Edward Van Halen; hep sınırları zorladı (Müzisyenler yazıyor) -2
Mesut Uğurel: “Edward Van Halen hep sınırları zorladı”
Düşünün ki anneniz Endonezyalı, klarnet ve saksafon üzerine klasik eğitim almış babanız ise profesyonel müzisyen olarak Hollanda’da savaşın yeni bittiği yıllarda her türlü yokluk, fakirlik ve sıkıntıya rağmen hayatta kalmaya çalışıyor. Siz de müzisyen bir babanın oğlu olarak erken yaşlarda enstrümanlar ile tanışma fırsatı elde ediyorsunuz. İlk önce piyano, bas gitar, davul ve son olarak da gitar. Hayat şartları neyi gerektirir ise o tarz müzikleri çalıyorsunuz ve bütün bunlar dokuz ve on bir yaşları arasında gerçekleşiyor.
Hayatı boyunca hiç gitar dersi almamış ve nota okumasını bilmeyen, hatta piyano öğretmeninin beş yıl boyunca sadece ellerini kopyalayarak nota okuyormuş gibi kandıran, bir müzisyen olmasına karşın. Van Halen’ın gitarda ulaşmış olduğu nokta geleneksel nota yazma sistemlerinin yeterli gelmediği bir seviyeye ulaşmış. Onun gitarda ne çaldığını notaya dökebilmek için 70’li yıllarda yeni semboller ve işaretler geliştirilmiş.
Gitardan daha önce hiç kimsenin duymadığı sesler çıkartmak onun yaşam tarzı. Kullandığı teknikler ve gitarın fiziksel yapısı üzerinde yaptığı deneyleri ile gitar dünyasının yönünü hayatı boyunca defalarca değiştirmeyi başardı.
Bugün Steve Vai, Joe Satriani, Paul Gilbert ve sayısız dev gitaristin saygı ile bahsettiği bir gitarist olmak için, 1977-78’de punk ve disko tarzlarının müzik listelerini domine ettiği yıllarda rock’n roll yaparak liste başına oturmuş bir müzisyen olabilmek gerekiyor belli ki.
Hepimizin birbirinden öğreneceği çok şey var ancak Van Halen gibi bir isimden bütün dünya öğrendi. Gitar üreten firmalar, amplifikatör üreten firmalar ve gitaristler bugün her ne üretiyorlarsa içinde Van Halen imzalı bir dokunuş bulmak mümkün. Gibson’un humbucker manyetikleri Fender ile birleşti. Yüksek çıkışlı amfilerin daha küçük mekanlar için ses volüm ayarlaması voltaj üzerinden yapılmaya başlandı. Düşünün ki bu tip devrimler gerçekleşebilsin diye Van Halen kaç tane gitar parçaladı ve amfi patlattı ama her ne yaptıysa devrim oldu.
Özellikle genç müzisyenlerin devamlı dile getirdiği günümüzün imkansızlıkları ve zorluklarını konu alan yakınmalar duydukça bu dev müzisyenlerin nasıl imkansızlıklar içinde neleri başardığını örnek göstererek kişisel tecrübelerimizi de ifade edebilmenin çok canlı ve etkili olduğunu düşünüyorum. Savaş yıllarından gelen bir ailenin evladı olarak tappingler, armonikler, whammy bar teknikleri ile gitardan kimsenin çıkartmadığı sesleri çıkartmayı başarıyorsunuz ve hayatınız boyunca enstrümanın sınırlarını zorluyorsunuz.
Öğrencilik yıllarımda G.I.T’deyken eğitmen olarak gelen Jeniffer Batten’a Michael Jackson konserlerinde Beat It çalarken ‘Neden kendi solonuzu çalmıyorsunuz?’ diye sormuştuk. Cevabı şuydu: ‘Çalacağım herhangi bir solo daha iyi olmayacaktı, eğer bu çeşit sololar ile karşılaşırsanız en iyisi orjinaline sadık kalmaktır.’
1970’ler Van Halen’i tanıdı, 1980’ler tanıdı, 1990, 2000, 2010, 2020 ve bugün halen yeni yetişen nesillerin kendisinden bahsettiğini duyuyorum, sanırım ölümsüz olmak böyle bir şey olsa gerek.
Sevgi ve saygılarımla…
Deniz Tuncer: “Elektro Gitarın En Büyük Devrimcisi Eddie Van Halen’dır”
Eddie Van Halen için Hendrix’ten sonra gitarda devrim yaratan ikinci büyük gitarist deniyor hep. Hendrix’e saygıdan genelde bu konu üzerinde pek durulmuyor ama benim için Eddie, elektro gitarın en büyük devrimcisidir. Tapping tekniği, işin sadece bir boyutu. Kaldı ki ondan önce de basit tappingler yapan gitaristler vardı. Eddie’nin yaptığı devrim sadece gitar çalış stili ile bitmiyor. Tasarladığı gitarlardan (gitarlarını, en azından prototiplerini, hep kendisi yapmıştır) yarattığı gitar soundlarına kadar birçok devrimi Van Halen’ın ilk albümü içine sığdırmayı başarmıştır. Bu albümün bugün bile dinleyenlerde “bu dünyaya ait değil” hissi yaratmasının temel nedeni budur. Amerikan patent enstitüsünün sitesinde Eddie’nin adını araştırırsanız birkaç gitar parçasında patent sahibi olduğunu dahi görebilirsiniz. O yüzden Eddie’nin tüm alamet-i farikasını tappingle sınırlandırmak büyük bir hata olacaktır.
