Over Kill hakkında bir risale

Bu risale, 80’li yıllardan 2003 yılına kadar yayımlanmış Over Kill plakları baz alınarak hazırlanmıştır.

Bu bir hayran yazısı; doğru! Açıkçası hayranı olduğum bir müzisyeni ya da grubu yazarken hayranlık güdümlü “duygusal” şişirmeler yapmak yerine -ki buna ister istemez çok meyilliyimdir- “empati” kurabilmeyi daha yaratıcı bulurum. Ki nihayetinde “konuşacak” olan zaten müziktir. Okuru “kişisel yolculukla” boğmak yerine okurun kendi “içsel yolculuğunu” özgür bırakmaya zemin hazırlayıp bir tür paylaşımsal yönlendirme yapabilmeye uğraşırım. Yalnız yazıya girişimdeki “hayran tarzı” bu söylediğimle çelişmiyor. Aslında bu bir “hayran tarzı” da değil. Bu grubun biyografisi aslında. Tam anlamıyla grup olabilmeyi başarabilmiş ve müzik işçiliği dışında alternatif aramayan Bobby “Blitz” Ellsworth ve D.D. Verni’nin bir arada tuttuğu Overkill’in inişli çıkışlı, fırtınalı ve kırılgan geçmişi Overkill olgusunun ifadesinde ister istemez Don Kişot üslubuna götürüyor kişiyi.

VAZGEÇMEYI BİR AN BİLE DÜŞÜNMEDİM -Blitz-

Gerçekten de yukarıdaki sahne fotoğrafındaki imgelemler Overkill’in başlı başına “history”sinin, biyografisinin, 20 yıldır süren macerasının bir özeti gibi duruyor. Nedir bu sinerjiyi oluşturan altyapı? Nedir bu kırılgan, iniş çıkışlı geçmiş? Ve neden Overkill takdire şayan bir dirayetliliğin ve ilham verici tutarlılığın örneği olabiliyor thrash metal arenasında? Tabii ki bunlar tesadüf değil. Overkill, 8-9 yıl ara verdikten sonra bir albüm yapıp “Thrash metali dirilttik” diye demeç veren gruplardan değil. Onların dur durak bilmez üretkenlikleri 81-82 yıllarında Newyork City’de başlıyor “Lubricunts” isimli bir punk grubunun küllerinden doğarak… Çok zor şartlarda giriyorlar müzik arenasına. Bir yandan edebiyat okulunu bitirmeye çalışan Blitz çöpçülük, pompacılık gibi işlerde çalışıyor ve bir yıl eski püskü bir arabanın içinde yaşıyor Overkill’i finanse edebilmek için. İşte bu zamanlardan başlayarak headbanger, stagediver ruhuyla sahne önünün kalabalığından yaşayarak çıkageliyorlar ve bundan yaklaşık 20 yıl sonra Killbox 13 isimli eski-yeni senteziyle yoğurulmuş albüme kadar uzanıyor maceraları.

