Silahlar, Güller ve Küllerinden Doğan Rock ‘N’ Roll
Delikasap’ta yayımlanan ilk yazım Guns N’ Roses’ın Kuruçeşme konseri üzerineydi. Sene 2006. Üzerinden tam on bir sene geçmiş. Kadroda bilindik grup üyelerinden sadece Axl ve Dizzy var. Doksanların ikinci yarısına doğru sırra kadem bastığı, yavaştan mitolojik bir karaktere doğru evrildiği dönemleri unuttururcasına Axl muhteşem bir performans sergilemiş; o efsanevi ‘93 İnönü konserini gören/göremeyen herkese inanılmaz anlar sunmuştu.
(Fotoğraflar: Katarina Benzova)
Oradaydık ve şimdi buradayız. Zaman çabucak akıp geçiyor. Tabii, bu süreçteki en büyük meşgalemiz ardı arkası kesilmeyen söylentiler oldu hep. “Orijinal GN’R yeniden birleşecekmiş, duydun mu?!”, “Izzy bile göz kırpmış, bak bak bak!” Bu söylentilere karşı balyoz gibi inen cevap, tahmin ettiğiniz üzere o kendinden emin, gamsız rock star tavrıyla Axl’ın o kendisinden gelir: “Ne birleşmesi?!, Hayatta olmaz!”
Yeni Bir Başlangıç
“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme” vecizesini haklı çıkarırcasına, Axl’ın “hayatta olmaz” demesinden tam 4 sene sonra Duff ve Slash kadroya yeniden katılarak isabetli bir isimle “Hayatta Olmaz (Not In This Lifetime)” turunu başlattılar. Bu büyük gelişme yetmemiş olacak ki; Axl sağlık sorunları nedeniyle AC/DC’ye ara veren Brian Johnson’ın yerine vekaleten frontmanliğe bile soyundu. Axl ve 10 senede bir tekerrür eden manyaklıkları… (Öfkeli değiliz, seviyoruz)
Not In This Lifetime turunun Avrupa ayağına maalesef İstanbul dahil edilmedi. Bu yüzden ben dahil pek çok Gunner, cepheye gönderilmiş piyadeler gibi kendimizi Avrupa’daki çeşitli konser alanlarına dağılmış halde bulduk. Bana denk gelen cephe ise Brüksel’e pek de uzak olmayan Werchter kasabasının gündelikçi rock festivali TW Classic oldu.
Festival Alanından İzlenimler
Werchter, Avrupa’nın en eski festival alanlarından biri. Pek çok canlı performans albümünün kaydedildiği yer. Her sene başta Rock Werchter olmak üzere en az 3 büyük festivale ev sahipliği yapıyor. Guns N’ Roses’ın headliner olarak çıktığı TW Classic ise, Rock Werchter daha çok yeni nesil gruplara yer verdiğinden artık “klasik” mertebesine ulaşmış grup ve sanatçıları ağırlıyan, bir nevi ‘ustalara saygı’ organizasyonu. Her sene Rock Werchter’dan bir hafta önce gerçekleşiyor. Bu sene Guns N’ Roses’tan önce Fleddy Melculy, Channel Zero, Wolfmother ve The Pretenders sahne aldılar.
Yazının esas amacı Guns N’ Roses olsa da, önceki grupların bir saate sıkıştırmaya çalıştıkları; buna rağmen yabana atılmayacak performanslarını es geçmek istemiyorum. Özellikle Channel Zero ve Wolfmother’ın dinamik performansı müthişti. Kült post-punk grubu The Pretenders ise seyircide fazla coşku yaratamasa da saygı duyulası isim Chrissie Hynde’in caz gırtlağı ve melodik ritmleriyle GN’R öncesi iyi bir ısınma imkânı sağladılar. Fleddy Melculy de Slipknot tarzı “ayrıksı” duruşuyla diğer gruplarla uyumsuz bir portre çizse de Belçikalı izleyici kendilerine aşina olsa gerek; şarkılarına durmaksızın eşlik edildi. Ben, özellikle Wolfmother’ın canlı performansının bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Bu vesileyle loop’a alınacak gruplara 1-2 tik daha atmış olduk.
