Slipknot’ın son albümü: Doğal felaketler silsilesi

Slipknot’la ilk defa lise yıllarımda tanıştım. Tanışır tanışmaz da hoşlanmadım. “Metal müziği bozuyorlar,” diye ortalığı yaktığımı hatırlıyorum. Ama tabii o dönemden şimdiye gelinceye kadar düşüncelerim de değişti, müzik piyasası da değişti.
 
Genç jenerasyondan ayakta kalmayı başaran dokuz kişilik bu oluşumda, basscısı öldü, perkisyoncusu tahminen mobbing durumlarından gruptan uzaklaştı ve son yılların en çılgın bateristlerinden Joey Jordison’un gruptan çıkmasından sonra her şeyi nasıl toparlayacakları ben dahil, bu müzik türüyle ilgilenen herkes için şiddetli bir merak konusuydu. İhtiyar metalcilerin artık bir bir “veda turneleri”ne çıktığı şu süreçte, metal müziğin evrimi noktasında bulunuyor Slipknot. Nu-metal gibi ekstrem tarz metal gruplarına hep mesafeliydim. Ta ki “Iowa” albümünü dinleyene kadar. Milenyum çağının en çalkantılı grubuydu Slipknot. Taktıkları “korkunç” maskeleriyle bazen dalga konusu olurlardı bazen de sahne şovlarıyla kendilerine hayran bırakırlardı. Hatta lisedeyken hep bir dedikodu dolaşırdı, “Joey Jordison en yetenekli baterist seçilmiş, biliyor musunuz?” diye. O dönemlerde grup, bateristinden solistine kadar her yerde ortaya koydukları projeleriyle çalkalanıyordu ama sonun geldiği de anlaşılıyordu. Çünkü özellikle 2010’lara geldiğimizde, Corey Taylor’ın yan projelere daha önce çıkacağını sanıyordum ben. En azından ben öyle düşünüyordum. Sonrasında malum, olan oldu ve Joey Jordison gruptan ayrıldı. Basscısı öldü, perkisyoncusu gruba kendilerini ait hissedemediğini için bence ayrıldı.
 
Grup uzunca bir süre sessizliğe büründü. Bu süre zarfında The Gray Chapter’ı.(perkisyoncusu gruptan daha ayrılmamıştı)
yayınladılar ve “Durun, biz daha ölmedik!” mesajını verdiler. Ama sonra tekrar ortalıktan kayboldularTa ki 2019’un Haziran ayına, “Unsaited” yayınlayana kadar. Gelecek olan albümün tüm tekinsizliğini ve yeniden bir şeylerin arayışı içinde olduklarına işaret ediyorlardı sanki. “Aslında metal müzik yeniden bir atak yapacak mı, bu piyasaya demir yumruğunı indirecek mi,” derken Slipknot cidden o yumruğu indirdi. Bu yeni ve kuvvetli albüm endüstriyel metal müzik için çağımızın müziği olacağı anlamına geliyor benim açımdan. İnce ince o demir yumruk piyasanın ortasına yumruğu vuracakmış gibi hissettiriyor.bence.Kendilerini ne kadar yenileseler de bu türün de sınırları var diye düşünürken, bakıyorum da gayet “aşmış” durumdalar. Slipknot fanlarına ve müzik eleştirmenlerine göre epey de geçer not aldılar. Evet bateri konusunda, artık o eski yaratıcılık yok. Yine evet, Jay Weinberg’e, eski Slipknot’ın yaratıcı bateri ritimlerinden uzak standart metal ritimleriyle işini yaptırmışlar. Bass gitarda (Alessandro Venturella), yine aynı şekilde kendisinden istenenleri veriyor fakat bir şarkı sırtladığı yok.Yeni grup elemanlarına mesafelerini The Devil In I şarkısının klibini izleyerek görebiliriz. Ama şarkı sözleri, Corey Taylor’ın tekinsiz vokalleri ve yenilen maskelerle birlikte üç şarkıya çekilen klipler (Solway Firth, Unsainted, Birth Of The Cruel) bile grupta bambaşka bir yenilik anlayışının olduğunu hepimize güzel güzel gösterdi. Dolayısıyla albüm benim açımdan sanki doğal felaketler silsilesi gibi.
 
Genel bir değerlendirme yapacak olursam, albümü sevdim. 10/8’lik bir albüm bu. Okuduğum eleştirmenler ve grubun hayranları da albümü genel olarak beğenmiş zaten. Albüm, geçmişteki Slipknot albümlerinden bağımsız değerlendirilmeli. Bu da Slipknot icin normal bir tepki aslında. Corey Taylor’ın ürpertici ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan clean ve brutal vokaliyle her şey gayet de “olmuş.” Metal müzikte, yeniliklere kapalıysanız kesinlikle uzak durun ama bu albümden. Yeni tatlar arıyorsanız da mutlaka açın dinleyin. “We Are Not Your Kind’’ böyle bir albümdür. Ben her dinlediğimde farklı tınılar ve farklı duygular içerisine giriyorum.
Paylaş

Similar Posts

Bir yanıt yazın