013: Slash Featuring Myles Kennedy and The Conspirators
Evet, GN’R’dan bir sene sonra da Slash’in İstanbul’a uğrayacağını öğrenmek müthiş bir histi. Küçükçiftlik Park’ta, kış çadırında gerçekleşecek bir konserdi. Biletlerimiz sahne önüydü. Sırf bu konser için Slash’in ikonik top hat şapkasının bir benzerini hazırlamış ve takmıştım. Hatta konser günü önce Taksim’de, sonrasında da Küçükçiftik Park civarında bu şapkayla gezmiştim. Birkaç kişi beni uzaktan Slash’e benzeterek yanıma gelmişti koşar adım. Acayip bir duyguydu ama kendimi çok iyi hissetmiştim. O an kendi kendime, “Yahu birkaç kişi beni Slash sandı ve bu hoşuma gitti. Peki milyonlarca hayranın Slash’i sevmesi, peşinden koşması onda nasıl bir his uyandırıyordur acaba?” dedim. Cevabını hâlâ bilmiyorum.
Etkinliğin ön grubu, Malt idi. Harika insan Cenk Turanlı’nın bass gitarda yer aldığı yerli rock grubumuz yani. “Gol” şarkısını çaldıkları esnada lead vokal Cenk Durmazel’in bir anlığına duraksadığını ve seyirciye şunları söylediğini hatırlıyorum:
Cenk: “Bu şarkıyı biliyor musunuz?”
Seyirci: “Evet”
Cenk: “Lan o zaman niye söylemiyorsunuz?”
Yüzleri güldüren bir andı.
Ve sonra…
Önce anons, sonra grup üyeleri ve nihayet Slash çıkmıştı sahneye!
En öndeydik, şarkılara büyük bir coşkuyla eşlik ettik. Slash’in görmesi için ufak tefek kartonlar bile hazırlamıştık. Zaman zaman top hat şapkalarımız sebebiyle arkadaki izleyicilerden şikayet aldığımız da olmuştu. Yine de günahıyla, sevabıyla harika bir konserdi ama henüz gece bitmemişti.
Slash, sosyal medyaya, hayranlarla iletişime önem veren biri. Dolayısıyla Slash için hazırlanmış pek çok yabancı hayran sayfası var. O sayfaların yöneticilerinden bir tanesi de Facebook’ta arkadaşımdı. Konser sonrasında onunla mesajlaşıyordum ve bana, arka kapı, kulis çıkışı gibi bir yer varsa oraya gidip biraz beklememi söylemişti. Tabii ben de arkadaşlarımı yanıma alarak gitmiştim. Bir saat civarı bir bekleyişin ardından Slash ve grup arkadaşları çıkmıştı arka kapıdan. Zira orada 2 katlı bir otobüs onları bekliyordu. Galiba sıradaki konser (Bulgaristan?) için onunla seyahat edeceklerdi.
Biletlerimizi ve albümlerimizi imzalatırken (Herkese bir imza!) Türk güvenlik elemanları da “No foto, no foto” diyerek yeni bir tür müzik icra ediyordu(!) Öte yandan Slash, benim biletimi imzalarken “Bu herifi hatırladım.” deyince havalara uçmuştum. Top hat şapkam hâlâ kafamdaydı.
Ve sonra… hani sosyal medya ve hayran sayfaları demiştim ya. Eh, benim de yaptığım bir şeyler vardı bu noktada. Dolayısıyla bu konserden kısa süre sonra Slash ile Twitter’da (Şimdiki adıyla X) takipleşmeye de başladık. Arada bir şeyler soruyorum, o da genelde yanıtlıyor.
Şimdi biraz geriye gidelim isterseniz. Guns N’ Roses niye dağılmıştı?