Werchter Park isimli devasa bir düzlüğe kurulu festivalin organizasyonu da tam on puanlıktı. Daha pek çok festival ve gruba yer verdiği için referans olması açısından organizasyondan da biraz bahsedeyim. Mekâna, konakladığımız Leuven şehrinden, festivale özel otobüslerle gidip geldik. İnince yaklaşık 20-25 dakikalık bir yürüyüş sonrası ulaştığımız festival alanı ve çevresi tamamen araç ve bisiklet trafiğine kapalıydı. Park yerleri epey uzakta olduğundan, bizdeki çoğu festivalin giriş-çıkışlarında yaşanan trafik karmaşası gibi bir garabetle karşılaşmadık. Festival yerinde su, bir boş şişe aldıktan sonra tamamen ücretsiz; yiyecek açısından da glütensizden vegana kadar bol seçenek var. Ödemeyi de gişeden aldığınız kuponlarla yapıyorsunuz. Oldukça pratik. Çevreden 20 atık bardak toplayana da 1 bardak bira hediye ediliyordu. Ayrıca festival alanı dışında yol boyunca, anayola kadar WC kabinleri yerleştirilmişti. Rock Werchter için oluşturulmuş ancak TW Classic’te kullanılamayan kamp alanı da cabası. Sonuç olarak; en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bu organizasyondan da oldukça tatmin ediciydi.
…Ve Beklenen An
Gelelim heyecanla beklediğim(iz) o büyük an’a. Saat dokuzu az geçmeye başlamış. Hava kararmaya yakın ve yağmur çiseliyor. Dev ekranlarda NITL turu için özel programlanmış görüntüler var. Namluları zıt yöne bakan 44’lük iki Magnum’un olduğu klasik logoyu üç boyutlu hale falan getirmişler. Sağa dönüyor, sola dönüyor. Sanki GN’R, 93 Arjantin konserinden sonra zaman makinesiyle 24 sene sonrasına; günümüze gelmiş de teknolojiye göre kendilerine ayar çekmişler gibi. Derken; üç boyutlu teknolojik Magnum’lar peşi sıra ateşleniyor ve konserin yavaştan başladığını anlıyoruz. Kalabalığın anlık bir irkilmeyle başlayan tepkisi coşku ve sevinç çığlıkları arasında boğuluveriyor. Yerimiz nispeten rahat. Bize ayrılan alanın en önünde durma imkânımız olduğu halde, biraz geride çimlere yayılarak takılmayı tercih ediyoruz. Ancak iyi mi yaptık kötü mü yaptık bilemiyorum. Murphy yasaları gereği denk düştüğümüz sarhoş ve geveze Belçikalılar yüzünden konserden alacağımız zevkin yok olmasına neredeyse ramak kalıyordu. Neyse ki konserin başlarında tuvalet arayışı için ortalıktan kaybolup bir daha geri dönemediler.
“You wanted the best. Well, they didn’t f*ckin’ make it! So here’s what you get. From Hollywood. Guns. N. Roses!”
Seyirciyi galeyana getirmeyi kendine ödev biçmiş bu süpersonik anons sonrası Duff’ın bas tellerine dokunuşuyla katıksız rock ‘n’ roll resitali de başlamış oluyor. It’s So Easy turun açılış parçası… Kalabalıkla birlikte hunharca zıplıyoruz; yer yerinden oynuyor. “Why don’t you just… fuck off” derken orta parmağımızı gösteriyoruz. İşte bunu seviyorum. Rahmetli Scott Weiland da en çok It’s So Easy’i sevdiğini söylerdi. Acaba Weiland’ın ölümü grubun yeniden birleşmesinde ne derece etkili olmuştur sorusu beynimi tırmalıyor bir yandan. Zira, bu kadar zenginliğin ve şöhretin içinde sırf para için yeniden bir araya gelmeleri mantık dışı geliyor. Mutlaka başka sebepleri de olmuştur diye avunuyoruz.
It’s So Easy ile başlayan Appetite for Destruction kasırgası Mr. Brownstone ile devam ediyor. Axl’ın kıvrak dans hareketlerine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yaşı başını almış, 55 yaşına gelmiş ancak enerjisi ve coşkusu ilk günkü gibi. Doksanlarda grup dağılınca korktuğumuz gibi alkol ve uyuşturucu batağına iyice saplanmadan kendisini toparlamayı bildi. Gözlerden uzak yaşamayı tercih ettiği zamanlar dahi kendisine iyi baktığını biliyoruz. Bunu da şevki ve enerjisiyle sahneye yansıtmayı iyi biliyor. Tamam, formunu koruyamadı, göbek yaptı. Ne önemi var? Artık sahnede eskiden olduğu gibi pek aksi ve asabi tavırları yok. Kendisine yönelmiş binlerce fotoğraf makinesine rağmen. St. Louis’i hatırlayan?