MÜZİK İŞÇİLİĞİ

80’lerin sonlarına doğru Slayer, Metallica, Megadeth, Anthrax gibi gruplar Süper Lig’in büyükleri gibi ortalığı kasıp kavururken Overkill süper lige transfer olacaktır Years of Decay albümüyle… Tam da Overkill 89’da Years Of Decay’le büyük çıkışını yapabildiği sırada 80’lerin agresif Metal dünyası çoktan kıvamını bulmuş ve müzik tarihine geçecek örneklerini kayda geçirmişti. Kuruluşu 81 yılına dayanan bir grubun Years of Decay patlaması kronolojik olarak bir nevi geç kalınmışlıktı. Ardından 91’de gelen hız manyağı muhteşem albüm Horrorscope. Ve 93’te yayınlanan ve olumsuz eleştiriler arasında tukaka edilen I Hear Black albümü. Tam da bu zamanlarda müzik endüstrisinin alternatif arayışları ve rock ‘n’ roll’un evrimi, I Hear Black’in başarısızlığı da eklendiğinde Ellsworth ve Verni’nin daha ayakları yere basan ve yürümesi zor bir yol çizmelerine neden olacaktı. Bu sıkıntılı süreçten sonra sadece inatçıların ayakta kalabildiği, altyapıları güçlü olanların devam edebileceği devir başlayacaktı. Artık Overkill gibi gruplar satış raporlarını çok dikkate alacak lükse sahip olmayacaklardı. Bir açıdan bakıldığında aslında yolculukları yeni başlamış oluyordu. Ya da başka bir deyişle ikinci yarıya farklı bir taktikle çıkacaklardı. Artık ya “müzik işçisi” olacaklardı ya da dükkanı kapatıp hayatları için yeni bir yol çizeceklerdi. Geçen yıl altı saniye süren bir kalp krizi geçirip artık şarkı söyleyip söylememek konusunda devrimsel kararlar veren Blitz Ellsworth’un Killbox 13’ün yayınlanmasından sonra Terrorizer dergisine verdiği röportajdaki şu ironik sözü Overkill projesinin hem muhteşem başarılarına hem de trajik ve kırılgan geçmişine ışık tuttuğu gibi girişte kurguladığım sahne fotoğrafını da bir tür “fan” romantizminden çıkarıp Overkill’in hikayesini özetler niteliğe taşıyor: “Bize Horrorscope’tan sonra öldüğümüzü söylediler, haha e o zaman bizi iki kez öldüremezler değil mi?”

OVERKILL MACERASININ İLK YARISI

Feel The Fire

Overkill 89’da Years Of Decay ile büyük çıkışını yapmadan önce Feel the Fire (85), Taking Over (87) ve Under the Influence (88) isimli kült albümlere imza atmıştı. 89’da Years Of Decay albümü çıktığında tüm müzik otoriteleri bu albümün Overkill’in ilk albümü olması gerektiği fikrinde birleşmişlerdi. Gerçekten de Years Of Decay ilk üç LP’nin hem lirik, hem sound hem production açısından olgunlaşmış haliydi. Hal böyleyken üzerinden yıllar geçtiğinde Overkill’in karakteristik öğelerini ilk sergilediği albümleri olan Feel the Fire, Taking Over ve Under The Influence, farklı açılardan değerlendirilerek sevilecek ve değer biçilecek albümler olarak yerini almıştı Overkill’in müzikal tarihinde. Örneğin ilk albüm Feel The Fire, haliyle kök kadronun bir arada olduğu albümdü. Kök kadronun grubun sinerjisinde ne kadar önemli olduğunu Under the Influence albümündeki davulcu Rat Skates’in grubu bırakması üzerine yazılmış “Never Say Never’ şarkısında görebiliyoruz.

O yıllarda Blitz Ellsworth’un edebiyat okuyor olmasının etkisiyle Feel The Fire’da daha sonra sık rastlamayacağız türden klasik edebiyat uyarlamaları görüyoruz. Ellsworthdaha sonra Shakespeare, Hamlet, Kral Lear’dan etkilenerek Feel The Fire’daki sözleri yazdığını söylemiştir röportajlarında. Feel The Fire’daki Sonic Reducer isimli punk cover’ı ise Lubricunts dönemini hatırlatmıştır bize. Grup daha sonra Under The Influence’dan hemen önce yine bir punk cover’ını; Ramones’tan I’m Against It’i coverlamışlardı. Ama o tarihte bu cover albümde yer almamıştı. Taki 99’da çıkardıkları Coverkill isimli cover albüme kadar. Overkill’in punk’la sıcak temasını Blitz’in, Years Of Decay’deki I Hate şarkısını bir punk şarkısı olarak nitelendirmesinde de görüyoruz..

Taking Over

Ne yazıktır ki Feel the Fire sonrası çıkan muhteşem şarkılarla dolu Taking Over albümü de sound problemlerine sahipti. Grup elemanlarının o zamanlarda kabusu olan bu problem ancak Years of Decay albümüyle tam anlamıyla çözülecekti. Fuck You EP’sindeki live kayıtlar ile Taking Over karşılaştırıldığında, Bobby Gustafson’un karakteristik gitarını live kayıtlarda daha iyi duyabildiğimizi fark ediyoruz. Örneğin In Union We Stand’in canlı performansta olağan dışı etki bıraktığına 99’daki Ankara-İstanbul konserinde şahit olmuştuk. Ve muhtemelen 7 Kasım’da da.