Hayır, uzun uzun yazacak değilim ama özetlemek gerekirse, öyle kavga gürültü bir ayrılık süreci olmadı. Use Your Illusion turnesi devam ederken aslında gruptaki pek çok elemanın ruhsal olarak çöküntü yaşadığını söylemek yalan olmaz. Yine de asıl fitili yakan şey, Axl ile diğerlerinin müzikal noktada ve grubun yönetimi noktasındaki fikir ayrılıklarıydı. Slash ve Duff, UYI albümlerindeki bazı şarkılardan (November Rain ve My World gibi) memnun değildi zaten. Öte yandan Axl, yeni albümde farklı bir yöne eğilmek istiyordu. Chinese Democracy albümünü aslında Use Your Illusion kadrosuyla yapma isteğindeydi. Albüm için endüstriyel metal ve elektronik müzik gibi detaylar gerekiyordu. Slash ise klasik blues – hard rock çizgisinden kopma niyetinde değildi. Bu sebeple gruptan ayrılmaya karar vermişti. Üstelik Axl’ın ona yeni GN’R çalışmaları için açık çek sunmasına rağmen. Ünlü gitarist daha sonra vereceği bir röportajda, “Axl, grubu kendi müzikal istekleri doğrultusunda şekillendirmek ve yönetimi altına almak istiyordu ve ben de ‘Benden bu kadar, artık yokum.’ dedim.” minvalinde detaylar paylaşacaktı. Duff McKagan mı? O da ciddi sağlık problemleriyle boğuşuyordu. Dolayısıyla Guns N’ Roses’ın varlığını sürdürebilmesi için yeni elemanlar gerekiyordu.
Ufak bir not olarak, Guns N’ Roses isminin Axl’a ait olduğunu belirtelim. Yani grup, 1985 yılında resmen kurulurken Axl bu isimle gelmiş ve “Günün birinde anlaşmazlıklar sebebiyle ayrılıklar yaşanırsa isim bende kalır.” demişti.
Tarih, 1 Nisan 2016. Guns N’ Roses Reunion! Hayır, bu bir şaka değil!
Yıllardır “Guns N’ Roses birleşmesi gerçekleşir mi, Axl ile Slash yine bir araya gelir mi?” diye sayısız haber yapılmış, sayısız dedikodu yayılmış ama hiçbiri de gerçeği yansıtmamıştı. Hatta 2010 yılında grupta gitarist olarak yer alan DJ Ashba, Axl ile Slash’in tekrar bir araya gelebilme ihtimalini, “Öncesinde Cehennem’de soğuk bir gün olmalı.” diyerek yalanlamıştı. Yine de Ashba, böyle bir birleşme olursa bundan mutluluk duyacağını da dile getirmişti. Slash ise GN’R ile ilgili sorular geldiğinde, genellikle “Ben o grupta değilim.” gibi cevaplar veriyordu. Belki o sıralar böyle bir şey yoktu ama birkaç sene sonra cehennemin buz tutmasına gerek kalmayacak o açıklama gelecekti: “Guns N’ Roses, 1 Nisan 2016’da Troubadour’da!”
1 Nisan’da böyle bir haberin gelmesi, üstelik yayınlanan posterin de çok basit olması, bunun bir şaka olabileceği ihtimalini getiriyordu akıllara. Ama belki de Axl bunu istiyordu? Herkese şaka diye düşündürüp bir anda şırraaak diye “İşte buradayız!” demek istiyordu? Gerçekten de öyleydi. Ufak bir mekânda, pek çok ünlü ismin de seyirci olarak katıldığı özel bir konser gerçekleştirildi. Tabii devamı da olmalıydı. Böylelikle özel bir turne duyuruldu: “Not in This Lifetime… Tour!”
Troubadour’daki konsere dair üzücü bir detay ise, konser esnasında Axl’ın ayağını kırmış olmasıydı. Bunu sıcağı sıcağına fark edemedi ve yıllardır beklenen stadyum konserlerinin bir kısmında oturarak performans göstermek zorunda kaldı ki oturduğu gitarlarla süslü taht benzeri koltuğu da ona Dave Grohl hediye etmişti. Grohl da yakın zamanda benzer bir problem yaşamıştı zira.
Ayağının kırılması hakkında Axl: “Yıllar sonra böyle şeyler (Birleşme) yapınca, başınıza da bu tip şeyler (Kırık) gelebiliyor.”
Peki Steven Adler ve Izzy Stradlin neden bu birleşmede yer almadı?
Steven için sebep basitti aslında. Yıllardır yasaklı maddeler ve alkol kullanımı tarafında sabıkalı olan Adler, yıllarca sürmesi planlanan bir turneye “Rahat durmaz bu.” düşüncesiyle davet edilmedi. Yine de konuk sanatçı olarak bazı konserlerde birkaç şarkı çaldığını hatırlatmakta yarar var.