Chinese Democracy bir sonraki parça. İlk defa canlı olarak Slash solosuyla dinlemek açıkçası tuhafıma gitti. Bunu daha sonra Better ile de yaşasam da This I Love tam bir klasik GN’R baladı. Bu yüzden Slash’li, Duff’lı çalınmaya gayet müsait. Üç saatlik konserde Chinese Democracy’den yalnızca 3 parça çalınması gene de makul bir hareket. Axl’ın üzerinde uğraşılmış bu albümü yok sayacağını beklemek hadsizlik olurdu en hafif tabirle.
Gruba Taze Kan
Hazır Better demişken; Japon animelerinden fırlamış gibi duran sevimli ve renkli imajıyla grubun yeni elemanı; klavyeci ve efektçi Melissa Reese’in vokalini de ilk bu şarkıda duyunca maharetinin bol olduğunu anladık (Daha sonra Don’t Cry ile de geri vokallerde ön plana çıktı). 1985 doğumlu, yani bizden bile küçük! Chinese Democracy’in albümün genelinde hakim olan “endüstriyel” tınısı, Reese’in varlığıyla hayat bulmuş. Bu yüzden gruba böyle bir ismin alınması da –Chris Pitman muammasından sonra- süreklilik açısından isabetli olmuş. Tam da Dizzy’nin Use Your Illusion öncesi kadroya alınmasında olduğu gibi.
Buna karşın; -tüm iyi niyetine rağmen- aynı şeyi davulcu Frank Ferrer için söyleyemeyeceğim. Kötü bir davulcu değil; ancak rastgele atakları ve ritmi kulak tırmalıyor ve bu sebeple gene fanlar arasında kötü bir şöhrete sahip olduğunu söylemek mümkün. Adler kovulduktan sonra bile yerine gelen Sorum’un kendine has bir karakteristiği, UYI’lerin ruhuna uygun sürükleyici bir davul performansı vardı. Ferrer, seyirciyi ateşleyemiyor bile. Bir şeyler eksik.
Fortus ise zaten her zamanki gibi. Hatta; Slash ve Duff’tan daha uzun süredir grupta ve Izzy reenkarnasyonu gibi duran imajıyla GN’R bayrağını layıkıyla taşımaya devam ediyor.
You know where the f*ck you are?… You are in the jungle, baby…
Axl ile özdeşleşmiş; bulunduğu her ortamın olmazsa olmazı bu sihirli sözcükler Slash’in rifleri uzatarak tam gaz moda soktuğu ikili ortaklıkla birleşince, karanlık ormandan geçen yüzük kardeşliği misali cangılın büyüsüne kapılıp gidiveriyoruz. Hair Metal dangozluğunu deviren Welcome to the Jungle, otuz küsur sene sonra bile aynı kıvılcımı yakarak AFD kasırgasını devam ettirmeyi başarıyor. WTTJ bana göre daha iyi bir açılış şarkısı; ancak reunion’ın şerefine doksanlardaki gibi It’s So Easy ile başlamalarına hak veriyorum.
Reunion’ın en can alıcı noktalarından birisi de, Slash ve Duff gruptan ayrıldığından beri çalınmayan Double Talkin’ Jive, Yesterdays, Coma, gibi klasiklerin çalınması oluyor. Özellikle Double Talkin’ Jive –Izzy’nin yokluğuna rağmen- turnenin en büyük sürprizlerinden birisiydi. Coma ise, grubun en uzun, çalınması en zor ve kemik hayranlar tarafından en sevilen şarkılarından biri olarak kanlı canlı önümüzde çalınarak tarihi an’ın lezzetini damarlarımıza kadar enjekte etti. Civil War, November Rain, Estranged gibi ağır topların da eklenmesiyle adeta 93’te son bulan Use Your Illusion turnesininin kayıp ayağını izler gibiydik. Çok değil; iki sene önce bu şarkıları bir arada canlı olarak dinleyeceğimizi söyleseniz, tepkimiz “not in this lifetime!” olurdu muhtemelen.
