BİZANS METAL İCRA EDEN FİNLİLER KONSTANTİNOPOLİS’İN VİKİNGLERİNİ ANLATIYORLAR
Tiran ve zorba nevinden olan geçtiğimiz haftalarda şöyle ferman eyledi: “Burası Konstantinopol değil. İstanbul kardeşim!” Bu Heavy Metal yazısı aynı zamanda bu söze cevaptır…
Evet, 1997 yılında Finlandiya’da kurulan Turisas’in buna bir cevabı var. İsmini antik Fin savaş tanrısından türeten senfonik İskandinav metal grubu da bu konuyla yakından ilgileniyor. Parçalarındaki soloları gitar yerine elektro kemanla atan grup 2007 yılında “The Varangian Way” ve 2011 yılında “Stand Up and Fight” albümleriyle Avrupa metal sahnesinde kendisine sağlam bir yer edindi. Her iki albüm de konsept albümdü ve her iki albümde de mevzu Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans ve elbette Büyük Konstantin’in kurduğu “Kentlerin Kraliçesi”, “Yeni Roma” ya da “Tüm Dünyanın Arzusu” gibi tarihi lakaplarıyla Konstantinopolis’e uzuyordu.
İSTANBUL’UN VİKİNG SAVAŞÇILARI
Grup 2007 yılındaki albümünde Orta Çağ’da İskandinav topraklarından çıkarak Britanya, Fransa, bugünkü İtalya, Yunanistan, Rusya ve Anadolu topraklarındaki birçok geleneksel yönetimi yıkan Viking istilalarını anlatıyordu. Bugünkü Belarus, Ukrayna ve Rusya toprakları üzerinden (Orta Çağ’ın Kiev Ruslarının toprakları) nehir yoluyla güneye gele gele sonunda dönemin en büyük medeniyeti ve en ihtişamlı kentiyle karşılaşan Vikinglerin hikayesiydi anlatılan. Peki, 15. yüzyıla kadar İstanbul’da kendi saraylarına, Balat semtinde kendi mahallelerine sahip bu Vikingler kimlerdi?
Soylarını Nors mitolojisinde trans halde çılgıncasına savaşan eli baltalı savaşçılara (Berserker) dayandıran ve yayıldıkları coğrafyalardaki tüm idari yapıları alt üst eden Viking savaşçılarının mücadele etmedikleri, boyun eğdikleri tek coğrafya Bizans’tı. 9. ve 10. yüzyıllar arasında Konstantinopolis’e geldiklerinde gördükleri kentin büyüklüğü ve kentteki altın kaplı eşsiz Vazilyon mimariden o kadar etkilenmişlerdi ki bu kente “Büyük şehir” manasına gelen “Miklagard” ismini vermişlerdi. Kente hayran olan Vikingler sayıları beş yüzü bulduklarında Basileia ton Rhomaio ve Basileus ton Rhomaio’lara yani Bizans’ın imparatorları ve imparatoriçelerine hizmet verip İmparatorluk şahsi koruma birlikleri (manglabitai / tagma) haline geldiler. Sayıları binlere yaklaştığında ise bu kez savaşlara katılmaya başladılar ve her zaman kırılma anlarında savaşı değiştiren birlik olarak ön plana çıktılar. İmparatorluğun tüm tarihindeki en belalı düşmanların birçoğuna kan kusturdular. Peçenekler, Araplar, İtalyan krallıkları, Latin Avrupa Krallıkları ve Bulgarlar. Yer aldıkları savaşlarda haklarında yazılanlar da bu çılgın adamların hakkını verir nitelikte. Son derece etkin ve kompleks bir ordu sistemine sahip olan Bizans’ın “kendi barbarlarıydı” onlar. Bizans’lı prenses Anna Komnene’nin de ifade ettiği gibi “Thule diyarından gelen, balta taşıyan, gözünü kan bürümüş sadık ve güvenilir barbarlardılar.”
KONSTANTİNOPOLİS’TEN ÇIKTI. NORVEÇ’E KRAL OLUP BRİTANYA’YI İŞGALE GİRİŞTİ
Vareg’lerin, Bizanslıların ifadesiyle “Kentteki” (Poli) merkezleri bugün Küçük Ayasofya’nın doğusundaki, UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer alan 1611 yıllık Bukoleon Sarayı’ydı. Bizans’ın ve mücadele verdiği krallıkların vakanüvislerinin yazılarında bu kural tanımaz saldırganları kontrol edebilmek için Emperyal bir idari birim olan Akolouthos’un değiştirilerek Varangian’ları “kontrol ve yönetmekle yetkilendirildiği” yazılı. Neden bu tuhaf dönüşüme ihtiyaç duyuldu derseniz Bizans ordusu hücuma geçtiğinde Vareg’ler çoğu zaman emir dinlemiyor ve kural tanımıyorlardı ve “hizada tutulmaları” gerekiyordu. Tahmin etmesi çok zor değil. İşe yarayan bir kurum olmadı… Bizans’ın ünlü tarihçilerinden Michael Psellus’un ifade ettiği üzere “kale burçları üzerinde Varangian’ları gören onlarca Arap savaşçı acı içinde ölmektense kendilerini burçlardan atmıştır.”