“EĞER BURADA OLMAK İSTİYORSAN BAŞKA YERDE OLMA.
YOK, OLAMAYACAKSAN SANA İYİ ŞANSLAR!”

Grup Taking Over sonrası Fuck You’yu basmak istediğinde daha önce Taking Over’ı çıkarttıkları Atlantic firması isminden dolayı bu albümü basmayı reddetmişti. Grupta tekrar Megaforce ila anlaşarak albümü çıkartmıştı. Bazı müzik marketlerin isminden dolayı bu albümü satmaması Fuck You’nun 50 bin satış rakamını geçememesine neden olacaktı. Oysa ki Taking Over 100 bin satmıştı. Her Amerikalı’nın günde yaklaşık 10 kez kullandığı “fuck you”nun bu kadar tepki görmesi (!) Overkill’i çok yıpratacaktı o tarihlerde. Öyle ki Rat Skates, Fuck You turnesinin stresine dayanamadığını ve eşiyle daha çok vakit geçirmek istediğini söyleyerek gruptan ayrılacaktı. Bu ayrılıkla Overkill tarihinin ilk firesi ve ne yazıkki kariyerleri boyunca bitmeyecek line-up değişikliklerinin açılışını yapmıştı Rat. Overkill tam bir “kalan sağlar bizimdir” grubu aslında. Yılmaz elemanlar Ellsworth ve Verni, kariyerleri boyunca hiçbir grup elemanına Overkill’le yolları ayırmasından dolayı kırgınlık hissetmediklerini söylerler. Şunun farkında oldukları çok belli ki; 93’ten sonra bir metal grubuyla kafanın dikine bildiği yolda devam etmek çok marjinal bir seçim. Ve her bünyeden de bu kararlılığı ve sıra dışı seçimi beklemek ne kadar mümkün olabilir? Bu dünyada yapabilecekleri tek işin Overkill’de vokal yapmak ve bas çalmak olduğunu kabullenmiş ve artık müzik işçiliğini benimsemiş Ellsworth ve Verni, evlenip yuva kurmak isteyen ya da faturalarını ödemek için daha çok para getiren bir işte çalışmak zorunda olduğunu söyleyen grup arkadaşlarına karşı ne kadar anlayışsız olabilir ki? Bu tamamen seçim meselesi.

Grubun geçmişinde müzikal tatminsizlik nedeniyle ayrılan tek elemanı, Rat Skates’in ardından kadroya dahil edilen Bob Falck. Nam-ı diğer: Sid Falck. Rat Skates’in gruptan ayrılışı tam da 87’nin Ağustos’unda Overkill’in Testament’le bir turne planladığı zamana denk geliyor. O sırada alelacele Mark Archball isminde bir davulcu Overkill’a dahil ediliyor. Ama Archball grupta fazla tutunamıyor ve bu sorunu kökünden çözmek için grup tarafından bir yetenek sınavı gerçekleştiriliyor. Katılan 65 davulcu arasında Paul Di’Anno’s Battlezone’da çalan davulcu Bob Falck-Sid Falck Overkill’in yeni davulcusu olarak gruba dahil ediliyor. Ardından Cro-Mags’la Testament’la, Megadeth’le ve Helloween’le turnelere çıkıyorlar. 93’te Horrorscope sonrası yerini Tim Mallare alana kadar grup Sid Falck’la Under The Influence, Years of Decay ve Horroscope gibi üç efsane albüm kaydediyorlar. Blitz, 99 yılında Türkiye’de verdiği röportajda Sid’in akıbeti sorulduğunda şunları söylüyor:

– Sid bir inşaat şirketinde çalışıyor. Başında bir kasket, kulağının arkasında bir kalemle binaları kontrol ediyor. Üç tane çok güzel çocuğu var. İyi bir aile hayatı var. İşte bunlar medeniyet dediğimiz şeyin bir parçası. İnsanlar rahat koşullarda olmak istiyorlar ve bunun için hiç kimseyi suçlamaya hakkım yok. Bizim kuruluşumuzdan itibaren koyduğumuz bir kural vardı; eğer burada olmak istiyorsan başka yerde olma. Yok, olamayacaksan sana iyi şanslar. Hepsi bu kadar…

ŞEHİR IŞIKLARININ GÖZLERİNİ KAMAŞTIRDIĞI AMERİKALI! YERALTINA GEL! AMERİKAN RÜYASI BURADA. YARASA SANA GERÇEK AMERİKA’YI ANLATACAK!

Under The Influence

88’in ilk haftalarında grup Under The Influence için stüdyoya kapanır. Bu albümün Anthrax, Slayer, Megadeth, Metallica gibi speed-thrash arenasına gireceği konuşulur o günlerde. Alex Perialas’la New York Pyramid Studio’da yapılan kayıtlardan sonra grup sonuçtan pek memnun kalmıyor. Bunun üzerine daha önce Megadeth ve Metallica ile çalışmış olan speed-thrash uzmanı Michael Wagener ile albüm tekrar kaydediliyor ve 10 Nisan ile 22 Nisan arasında hazırlanan albüm haziran ayı içerisinde yayınlanıyor. İlk olarak Feel The Fire plağında rastlanan siyah beyaz yarasa illüstrasyonu Under The Influence’in kapağıyla beraber maskotlaşmış oluyor.

Çocukluğumdan beri sanatın her alanında zıt kutupların çarpıştırılması; bir diğer olguya dikkat çekmek için değerler arasında kontrast yaratılması hep beni etkilemiştir. Örneğin, müzikte ilk aklıma gelen Metallica’nın To Live Is To Die şarkısı. İsminden de belli olduğu üzere bu şarkının introsu zıt iki tınının birbirlerini “iterek” ifadelerini güçlendirmesi müthiş etkileyicidir benim için. Sinemada da bunu en iyi David Lynch yapıyor. Örneğin Blue Velvet’te ışıltılı bir Amerikan banliyösünden karanlık yer altına inilir kesik bir kulağın içinden geçilerek. Ya da Mulholland Drive’da genç kadın mavi pandoranın kutusunun içinden geçerek Hollywood hayallerinden uyanır ve soğuk, acımasız Amerikan gerçekliğiyle karşılaşır. Konumuz ne Metallica ne de David Lynch… Sadede geliyorum. Konumuz Overkill’in Hello From The Gutter’ı. Blitz’in sözleri adeta Lynch’tekine benzer (ya da Lynch Overkill’dekine benzer) bir ifadeye sahiptir Hello From The Gutter’da. Şehir ışıklarının büyüsüne kapılmış, Amerikan rüyası hayalleriyle New York’a kapağı atmış gençliğin sonu pesimist bir tarzla haykırılır bu şarkıda. Sanki bir tür uyarıdır bu. Yerin üstü ve yerin altı vardır; görünen ile görünenin ardındaki… Görünenin ardına geçildiğinde Overkill’in yarasası karşılar bizi…

“Eee sahnede olmasaydım… Hayır hayır hep sahnede olurdum!!!”

Under The Influence’da Drunken Wisdom şarkısı da bazılarının rock müzisyenlerine yönelttiği aptal sorulara ironik ve sinirli yaklaşır. Örneğin “Sahnede olmasaydınız ne yapardınız?”. Ne cevap vermek gerekiyor; “Sahnede olmasaydım emlak komisyoncusu olurdum” demek mi? En başından beri kendini inatçı keçi gibi Overkill olgusuna adamış Ellsworth’a sorulmamalı bu. Sanırım 2003 yılında 13. stüdyo albümüyle yoluna devam eden Overkill bu sersem kafabasmazlığa en güzel cevabı kendiliğindenlikle vermiş oluyor zaten. Hal böyleyken en azından Ellsworth ve Verni’nin yürüdükleri yolda tutarlı olduklarını söylersek, kafaları karıştıran şu “köklere bağlı kalmak” handikapının da sadece aptal bir gitar sounduna ya da albümlerde tercih edilen tarza indirgenmemesi gerektiğini de söylemek mümkün olabilir sanırım…