Yaşım itibarıyla Eddie Van Halen ile sadece 23 yıl önce tanışmama rağmen (ki Sammy Hagar bile gruptan ayrılmıştı o dönemde) hem gitar çalışım hem sound arayışım hem de şarkı yazımım üzerindeki etkisi çok büyüktür (bunu uzun uzun başka bir yazıda anlatırım belki). Müzik tarzlarımız farklı olsa dahi ne zaman aklıma basit bir riff gelse Eddie Van Halen bu riff’i nasıl süslerdi diye düşünüyorum hep. En basitinden Saints ‘N’ Sinners’ın Snake Eyes riff’inde Humans Being’i duymamak imkansız.
Eddie, sadece kendinden sonraki kuşağı değil yaşıtlarını ve hatta kendinden önce gelenleri de etkileyen en önemli gitarist oldu. Kendi grup elemanları için bile güzel şeyler söylemekten imtina eden Ritchie Blackmore’un Eddie ardından yazdıkları veya Frank Zappa’nın Eddie hakkında söylediği şeyler bunun en büyük örneği.
Gitar kahramanları devri artık kapandı. Yeni gitaristlerden hiçbiri Tokyo Dome’u dolduracak bir kitleye sahip değil. Ancak klasik rock veya hard rock veya klasik heavy metal gibi tarzlar artık adı üstünde klasikleşmiş durumda. Belki bundan sonra 70 ve 80’lerdeki gibi listeleri işgal edemeyecek. Ancak “klasik” kategorisine girdiği için asla “modası geçen” veya “günün modası” olan bir müzik de olmayacaklar. Hızlı tüketim toplumunda sürdürülebilir ve uzun ömürlü (ölümsüz) kalabilmek bence çok değerli. Bu müziğin modasının geçmesi Beethoven veya Mozart’ın modasının geçmesi gibi saçma tınlıyor kulakta. Eddie Van Halen’ın dünya müzik tarihindeki yeri de Bach’dan daha alt bir konumda olmayacaktır.
Dağınık ve ciddi bir yazı oldu farkındayım. Daha duygusal ve samimi yazmak isterdim ancak şu an kafamı toparlayamıyorum. Belki birkaç hafta sonra…
Şahsi not: bir de şu müziği sağcıların elinden alabilirsek çok daha güzel olacak.
Alpay Şalt: “Adeta bizden biriydi…”
İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaokul sonlarıydı. Yine bir derste kalabalığın arasına saklanmış bildiğimiz grup isimlerini birbirimizle paylaşırken “Ayı Memet” yumurtlamıştı “Van Halen diye Hollandalı bi grup var, adamlar dört gitar” diye. Tam dört gitar, uff! O yaz Almanya’ya tanıdıkların yanına ziyarete gidecek olan abime “bu grupların bulabildiğin albümlerini al” diye yazdığım grupların arasına girmişti hemen Van Halen.
Uzun bekleyişin sonunda abim “Women and Children First” ve “Fair Warning” albümlerini getirdi. Kapakta fotoğraflarını görünce ben şok! Adamlar toplamda dört kişi ve sadece bir elektro gitar var, ayrıca hiç de metalci gözükmüyorlar! Van Halen ile flanger efektiyle giren “And The Cradle Will Rock” parçasını dinleyerek tanıştım. Albümlerini ve garip soundlarını dinledikçe sevdim. Birgün arkadaşım “Eruption”ı dinletti ve o anda gitar solo kavramımız değişti. Sonra “Beat it” in solosunu Eddie’nin attığını öğrendik, diskoda dans ederken az “air tapping” yapmadık biz, garip garip bakanlara da “Gitar solosu Eddie Van Halen” diye ağız oynattık, bilsinler istedik, çünkü o artık meşhurların yanındaydı ve bizden biriydi.
Ama “Jump” çalarken hiç unutamayacağım bir an yaşadım ki okul gezisiyle gittiğim Almanya’da, şarkıyı duyduğumda hep o an gelir aklıma, gülümserim. Akşam yurttan kaçıp 20bin nüfuslu kasabanın rock çalan barına takılıyorduk. Ter içinde air gitar çalıp kafa sallarken “Jump” klavye introsuyla başladı. David Lee Roth’un klipte yaptığı gibi zıplayıp bacak açalım derken terden yapışan kotun ağı oldu mu sana cart! Mor ışıkta parlayan beyaz iç çamaşır ile yapılan büyük final…
(Konuyla ilgili müzisyen dostlarımızdan yazılar geldikçe yayımlamaya devam edeceğiz…)