Izzy ise yine “Where is Izzy?” statüsünde kalmayı tercih etmişti. Axl’ın belirttiğine göre arada bir sorun yoktu ama gelmek istememişti. Belki de parasal konularda anlaşmazlıklar yaşanmıştır? Çünkü bu konuda da bazı söylentiler vardı.
Tarih, 3 Haziran 2018: Guns N’ Roses için Berlin’e gitmek!
2017 yılının yaz döneminde, “Not in This Lifetime…” turnesi kapsamında Guns N’ Roses’ı görebilmek için Polonya konserine bilet almıştım. GN’R’ı daha önce izlemiştim, Slash’i de izlemiştim… ama ikisini bir arada, Duff’ın da katılımıyla görmek nasip olmamıştı. Bu iyi bir fırsattı aslında. Öyle ki aylar öncesinden, aralık ayında almıştım biletimi. Böylece bu konseri hayal ederek aylar geçirmeyi planlamıştım. Ama…
Bileti aldıktan bir süre sonra işten ayrıldım ve insanlarla pek konuşmadığım, içime kapanık takıldığım kötü bir döneme adım attım. Belki de bu konsere giderek iyileşebilirdim. Açıkçası o haldeyken yurt dışına çıkmak istemiyordum. Çünkü hayal ettiğim gibi bir deneyim olmayacağı düşüncesindeydim. Biletimi satmak da istememiştim. Çünkü hayallerimi devretmeyi sevmiyordum. Bu yüzden biletimi bir kitabın arasına sıkıştırmış ve kaldırmıştım. Sanıyorum en iyisi beklemekti, yine…
Derken, yeni bir Avrupa turnesi duyuruldu. Yeni bir işim vardı ve moralim iyiydi. Bir kız arkadaşım da vardı. Belki de doğru zaman gelmişti? 3 Haziran 2018 Berlin Olimpiyat Stadyumu konseri için sahne önünden iki bilet almıştım. Hatta biraz daha ileri gidip, ağustos ayındaki Moskova konseri için de sahnenin tam karşısındaki tribünlerden iki bilet almıştım. Böylece grubu hem yakından hem de uzaktan (Bakalım davulun sesi uzaktan nasıl geliyor?) izleyebilecektik. Ama… evet, farkındayım çok “ama” kullandım, ama ne yapalım.
Konsere az bir süre kala, kız arkadaşımla yolları ayırdık (Futbolcu sözleşme feshi gibi oldu be.). Biletlerini de istememiş, zaten konsere gelemeyeceğini söylemişti bana. “Eh, artık yapacak bir şey yok.” diyerek koyuldum yola. Daha fazla bekleyemezdim.
Berlin konseri için hazırlıklara başlamışken, ikinci bileti ne yapacağımı düşünüyordum bir yandan. Satmalı mıydım yoksa bir arkadaşımı mı davet etmeliydim?
Satma taraftarı değildim, yine. O sıra benle gelmek isteyenler de vardı. Tabii benim için değil, bedava bilet için. Ben ne mi yaptım? Liseden tanıdığım bir arkadaşım vardı, Emre. Rock müzik ile pek alakası olmayan, GN’R ile hiç alakası olmayan biriydi ama yurt dışı gezilerini seviyordu. Bileti ona hediye ettim. Çıkar düşünerek hareket etmiyordu zira bu konuda. Önemli olan da buydu.
Sonra aylar geçti ve konser için geri sayım başladı. Konserden bir gün önce Berlin’e gittik. Önce etrafı gezdik, Hard Rock Cafe’yi ziyaret ettik, Berlin Oyun Müzesi’ne bile gittik. Ertesi gün de trene atladık ve ormanın içinden geçerek Berlin Olimpiyat Stadyumu’nun yolunu tuttuk.