Years Of Decay

Ellsworth, Gustafson, Verni ve Falck efsanevi kadrosuyla 89’da yayınlanır Years Of Decay. Bu albüm gerçek bir çıkıştır Overkill için. Under The Influence’da çok daha pozitif ve major besteler varken Overkill Years of Decay’le daha bir karanlık atmosferin içine çeker kendini. Lirikler daha bilgece ve daha karanlıktır bu albümde. Blitz, K.I.S.S. (Keep It Simple, Stupid) mantığının tam karşısında olduğunu söyler bu tarihlerde. Time To Kill ve Elimination dışında şiirsel anlamda yeni bir tarz oluşturulmuştur. Lirikler Shakespeare kadar ince elenip sık dokunmuş ve sağlam temalara oturtulmuştur. Örneğin, albüme adını veren Years of Decay şarkısı grubun içsel yolculuğuna ışık tutmaktadır. YOD tipik bir Overkill şarkısı değil. Akustik bölümler Blitz’in sesini tam anlamıyla duyurabilmesine fırsat tanıyor. Sözler, Overkill’in kariyeri, geçmişi, bulunduğu durum hakkında. Grup olarak ve müzik sahnesindeki insanlar olarak bir kafa karışıklığını ifade ediyor sanki. Her ne kadar kötümser görünse de yaşanan olumsuz şeylere rağmen her zaman gidişatı değiştirebilme ihtimali olduğuna da dikkat çekiyor. Çünkü şu bir gerçekki olumsuzluklar olmasa başa gelen iyi şeyler herşeyin sadece yarısı olabilir. Bu tema “ying-yang”ı anımsatır bize.

Şarkı kimilerine göre bir ballad’dır. Ama Blitz’in hiçbir zaman “romantik” olamayacağını söyleyebiliriz sahip olduğu ses tonundan dolayı. Bir balladla hayli naif düşüncelere dalınabilir ama bu şarkı her zaman tekinsizlik, huzursuzluk ve korku hissi uyandırmıştır bende…

Atmosfer: Doğa üstücülük…

Referans: Birey psikolojisi, insan ruhu…

Overkill’in genel konsepti çoğu zaman gerçeğinden farklı bir imaj oluşmasına neden olmuştur bazı müzikseverlerin kafasında. Gerek Blitz’in ses tonu gerek şarkılarının şeytansı tınısı gerekse de albüm kapakları Overkill’in her zaman doğaüstü temaları işleyen “ürkütücü” bir metal grubu olduğu yanılsamasını yaratır. Özellikle D.D. Verni’nin bazı şarkılardaki bas introları uzun kuyruklu, boynuzlu şeytanı aramıza buyur eder gibidir lakin dikkatten kaçan bir şey var ki Overkill genel olarak bir bireyin psikolojisinden yola çıkarak apolitik çıkarsamalarda bulunmuştur yaşamlarımızın gidişatı hakkında. Örneğin, Years of Decay’le müzik sahnesindeki insanların gidişatını sorgularken Horrorscope şarkısında bir savaş gazisinin kabuslarını anlatır. Ya da In Union We Stand’de “Küllerimizden yukarı doğru yükseliyoruz” diyerek sosyal konumumuzu içselleştirirken Elimination’da yine kendini hastalık korkusuyla ölüm listesinde hisseden bir adamdan yola çıkarak kirlenmiş dünyaya işaret etmektedir. Aynı şekilde Bastard Nation şarkısı belli bir ülkeyi, ulusu hedef almaz, bir insanı ülke olarak görüp ülke sorunlarından yola çıkarak içimizdeki karmaşıklığı anlatır. New Machine’de ise “Biz yeni rejimin çocuklarıyız” der; bizi yığınlar halinde imal edip düşüncelerimizi kontrol altına alan yeni rejimin…