Slash’in alamet-i farikası Godfather Theme ile Duff’ın punk kökenlerini açığa vurduğu Misfits cover’ı Attitude ile girdiğimiz zaman tünelinin içinde kaybolur gibi oluyoruz. Yıllardır bootleg kayıtlar olsun, youtube olsun evire çevire izlediğimiz, bir daha yaşanmayacak gibi duran an’ların önümüze serilmesi bir Gunner için efsanevi bir andan ziyade doğaüstü bir olay gibiydi.
Cornell’in Anısına…
Bu sene trajik bir şekilde yitirdiğimiz Chris Cornell’in anısına cover repertuarına eklenmiş şarkılardan birisi de hit Soundgarden eseri Black Hole Sun oluyor. Axl’ın grunge ve Nirvana sevgisi bilindiğinden turne boyunca bu parçayı çalmaya devam etmeleri şaşırtıcı değildi. Keza doksanların başında verdiği bir röportajda Axl, yeni vokallerden en yetenekli bulduğu isim olarak Cornell’ı gösteriyordu. Black Hole Sun’a tüm kalabalık buruk bir coşkuyla eşlik ettik. Keşke Cornell ölmeseydi de bu cover yapılmasaydı.
Efsanevi Konserin Sonu
Her an’ı ayrı bir olay olan konseri uzun uzadıya analiz etmenin pek anlamı yok aslında. AFD’den 8, UYI’lerden 10, ChiDem’den 3 parçanın çalındığı; toplamda 3 saati aşan; müzikal açıdan doyurucu, rock ‘n’ roll açısından tarihi, seyirci açısından doğaüstü, organizasyon açısından dört dörtlük bir deneyim yaşayarak; hem grup üyeleri hem de seyirci ve hayranlar açısından çok özel, çok kişisel ve efsanevi anlara şahit olduk. Tüm bunlar kesinlikle yeterli gelmedi tabii ki! Paradise City ile başlayan konfeti ve havai fişek yağmuru ile doruğa çıkan çoşku, konserin sonunda yaşayacağımız burukluğu bir nebze olsun bastırmak için yeterliydi.
Bir zamanlar dünyanın en tehlikeli grubu olarak lanse edilen Guns N’ Roses, artık örnek aldıkları bütün o klasik rock gruplarından biri olmuştu. Sahnede devleşen varlıklarıyla o saf rock ‘n’ roll’un ölmediğini; bilhassa küllerinden doğduğunu cümle aleme ilan ederek sahneden ayrılırlarken, biz de ortalığa saçılan konfetiden toplayıp hatıra niyetine cebimize tıkıştırmaya uğraşıyorduk. Gunnerlık böyle bir şey.
Turne halen devam etmekte ve imkânı olanın gerçekten kaçırmaması gerekiyor. Avrupa ayağı sona erince A.B.D. ile devam edecekler; ancak bundan sonrasının ne olacağı halen muamma. Fortus’un bir röportajda çıtlattığı gibi yeni albüm mü gelecek, yoksa herkes kendi yoluna dağılıp efsaneyi efsaneliğiyle mi bırakacak; şimdilik bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey varsa o da Nu-GNR manyaklığına bir daha katlanmak istemememiz. Bunu kendimize itiraf edemesek de…
Konser Setlisti (a.k.a. Oha)
- It’s So Easy
- Brownstone
- Chinese Democracy
- Welcome to the Jungle
- Double Talkin’ Jive
- Better
- Estranged
- Live and Let Die
- Rocket Queen
- You Could Be Mine
- Attitude (Misfits cover)
- This I Love
- Civil War (with “Voodoo Child” outro)
- Yesterdays
- Coma
- Slash Guitar Solo: Speak Softly Love (Love Theme From The Godfather)
- Sweet Child O’ Mine
- Out Ta Get Me
- Wish You Were Here (Pink Floyd cover)
- November Rain (with “Layla” piano exit intro)
- Black Hole Sun (Soundgarden cover)
- Knockin’ on Heaven’s Door (with “Only Women Bleed” intro)
- Nightrain
Encore:
- Don’t Cry (with The Allman Brothers Band’ “Melissa” intro)
- The Seeker (The Who cover)
- Paradise City