Rock’n’Roll’un en feminen hali: yetmişli yıllar
Motörhead’in Lemmy Kilmister’ından Metallica’nın James Hetfield’ına; Megadeth’in Dave Mustaine’inden Lars Ulrich’e heavy metal dünyası için “maço”, “maskulen”, “cinsiyetçi” onlarca yafta yapıştırılabilir, yapıştırıldı. Judas Priest vokalisti Rob Halford’un cinsel yönelimleri, Elton John’un eşcinsel olduğunu yıllar boyunca saklaması da cabası. Peki gerçekten de rock ve metal “erkek işi” midir? Mevzuyu masaya yatırıyor ve rock dünyasının şuur altına bir yolculuğa çıkıyoruz…
Yukarıda ismi geçen müzisyenlerden Metallica davulcusu Lars Ulrich’in Dave Mustaine ile ilk karşılaştığı anda söyledikleri ilginçtir:
“Ben Avrupalı gibi hissediyordum, Danimarkalı yanım baskındır. Metallica’da Dave Mustaine’in sahnede iman tahtasını yumruklaması, James Hetfield’in sağa sola tükürmesi, o maço hareketlere falan başlarda kolay alışamadım ve ilk zamanlarda hep şok oluyordum.”
Hakikaten de özellikle thrash metal ve death metal konserlerinin “askerlik şubesi” ortamı yarattığı bir muhakkak. Acaba rock müzikteki “kadının geri plana düşmesi” realitesi seksenli yıllar ve klasik heavy metal’in erkek egemen yapısı kaynaklı mıydı?
“Rockçılık” müessesesi hakikaten de “erkeksi” bir olgu mudur?
Gene müzik tarihine bir yolculuk yapalım; bu defa da “Kırıtkan Kızkardeş”, dünyanın en rüküş grubu Twisted Sister vokalisti Dee Snider’a bir kulak verelim:
“Sahnede kadın elbiseleri giyiyorduk, fahişe gibi makyaj yapıyorduk. Lakin hepimizin normal bir seksüel yaşantısı vardı, maço heriflerdik. Sanıyorum bu mesele psikiyatristleri ve bilim adamlarını ilgilendiriyor!” (Gülüyor)
Kaleme aldığı otobiyografik eseri “Kapa Çeneni de Mikrofonu Uzat!” adlı eserinde Dee, İngiltere konserinde Motörhead’in ön grubu olarak sahne almalarına aşırı tepki veren Motorhead fanlarının Twisted Sister’ı protesto etmeleri esnasında Lemmy’nin metal fanlarını nasıl eğittiğini şöyle anlatıyordu:
“Sahneye çıkarak kendi fanlarına büyük bir ayar çekmişti. Lemmy’nin bizlere, yani bu ‘kılıksız’ arkadaşlarına sahip çıkması hem metalin en curcunalı grubu Twister Sister’ın kariyerine can simidi olmuş, hem de bu büyük müzisyen, homofobik metal fanlarına büyük bir hoşgörü dersi vermişti.”
Öte yandan, Judas Priest’in namlı vokalisti Rob Halford’un da uzun süre eşcinsel olduğunu hayranlarıyla paylaşmaması da dikkat çekici. Burada bir haksızlık yapmayalım; “sadece gey olduğu gerekçesi ile” Judas Priest dinlemekten vazgeçenlerin sayısı pek fazla değildir. Üstelik homo düşmanlığı toplumsal bir sıkıntı. Elton John gibi daha mainstream karakterler de uzunca bir süre cinsel yönelimlerini saklamak zorunda kalmışlardır.
Konudan daha fazla uzaklaşmamak için mevzunun özüne dönelim:
Hep söylenegelir. “Kadın elinin değdiği her şey güzelleşir.”
Peki bunun salt söylemde değil, eylemde de hayat bulması için, ne yapmalı? Bilinçlerdeki bu değişimin, kolay olmayacağı mukakkaktır.
Ancak şu da bir gerçek:
Kadınların, tıpkı altmışlı ve yetmişli yıllardaki gibi rock müzikte ipleri yeniden ellerine alacağı günler yakındır, yakın!
(*) İlk fotoğraf, AC/DC’nin yetmişli yıllarda verdiği bir konserden. Aşağıdaki fotoğrafta ise Bon Scott abimize yürüyen hoş esmer kadının, kulisteki flört anını görüyoruz. Sanki kadınlar, yetmişli yıllarda daha baskınmış gibi durmuyor mu?