Horrorscope

91’de Horroscope albümü yayınlanmadan önce kurucu eleman gitarcı Bobby G. gruptan ayrılır. Sanki boşluğun ancak iki gitaristle doldurulabileceği düşünülmüş gibi Ram Rod’dan Rob Cannavino ve Faith or Fear’dan Merritt Gant gruba girer. Bobby G. ise erkek haliyle Cycle Sluts From Hell isimli kızlardan kurulu bir heavy metal grubuna katılır. Şu sıralarda ise Response Negative isimli bir grupta çalıyor. Yeni kadroyla grup olağanüstü hıza sahip Horrorscope’u yayınlarlar. Çift gitarın birbiriyle muhteşem uyumu açılış parçası Coma’yla görülür ve albüm ortalara doğru Horrorscope şarkısıyla doomy’leşip yavaşlar ve sonrasında New Machine’le bıraktığı yerden devam eder. Blitz’in Rat Skates’le karşılaştırdığında “duvardan yukarı doğru skateboard süren adam” dediği Sid Falck bu albümde iyice kendi stilini oturtma ve yeteneklerini gösterme fırsatını bulmuştur. Ama sonraki albüm I Hear Black’le gruptan ayrılacak ve yerini M.O.D.’den Tim Mallare alacaktır.

W.ide F.uckin O.pen

93’teki Overkill’in kendi stilini zayıflattığı I Hear Black albümü duraklamasından sonra grup kariyerinin ikinci yarısına W.F.O. (94) ile sıkı bir başlangıç yapar. Bas’ların biraz daha önde kaydedilmesi rahatsızlık uyandırsa da dinamik gitarlar ve Blitz’in kelimelerle ve vokal teknikleriyle cesur dansı albümü orijinal kılmaya yetiyor. Albümdeki Cannavino’nun bestelediği R.I.P. (Undone), 93’de bir trafik kazasında yaşamını yitiren Savatage’in gitaristi Christopher Michael Oliva için yazılmış. Blitz Killbox 13 yayınlandıktan sonra Terrorizer dergisine verdiği röportajda; “Biz lanet olası o satış kaygılarından kurtulup kendimizi tatmin etmek için müzik yapmaya başladığımızdan beri modern ve çağdaş olabildik” diyor. Sanırım benim Overkill’in ikinci yarısı olarak değerlendirdiğim I Hear Black sonrası Overkill, Blitz’in tam da demek istediği gibi kendilerini tatmin için müzik yapmaya başlayabildikleri dönem. Bu dönemde klasik kalıpların dışına çıkıp “yeni olanı” aramaya başlıyorlar. Bu anlamda ilk verileri görebildiğimiz albüm olması nedeniyle W.F.O. önem taşıyor.

Killing Kind

W.F.O.’dan sonra Merritt Gantve Rob Cannavino gruptan ayrılmış ve onların yerine Leige Lord’dan Joe Comeau ve Anvil’den Sebastian Marino geçmiştir. Grup bu kadroyla 96’da Killing Kind albümünü çıkartır. Blitz’in kelime oyunları ve ustaca söz yazımı bu albümde deneysellik boyutuna varmıştır. Sürükleyici thrash riflerini duyabilmekle beraber dur-kalklar ve geri vokaller hayli çoğalmış ve daha majör, daha esnek bir tarz hakim olmuştur albüme.

From The Underground And Below

Grup aynı kadroyla 97’de çıkartır FTUAB’u. Kapağı kadar karanlık ve sert bir albüm çıkmıştır ortaya. Killing Kind’daki naif ve major tarz bu albümde yerini hızlı ve karmaşık riflere bırakır. Necroshine’daki ekstra karmaşık dinletilerin ipuçları verilmektedir albümde. Endüstriyel etkiler ve modern metal soundu Overkill müziğiyle ustaca kaynaştırılmıştır.

Bu dönemlerde Necroshine öncesinde D.D. Verni, yanına grup arkadaşı Tim Mallare’yi, Savatage’den Jack Frost’u, Shotgun Symphony’den Charlie Calv’i ve eski Misfits elemanlarından Myke Hydeous’u da alarak Bronx Cascet Co. adlı proje grubunu kurmuştur.