Stadyumun bulunduğu tesise geldiğimizde, hafiften heyecan ateşinin yanmaya başladığını fark ettim. Bu başka bir seviyeydi. Bu sayede evvela stadın içini değil de, dışarıdaki tuvaleti ziyaret etmek istedim (Bunlar nasıl pisuvar, peh!). Stadyuma doğru yürümeye başladığımızda da yakınımda yürüyen bir Alman müzik sever ağabeyle minik bir sohbete giriştim. GN’R için İstanbul’dan geldiğimi ve günün birinde AC/DC’yi de görebilmeyi umduğumu söylediğimde, o da sıkılgan bir tavırla, “AC/DC mi? Onları 7 kez izledim, artık sıkıldım, o yüzden yeni konserlerine gitmiyorum.” dediğini hatırlıyorum. Bir tarafta AC/DC hayaliyle yaşayan bizler, bir tarafta ise onları görmekten sıkılan Avrupa insanı. Eh, coğrafya, değil mi? Her neyse…
Sahneye yakın, ortalara doğru bir noktada yer bulabildik ve kısa süre sonra, henüz hava kararmamışken Guns N’ Roses intro’su dönmeye başladı. Kısa süre sonra da “It’s So Easy” ile konsere giriş yaptılar. İşte oradaydılar, sadece birkaç metre ötemdeydiler, sonunda olmuştu be! Axl, Slash, Duff ve Ben!
“Welcome to the Jungle”, “Chinese Democracy”, “Civil War”, “November Rain”, “Sweet Child O’ Mine”, “Paradise City” derken vaktin nasıl akıp gittiğini anlamamıştım bile.
Konser bittikten sonra stadyumdan çıkarken Türkçe konuşan bir anne ve 19 yaşındaki genç kızına denk gelmiştik. Sırf kızı istedi diye annesi onu Türkiye’den Almanya’ya, konsere getirmişti. O güne dair güzel detaylardan biriydi bu da.
Sonunda konseri izlemiş ve arkadaşımla otele dönüş için trene atlamıştık. Ama aslında benim istediğim başka bir şey daha vardı… evet, Slash’le görüşmek istiyordum. Hemen telefonumu aldığım gibi birkaç mesaj gönderdim ve “Guns N’ Roses ve senin için ta İstanbul’dan geldim. Konser harikaydı ve yarın dönüyorum. Eğer imkân var ise, neresi olursa olsun, söylemen yeter, hemen gelebilirim.” dedim. O sırada arkadaşım ise, “Adam dünya yıldızı. Konserden de yeni çıktı. Sana mı cevap verecek sanki?” tavırlarındaydı. Ama yanılması uzun sürmemişti. O esnada zaten trende de bir arıza vardı yanlış hatırlamıyorsam. Slash’ten yanıt gelir gelmez trenden indik ve bulduğumuz ilk taksiye atlayarak otele gittik. Taksici de, otelin güvenlik şefi de Türk çıkmasın mı, hehe. Gerçi otelin önünde de yüzlerce Alman hayran vardı ama kimin umrunda? Özel görevliler beni içeri davet ettiler ve asansörle Slash’in de odasının olduğu özel bir koridora gittik. Biraz bekledikten sonra, şifreli cam kapının ardında önce bir koruma, arkasında Slash ve onun da arkasında başka bir koruma daha belirdi. El sıkıştık, biraz sohbet ettik, imzalamasını istediğim bir şey varsa imzalayabileceğini söyledi ve cebinden kırmızı bir GN’R penası çıkararak hediye etti. Onu görmek harikaydı! İşte şimdi başlı başına müthiş bir konser deneyimi olmuştu benim için!
İşte bu müthiş konser deneyiminden 7 sene sonra, şimdi de bir başka hayalin gerçekleşmesi için, İstanbul konseri için günleri sayıyorum, sayıyoruz!
Not: Berlin konseri ve Slash ile görüşme hikâyesi için Trip Dergisi’nde kendi çektiğim fotoğraflarla birlikte detaylı bir makale hazırlamıştım.
Not 2: Moskova konseri için aldığım biletleri de sevdiğim bir metalci ağabeyime satmıştım. Evet, sattım bu kez.
Ve tarih, 2 Temmuz 2025: Cennet Şehri, İstanbul!
Kötü ekonomi, gelecek kaygıları ve dahası var… ve evet, hepimiz yaşlanıyoruz, zamanımız azalıyor ama… yine de hâlâ müziğimiz var! Bir şekilde orada olmak istiyorum, istiyoruz! Bu konser sadece eski bir dostla buluşma değil, aynı zamanda diğer dostları (Grupları) da yeniden (Bazılarını ilk kez) görebilmek adına önemli bir fırsat! Eğer keyifli bir şekilde tamamlanırsa, diğer büyük gruplar da Türkiye’ye uğramak isteyecektir. Mesela… AC/DC!