Stonewall: Genel Ahlaksızların İsyanı
Tarih: 28 Haziran 1969
Yer: New York, Greenwich
Her şey burada, Stonewall Inn’de 28 Haziran’ın ilk saatlerinde başladı. Stonewall Inn’i yeni bir hareketin başlangıcı yapan şey ise orada takılmayı tercih eden kitlenin, ana akım cinsel kimlik ve yönelimler dışında kalan bir azınlık olması. Kim mi? Başlıktan da anlaşılabileceği gibi: Lezbiyenler, gayler, travestiler, biseksüeller, transeksüeller, ibneler… Stonewall Inn, bir kesim mafya tarafından işletilen bir gay bar olduğu için düzenli olarak polis baskınlarına maruz kalıyor ancak mafyanın polisle kurduğu rüşvet ilişkisi sonucu her zaman bu düzenli baskınların bilgisi işletme sahiplerine önceden ulaştırılıp, barın o geceki düzeninin oluşturulması bir şekilde sağlanıyor, yasa dışı satışı yapılan alkollü içkiler ortadan kaldırılıyor, temkinli bir hal alınıyordu (pek tabi işletme sahipleri için). Müşteriler içinse durum bundan daha farklıydı. Kimlik kontrolü yapılan müşteriler eğer üstlerinde cinsiyetlerine uygun kıyafet yoksa tutuklanıyor, onlarla alay ediliyor, polis şiddetinden payını alanlarsa muhakkak oluyordu.
28 Haziran gecesi olan ise bundan tamamen farklıydı. Barda satışı yapılan alkollerin satışının yasal olmadığı fark edildikten sonra barın sahibi olan mafyaların polisle olan rüşvet ilişkisi açığa çıkmış, o geceki baskının haberi Stonewall Inn’e uçmamıştı. Bu noktada barın kazancının çok daha fazlası olduğunu düşünerek rüşvetten memnun olmayan polislerin oynadığı bir oyun olabileceği dedikodusu da her ne kadar ortalarda dolansa da olayın esasının baskının bölge polis amirliğinden habersizce federaller tarafından yapıldığı da bir gerçek. Her neyse o gece ki baskın müşteriler tarafından rutin baskınlardan biri olduğu düşüncesiyle başlangıçta çok önemsenmemiş, her zamanki gibi geçeceği düşülmüş fakat dışarı çıkıldığında görülen polis kamyonetleri tutuklanma sayısının olağanın üzerinde olacağı fikrini herkesin kafasına işletmiş, bu seferkinin rutin bir baskın olmadığı anlaşılmıştı. Eşcinseller, translar, travestiler o zamana kadar hep uyum içerisinde olmaya ve kendilerini sevdirerek, sorun çıkarmadan kabullenilmeye, bir değişimi bekleyerek ya da kendilerini tamamen gizleyerek yaşamaya çalışmışlardı ancak yıllardır süregelen tacizlerden, baskılardan yılmış olan bu insanların artık tahammülü kalmamış, bütün bunlara olan öfkeleri o gece ipin ucunu orada koparmıştı.
Olayların bir isyanı tetiklemeye yönelik gelişmesiyle ilgili birçok anlatı mevcut. Geceyi yaşayanlardan kimileri bunun tutuklananlardan birinin kelepçelerinin çok sıkı olmasından şikayet etmesi üzerine polisin kafasına jop ile vurması olduğunu söylerken, kimileri de araca bindirilmek istenen birinin araca binmeye direnmesi ve aracı sarsmaya başlamasıyla olduğunu söylüyor. Bunun yanında aracın içinden naylon çoraplı, topuklu ayakkabılı bir bacağın fırlayarak polisin göğsünü tekmelemesi üzerine olayların bu şekilde gelişmesine sebep olan parlamanın yaşandığını söyleyenler de var. Durum böyleyken bu anlatılardan çıkarılan sonuç bir tek şeyin yaşanmadığı, aynı anda birçok şeyin birden patlak verdiğidir. Bir tek olay ya da bir tek kişi değildi söz konusu olan, kalabalığın öfkesinin bir anda parlamasıydı.