Necroshine

Overkill albümleri arasında hep bir evrim geçirmiştir. Ama hiçbir zaman tanıyamayacağımız kadar değişmemiştir. Overkill’i nerede duyarsanız duyun Overkill olduğunu bilirsiniz. Years of Decay’den başlayarak Killbox 13’e kadar baktığımızda birbirini taklit eden albümler göremeyiz. Bu, yeni müzisyenlerin gruba girmesiyle ilgili olabildiği kadar Overkill’in yaşadığı anı görmezden gelmemesinden de kaynaklanıyor. Thrash metal diye birşey henüz duyulmamışken Metallica’nin Hit The Lights’ıyla aynı dönemde Rotten To The Core’u besteleyen bu punk kökenli adamların kolayca kendilerini tekrarlamayı seçmemeleri çok şaşılacak bir şey değil. İşte 99 çıkışlı Necroshine bu kaygıların ürünü gibi duran bir albüm. Albümde her şeyi görmek mümkün. Endüstriyel etkileri, female vokalleri, thrash riflerini, hard-core riflerini hatta Black Line şarkısının sonundaki power metal gruplarına parmak ısırttıran soloyu dinlerken albüm hakkında oluşmuş o ana kadar ki fikriniz bir anda değişiyor.

Coverkill

Durmak bilmez çalışkan adamlar grupla yollarını ayıran Sebastian Marino’nun yerine Anger On Anger grubundan Dave Linsk’i alarak Motörhead, Jethro Tull, Sex Pistols, Black Sabbath, Deep Purple, Manowar, Judast Priest, Death Boys, Ramones’tan şarkılar içeren bir cover albümü çıkardılar.

Bloodletting

2000’de yayınlanan bu albüm benim değerini geç farkedebildiğim bir albüm. CD rafımda bir kaç dinlemeden sonra arşivlediğim bu albümü sevmek için çok dinlemek gerekiyor. Setin başına geçip Overkill’in karakteristik “vurucu” açılışını beklerken zayıf bir parçayla karşılaşmam belki de hevesimi kırmış olabilir ama albüm aralara serpiştirilmiş mükemmel introlar, leziz vokal denemeleri ve hızlı rifleri ile Horrorscope dönemini andırdığı gibi Necroshine’dan da veriler taşıyor.

Killbox 13

Joe Comeau’nun Annihilator’da vokal yapmak üzerine tamamen Overkill’i bırakması üzerine Dave Linsk’e partner olarak Derek Tailer gruba dahil ediliyor. Joe Comeau şu sıralarda Jeff Waters ile anlaşamadığı için Annihilator’la da yollarını ayırdı. Wrecking Everything adlı live çalışmadan sonra Avrupa’da ardından Amerika’da yayınlanan Killbox 13 albümü muhteşem bir eski Overkill ve yeni Overkill sentezi. 99’da sahne performansını izleme şansını bulduğumuz Dave Linsk zaten Türkiye’deki seyircinin gözünü doldurmuştu. Böyle bir gitarcının Overkill’le kalmasını ümit ediyorum. Çünkü Killbox 13 albümü zaman zaman Malmsteen’i bile andıran harikulade sololarla dolu ve son 3-4 albüme göre daha “clean” ve daha sert muhteşem modern bir metal soundu taşıyor. Blitz’de sound’un bu netliğine sesini adapte ederek vokalini çok renkli kullanmayı tercih etmemiş. Overkill’in Killbox 13’te yakaladığı soundun ve tarzın “köklere dönüş” saçmalığıyla hiçbir ilgisi yok. Kaldığı yerden yeni olanı bularak yoluna devam ediyor Overkill. Bir sonraki albümde neler olacağını tanrı ya da D.onald D.uck Verni bilebilir sanırım.

Katkılarından dolayı sevgili dostlarım Ümit Bozkurt ve E. Burak İzmirlioğlu’na teşekkürler…

Paylaş

Önerilen Haberler

Bir yanıt yazın