Tarihe damga vuran çok sayıda ünlü Varangian / Vareg savaşçısı bulunuyor. En şöhretlisi uzun yıllar Vareg muhafızı olarak Bizans’ın 18 savaşında yer alan ve buradan elde ettiği ün, servet ve adamlarla birlikte “İmparatorluğun kendisine tanıdığı izinle”, kendi krallığını kurmak için geldiği yere geri dönen bir isim. 11. yüzyılın ünlü Norveç Kralı Harald Hardrada ya da III. Harald. Bu çılgın Vareg yalnızca Norveç’in Kralı olmakla da kalmadı 1066 yılında Britanya tahtını ele geçirmek için bugünkü York kenti yakınlarında savaş da verdi ancak Stamford Bridge Muharebesi’nde hayatını kaybetti. Vareg “Hardrada”nın ölümü tarihte Viking istilalarının sona erdiği tarih olarak kabul edilir. Kısacası bilindiği manada son gerçek Viking’di.
Bir başka isim ise Ayasofya’daki galeriye adını kazıyan, kim olduğu bilinmeyen bir Vareg. Doğu’nun en büyük kilisesinin güney galerisinin ortasında, 9. yüzyıla ait olduğu anlaşılan “Halvdan buradaydı” yazısı bulunmakta. Halvdan’ı da tarihçiler ya da arkeologların yanı sıra Norveçlilerin büyük bölümü de tanıyor. Etkin bir Varangian komutanı olduğu düşünülüyor. (Bu yazının önünde ve Ayasofya’ya girerken Hardrada için dua eden çok sayıda İskandinav turist görebilirsiniz. Güzelim İskandinav kızlarıyla gidip bu konu hakkında konuşulabilir sonra da…)
İSTANBUL OLDU “MİKLAGARD”
Dağılmayalım! Gelelim sadede. Efendim, Turisas “The Varangian Way” albümünde bir grup Viking savaşçının Ladoga, Novgorod ve Kiev üzerinden Bizans’a gelişleri ve Miklagard’a varana kadar geçen bu zorlu yolculuktaki maceraları anlatılmakta. Albümde bence son dönemin en iyi cover parçalarından birisi de bulunuyor. 1970’lerin sonunda dünyayı kasıp kavuran pop şarkısı “Rasputin”in Turisas elinden geçmiş hali şaheser. (Fin toplumunun Rus düşmanlığını ve Rasputin figürünün Çarlık Rusya’nın son dönem kötü yüzü olduğunu da hesaba katarsanız grubun parçayı hem eğlenerek hem de öfkeyle söylediğini tahmin edebilirsiniz.)
“Stand Up and Fight” ise grubun en iyi albümü. Albüme ismini veren “Stand Up and Fight” ve “The March of the Varangian Guard” parçaları şimdiden hem Avrupa’da hem de Türkiye’de çok sağlam ve gaz bir dinleyici kitlesi edinmiş durumda. Bu albümde de Bizans’ın Varangian birliklerinin Ege’den, Mezopotamya’ya, Arap topraklarına, Karadeniz’den, Kapadokya’ya kadar yer aldıkları savaşlar epik formda anlatılmakta. The March of the Varangian Guard parçasının outro bölümündeki ezgi Bizans’ın oldukça iyi bilinen bir parçasından alınma. Daha doğrusu bu alanın en büyük uzmanlarından sayılan dünyaca ünlü besteci ve müzik tarihçisi Christodoulos Halaris’in eksiksiz icra ettiği bir parçadan alınma. Yani demem o ki, Turisas dersine çok iyi çalışmış. Albümün kapağında savaşan Varangian birliklerinin üzerindeki yer alan Ayasofya Megale Eklasya’sı da çarpıcı bir görüntü vererek grubun konseptini tamamlıyor.
BURASI BÜYÜK KONSTANTİN’İN KENTİ. BURASI İSTANBUL!
Sıklıkla “Burası İstanbul. Konstantinopol değil!” krizinin yaşandığı bir ülkede “Poli” konseptine sahip bu canavar Fin Metal grubunu dinleyerek coşku içinde tarihte biraz geriye gidebilir ve görebilirsiniz,
Burası Byzantion, burası Augusta Antonina, burası Nova Roma, burası Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in kenti Konstantinopolis, Burası Basileuousa, Burası Megalopolis, Burası Poli/Polis, burası Konstantiniye, burası Stan tön poli / Stanpoli ve sonunda burası İstanbul. “Dünyanın arzuladığı kenti” tüm geçmişiyle, Anadolu’yu da tüm tarihiyle benimseyip araştırmamızın, sahiplenmemizin zamanı geldi artık.
İSKANDİNAV KIZLARI ARA BAŞLIĞI HAK EDİYOR…
Bu arada Ayasofya önündeki güneş gibi parlayan İskandinav kızlara yürümekten bahsetmiştim değil mi?