Öfkenin ilk parladığı andan sonra olanlar ise gerçek anlamda bir kaos. Tekmeler, bozuk paralar, şişeler, teneke kutular, çöp bidonları havada uçuşuyor (hatta polislere köpek pisliği atıldığını söyleyenler bile var), polislerden kelepçelerin anahtarını alanlar kendilerininkini açtıktan sonra anahtarı yanındakine uzatıp onu kurtarıyor, kalabalık aniden öfkeden kudurmuş bir topluluğa dönüşüyordu. Beklenmedik bu tepkiyle karşılaşan polis memurlarının afallaması ve plansızlığı üzerine, direniş polis memurlarının Stonewall Inn’e çekilmek zorunda kalmasıyla sonuçlandı. Eylem ve direniş de aynen böyle plansız bir şekilde kendiliğinden gerçekleşmişti. Olayı yaşayanlardan birçoğu polis şiddetinden dolayı ağır yaralar aldı, öyle ki ortalığı kan götürdü ancak bu başlangıç New York’ta yaklaşık 5 gün boyunca devam edecek ve ilerleyen süreçte LGBTİ+ hareketlerine ön ayak olacak direnişin ilk filizlerinin yeşermesine sebep olacaktı. Cinsel kimlik ve yönelimleri ana akımın dışında kalan insanların hayatının çehresi bundan böyle köklü bir değişim geçirecekti. Bu olaydan sonra kendilerinin sessizce kabullenilmeyeceğini anlamışlardı artık. Kendilerine adımlarının dostane ve yumuşak olması gerektiğini öğütleyenlere karşı toplumun bütün eşcinselleri oynamaya davet ettiği rolün zaten bu olduğunu, onların güçsüz, hassas, kırılgan ve yumuşak olması gerektiğinin bunun zaten bir parçası olduğunu ve artık bu rolü üstlenmek istemediklerini haykırmaya başlama cesareti gösterebileceklerdi.
Böylelikle başlangıçta uyum sağlamaya ve kabullenilmeye çalışanlar tarafından radikallerle işbirliği yapmak için Mattachine Eylem Komitesi kuruldu. Bir süre sonra eşcinsellerin rica etmekten vazgeçip artık talep etmeye başlaması gerektiğini söyleyen, devrimin ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini düşünenler artık Mattachine’den umudu kesip, enerjilerinin yeni girişimleri olan Eşcinsel Özgürlük Cephesi’ne yoğunlaştırılması gerektiğine karar verdiler.
Eşcinsel Özgürlük Cephesi, siyahların sivil hak hareketinden Amerikan hayatının eşitsizliklerine dair bir bilinç ödünç aldı; kadın hareketiyle beraber cinsiyet ayrımcılığı bilincini ve kişisel olan her şeyin aynı zamanda politik olduğu, kişinin deneyiminin önem taşıdığı görüşü benimsendi; karşı-kültür devrimi değişmez kabul edilen otoritenin reddedilmesi ve nasıl olmak isteniyorsa hemen öyle olunması gerektiği görüşünü eşcinsel hareketine taşıdı. Kadın düşmanlığından, homofobiden, ırkçılıktan ve sınıf ayrımcılığından bağımsız yeni bir cephe kurulması gerekliliğiyle yola çıkmıştı Eşcinsel Özgürlük Cephesi. Her ne kadar eşcinseller, heteroseksüel sol cepheden ve radikal feministlerden destek göremese de onlar için mücadele ettikleri dönemde birçok şey öğrenmişlerdi. Şimdi sıra öğrendiklerini kullanarak kendi devrimlerini gerçekleştirmeye gelmişti.
İlk Pride yürüyüşü ise Stonewall’dan tam bir yıl sonra 28 Haziran 1970’te New York, Altıncı Cadde’de gerçekleştirildi. Stonewall İsyanı eşcinsellerin hayatlarında yeni bir yol izlenebileceğine dair umut olmuştu. O günden beri her sene haziran ayı boyunca dünyanın çeşitli yerlerinde Onur Yürüyüşleri yapılmakta ve eşcinseller özgürce, baskıdan uzak hayat taleplerini dile getirmeye devam etmekte. Sürdürülen bu direniş bu sene 50. yılını doldurdu. Bu sene yürüyüşler korona sebebiyle ertelenmiş olsa da bugün de ilk gün olduğu gibi LGBTİ+ bireyler dizginlenemez bir coşkuyla Onur Ayı’nı çeşitli yollarla kutladı. Ben de bu yazı vasıtasıyla Stonewall İsyanı’nı anmak, Onur Ayı’mızı kutlamak ve “sapkınlara”, “yoldan çıkmışlara”, “genel ahlaksızlara”, “normalleşmeyenlere”, “böyle iyi olanlara”, “yasak ne ayol diyenlere” kucak dolusu sevgilerimi göndermek istiyorum.
Bütün bunlarla beraber “Over the Rainbow” şarkısını seslendirmiş ve oyunluğuyla da gönlümüze nam salmış olan Judy Garland’ın da ölümünün üzerinden 50 yıl geçti. Pride’dan, Stonewall Inn’den, gökkuşaklarından bahsetmişken Judy’i anmadan geçmek olmazdı. Şarkıyı da hemen aşağıya bırakıyorum.
DeliKasap 19. Yıl Koleksiyon Sayısı’nı sipariş vermek için;